22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Modern Seyahatname

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Yazının başlığı bir kitaba ait. ‘Modern Seyahatname’ Osman OKTAY imzalı, Avrasya Yazarlar Birliği kuruluşu olan Bengü yayınları arasından Nisan 2017’de çıkmış bir kitabın büyük harfle yazılan kısmı. Tam başlık şöyle: Adriyatikten Çin Seddine Türk Dünyası. Hayaller Hatıralar Gerçekler... Modern Seyahatname. Samimiyetle kaleme alınmış, okunuşu keyif verici, seyyahın kendi çektiği ve kimilerinde kendisiyle dostlarının da içinde yer aldığı fotoğraflarla güçlendirilmiş 334 sayfalık bir çalışma.

Osman Oktay 325. sayfada “Adriyatikten Çin Seddine sözü için “klasik tabir” diyor. Benim saptayabildiğim kadarıyla bu sözün doğumu 1991, SSCB’nin dağılış zamanı. Bunda yanılmıyorsam, 2017 yılında yazılan bir yazıda bu söze “klasik tabir” değil de, olsa olsa “yaygın tabir” denebilir.
Yazar acaba sözün ortaya çıkışı konusunda başka bir başlangıç mı saptamış diye baktım; böyle bir sorunun üstünde hiç durmuyor. Sözü benimsemiş, içini ise “Türk Dünyası, Türkistan” diye dolduruyor.
Yani bu kitap, günümüzün yükselen coğrafyası olan Avrasya’yı anlatıyor. Dünyanın küreselleşme sonrası yeni denge arayışlarının en önemli değişkeni Avrasya’yı değil, ülkemizde iyi bilinen Turan düşüncesinin coğrafyası olarak Avrasya’yı...

Yazar Türk Ocakları yöneticilerinden biri. Gençlik övüncü “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman olmak” üzerine yükselen ülküsünün, ancak altmış yaşından sonra gezip görme olanağı yakaladığı mekânlarını anlatıyor. Hayal ile Gerçekler arasındaki makası gizleme derdine düşmeden... Çok genç yaşlarda oraları görmeden adeta görmüş gibi yazdığı Budapeşte şiirini Budapeşte’yi seyrederken anması gibi. Orta yerine inşa edilmiş katedralin adeta örtüp sildiği Estergon Kalesi’nde, devasa Büyük İskender heykelleriyle dağ tepelerine kondurulmuş dev haçların gölgesinde kalmış Yahya Kemal’in Üsküb’ünde, ve elbette Urumçi havaalanında on saat bekletilip sınırdışına çıkarılışlarında canı sıkkın. Yazarın satırlarında gençliğin coşkusu halâ gölgesiz. Görüp dokunduğu gerçekler ise buz gibi, soğuk.

Osman Oktay seyahatnamesinin sonunda bugünü değerlendiriyor. Diyor ki “şimdi bazı bölümleri başka ellerde kalmasına rağmen klasik tabiriyle Adriyatikten Çin Seddine kadar uzanan Türk Dünyası’nı, Türkistan’ı biz [yazarın kitap boyunca gerçekten başarıyla dile getirdiği üzere] işte böyle mukaddes düşüncelerle severiz. Bu geniş coğrafyada ecdadımızın hatıraları bulunmakta ve orada yaşayan kardeşlerimiz vardır. Bu paramparçalık elbette bizi üzmekte.... “

Adriyatikten Çin Seddine Türkistan olarak Avrasya... Slav -Ortodoks, Fars -Şia, Moğol -Buda, Çin, vb. bir sürü egemen ülke ve dinsel kültür ortaklarını görmezden gelerek, bütün bu tarihsel güçlerle tarihin derinliklerinden bugüne kesintisiz etkileşim içinde bulunan toplumların tek başına ele alınabileceği zannıyla Avrasya...
Osman Oktay’ın kitabı -onu üzdüğü besbelli, kabul etmek istemediği de-, gerçeklikte öyle bir Avrasya dünyasının olmadığını gösteriyor.
Peki ama, bu coğrafyada şimdi, gelecekte ne olacak? Yazarın bu soruya yanıt sayabileceğimiz sözleri şöyle: “Şimdi dünyada 7 bağımsız Türk Devleti var. Biz elbette yeni devlet kurmayacak, Osmanlı atamızın “devlet-i ebed müddet” anlayışı ve Atatürk’ün “Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” düsturu ile hareket ederek varlığımızı sürdüreceğiz ama alabildiğine geniş Türk coğrafyasında bir gün mutlaka başka bağımsız Türk devletleri de oluşacak.”
Yazarınki öngörüden çok bir ümit, bir beklenti.

Zor bir durum... Çünkü 21. Yüzyılın gerçekleri, Avrasya’da kimseye tek başına egemenlik armağan etmiyor. Gelecekte var olmak isteyen herkesten, bir diğeriyle uzun erimli ortaklık ve işbirliği istiyor.