23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Modern liberalizm 21. yüzyılın ilacı olur mu?

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

Koronadan sonra yeni dünya düzeni tartışılırken siyasi ve ekonomik ideolojileri gözden geçirmemek ileriye bakmayı güçleştirir. Bugün 20.yüzyılın liberalizmi olarak kabul edilen modern liberalizmi analiz edelim istiyoruz.

19. yüzyılda sanayileşme nasıl ki kapitalizmin ve klasik liberalizmi doğurmuşsa sanayide gelişme de modern liberalizmi doğurmuştur. Sanayileşmede gelişme bazı kesimler için büyük zenginlik yaratırken çoğu kesim için sefalet, cehalet, hastalık ve sağlıksız kentleşmelere sebep olmuştur. Bu da klasik liberalizmdeki minimal devletin sivil toplum eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin giderilmesini sağlamadığının farkına varılmasına ve modern liberalizm doğuşuna neden oldu.

BİREYSELLİK

Modern liberalizmin babası John Stuart Mill’dir. Mill, klasik ve modern liberalizm arasında köprü kurmuştur. Ona göre birey, kendi bedeni ve ruhu üzerinde egemendir. Ona göre özgürlük pozitif ve yapıcı güçtür.Mil her bir insanın bireyselliğini, farklılığını, özgürlüğünü savunmuştur.

Bireyin salt hazlarından ziyade insani gelişimi öne çıkaran gelişmeciliğini savunur. Bu görüşünü, “tatmin olmuş bir aptaldan çok, hoşnutsuz bir Sokrates’i tercih ederim” örneği ile netleştirir.

Mill, bireylerin en yüksek doyumu elde edebilmeleri için eğitimin yaygınlaştırılması gerektiğini iddia ederken ancak bu eğitimin devlet tarafından verilmesini uygun bulmaz. Çünkü devlet eğitiminin herkesin aynı görüş ve inançları paylaşması sonucunu doğuracağına inanır.

POZİTİF ÖZGÜRLÜK

İngiliz Filozof T. H. Green (1838-1881) klasik liberaller arasında en önemli kopuşu temsil eder.

Green, denetimsiz kar arayışının, yeni adaletsizlik ve yoksulluğa yol açacağını öngörüyordu. Azınlığın iktisadi özgürlüğünün çoğunluğun hayat şartları üzerinde yıkıcı bir etkisinin olduğunu söylüyordu. Klasik liberallerin savunduğu negatif özgürlük karını azamileştirmek isteyen iş dünyasının en düşük ücretle emek satın almasının bir yetenek olduğu hususunu meşru kılacağını ve bu nedenle piyasadaki tercih özgürlüğünün bireysel özgürlüğü ortadan kaldıran bir durum olacağını iddia ediyordu.

Bu nedenle Green negatif özgürlük yerine pozitif özgürlüğü savunur. Sınırsız kapitalizm her birey için kendini eşit geliştirme fırsatı sunmamaktadır, görüşünü ortaya koyar. Bunu sağlayacak olanın da devlet olduğunu söylerken Alman Filozof Hegel’den etkilenir ve devletin yurttaşlar adına sosyal sorumluluk üstlenmesi gerektiğini vurgular. Ona göre devlet bireysel özgürlük için tehdit olarak görülmemeli aslında bir garantör olarak kabul edilmelidir.

Bu anlamıyla modern liberalizm sosyalizme yaklaşmıştır. Ancak temel fark modern liberaller asla toplumu bireyin önüne koymaz. Ama devleti bireylerin kendilerine yardım edebilmelerini sağlayan yardım sistemi olarak da önemli bir yere oturtur.

SOSYAL LİBERALİZM-REFAH DEVLETİ

20.yüzyılda artan sefalet, hastalık, cehaletle mücadele refah devletini öne çıkarmıştır. Refah devleti fırsat eşitliğini sağlayacaktır. Çünkü eğer belli başlı bireyler veya gruplar mevcut sosyal koşullardan dolayı zarara uğruyorlarsa, o zaman devletin bu zararları azaltmak veya ortadan kaldırmak için yüklenmesi gereken sosyal sorumlulukları vardır.

Refah devlet konut edinme, eğitim ve çalışma hakkı gibi pozitif hakları sağlar.

Bunun en iyi örneği modern liberallerden İngiliz William Beveridge (1879-1963) tarafından kaleme alınan “1942 Beveridge Raporu”dur. Bu rapora göre devlet tarafından tüm yurttaşların “beşikten mezara kadar” hayatlarını içeren kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi oluşturmak taahhüt edilmiştir.

ABD’de de Roosevelt’in “Yeni Düzen (New Deal)” politikası ile işsizler, yaşlılar, çocuklar, dullar ve körler için kamusal yardım uygulamaya konulmuştur.

Daha sonra ABD’li akademisyen John Rawsh (1921-2002) ile sosyal demokratik liberalizm olarak adlandırılan anlayış ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın ortaya çıkması nedeniyle modern liberallerin Fabian sosyalizmden etkilendiği kabul edilir.

Sosyal demokratik liberalizm, genellikle sosyalizmin temel değeri olarak görülen göreli bir sosyal eşitliği desteklemektedir.

İKTİSADİ YÖNETİM

20. yüzyılda devletler sadece sosyal refahı sağlamakla kalmamışlar, ekonomileri yöneterek serveti dağıtma girişiminde de bulunmuşlardır.

Modern liberaller “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” öğretisinin artık geçerliliğinin kalmadığına inanmaktadırlar. Endüstriyel kapitalizmin artan karmaşıklığında piyasaların yetersiz kaldığını ve bunun için iktisadi müdahalelerin gerekli olduğunu iddia etmişlerdir. Bu iddialarına da 1929 ekonomik buhranda özellikler gelişmiş ekonomilerde ortaya çıkan büyük ölçüde işsizliğin piyasalar tarafından önlenememesini en büyük örnek olarak göstermişlerdir.

Devletin ekonomiye müdahalelerinin gerekliliğini modern liberalizme önemli katkı sunan İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’tir. (1883-1946). Keynes, iktisadi faaliyetin ve dolayısıyla da istihdam düzeyinin ekonomideki toplam talep miktarı ile belirlendiğini ve devletin toplam talep seviyesini etkileme yoluyla, ülkelerin ekonomilerinin yönetilebileceğini öne sürmüştür. Bunun için devletin yapacağı talebi teşvik etmesidir. Örneğin hükümet bir okul inşa etmekle, inşaat işçileri için istihdam, inşaat malzemeleri satanlara talep oluşturur.

Bu yatırımın etkisiyle tüm ekonomide kıpırdama meydana gelir. Keynes işsizlik dönemlerinde vergileri düşürme veya kamusal harcamaları artırma yoluyla ekonomiyi canlandırılabileceğini öngörerek kamunun piyasayı kendi başına bırakmaması gerektiğini ortaya koyarken modern liberalizmin iktisadi yönetim anlayışını da pekiştirmiştir.

SONUÇ

1980’lere kadar modern liberalizm revaçta idi. 1980’lerden sonra neo-liberalizm küreselleşme olgusu ile önemli gelişme kaydetmiştir. Ancak paracı ekonomi günümüze kadar yaşanan krizlerden sonra artık sorgulanmaya başlanmıştır. Şu başlıklar tartışmaya açılmıştır. Neo-Keynesçilik, 21. yüzyıl liberalizmi, sosyal refah devleti.

Ancak şimdi durum daha farklı. Korona salgınının dünyayı esir almasından sonra bu siyasi ideolojiler nasıl bir meydan okumalarla karşılaşacak ve dünya hangi sisteme doğru yelken açacaktır, sorusu en merak edilen tartışmayı gündeme taşıyacaktır.

Devam edeceğiz…