Milli Kültür Şûrası’nın ardından
Unuttuğumuz, kültür-sanat ortamında ne gibi yapıcı değerler taşıdığını anımsamakta bile giderek zorluk çektiğimiz bir kültür şûrasının yıllar sonra da olsa bir kez daha gündeme getirilip gerçekleştirilmiş olması elbette ki çok önemlidir. İlki 23-27 Ekim 1982’de, ikincisi ise 5-8 Aralık 1989’da yapılan Milli Kültür Şûraları, nedense arada kalan oldukça uzun yıllarda unutulmuş ya da kimi siyasal iktidarların bu tür şûraların işlevini önemsemeyip yineleme gereksinimi de duymadığı bir etkinlik olarak kalmıştır.
ŞÛRA BİLDİRİLERİNİN DEĞERİ
Bir kez daha yineleyelim: uzun bir aradan sonra şûra olgusunun anımsanıp gerçekleştirilmesi önemli, ama çok önemlidir. Şûra, her şeyden önce etimolojik tanımlamasıyla en üst danışma kurulu anlamına gelir. En üst danışma kurulu demek, yetki ve uzmanlık dalında liyakat sahibi olmak demektedir. Geçmişte yapılan şûralara bir göz attığımızda; kültür-sanatımızın her alanındaki en yetkin kişilerin bir araya gelip uzman ve yetkin oldukları konularda bir dizi sorulara yapıcı ve de akılcı çözümler ürettikleri gibi, geleceğe yönelik önerileriyle de dikkat çekici bildiriler sundukları görülmüştür. Özellikle sinema konusunda sunulan bildirilerin birçoğunun, bugün bile geçerliliğini koruyucu tazelikte olduğunu söylemek mümkündür.
Son yapılan şûra ise, özellikle sinema alanındaki bildirilerle, deyim yerindeyse düş kırıklığı yarattı. Bu düş kırıklığının kaynağı yalnızca alelacele sunulan, yüzeysel ve de beylik, yeniliktense bilinen kimi doğruların yinelenmesinden ibaret bildirilerin içi boşluğundan oluşan bir kofluk -hatta daha da ileri giderek gülünç denecek denli absürtlük de- değil, onun ötesinde bu bildirileri sunanların niteliğiyle de çok yakından ilgilidir. Sinema alanında katılanların çoğunun değil, neredeyse tümünün aynı takımda oynamasının ortak paydalığındaki ideolojik yandaşlığın yanı sıra, sinema alanındaki niteliksel konumları da sorgulanmak gerekir. Nereden, nasıl ve kimler tarafından tespit edildiği bilinmeyen -ya da çok iyi bilinen- bu kişilerin şûradaki konumlarını anlamak için sundukları bildirilere bakmak bile yeterlidir.
UMUT KAF DAĞI’NIN ARDINDA
Sinema konusundaki bildirilerde neler yok neler... Ama bir kaçı var ki çok önemli. Örneğin film arşivi ve müze kurulması gibi... Kültür Bakanlığı, Türk sinema tarihi açısından çok ama çok önemli, Cumhuriyet tarihimizin ilk yıllarıyla ilgili yüzlerce belgesel filmi kendi elleriyle teslim ettiği kuruluştan yirmi yıl sonra bile alamazken -hatta teslim ettiği kurula dava açmasına karşılık açmadım diye inat etmesine rağmen- halâ birilerinin arşiv ve de müze açmasına bel bağlamışsa vay halimize... Ya açılması düşünülen yönetmen evlerine ne demeli? O da bir başka absürtlük...
Elbette ki yıllar sonra da olsa bir kültür şûrasının yapılmış olması, yine de altını çizerek söyleyelim, çok önemlidir. Bu önemli saydığımız etkinliği eleştirmemizin başlıca nedeniyse; sinema alanında aynı takıma mensup temsilcilerin ideolojik yanlarından değil de tümüyle niteliksel yanlarının yetersizliğidir. Zaten bu yanlarını da sundukları bildirilerden kolayca anlaşılmaktadır.
Sinemamız üzerine düşünen, fikir üreten onca meslekî kuruluş, üniversite, yazarçizer, uzman kişi varken ve de sinemamız başta destekleme fonu, dağıtım - işletme tekeli, eğitim sorunu ile tanıtım gibi temel sorunları dururken, bu temsilcilerin kalkıp da böylesine öneriler sunarak işi geçiştirmelerine hayıflanmamak mümkün değil.
Sanırım bütün umutlar ne zaman yapılacağı bilinmeyen 4. Milli Kültür Şurası’na kaldı...