Moody’s haklı çıkarsa vay Türkiye’nin haline!
Kredi derecelendirme kuruluşları ülkeler hakkında verdikleri kararlar ile dünya üzerindeki sermayenin yönünü belirliyorlar.
Bu kuruluşlardan geçmişte Türkiye için yatırım yapılabilir notu vermiş olan Moody’s’in, notu kırdığı günden itibaren yaptığı açıklamalara bakarsak, Türkiye için sürekli aynı riski işaret ettiğini görüyoruz.
24 Eylül 2016 tarihinde kredi notumuz yatırım yapılabilir seviyenin altına indirdiğinde Moody’s’in gerekçelerinin içinde şu ifade vardı: “Kurumsal sağlamlığın beklenenin ötesinde yıpranması ya da siyasi risklerde beklenenin ötesinde artış görülmesi…”
18 Mart 2017 tarihinde, not görünümünü negatife çekerken ise: “Temmuz ayından bu yana hükümete muhalefetin çeşitli tiplerini azaltmak için atılan adımlar ülkenin yönetme kapasitesinin gücünü azalttı ve özel sektör güvenini zedeledi.” dedi.
19 Nisan 2017 tarihinde Türkiye'ye ilişkin yayımladığı raporda ise şu ifadelere yer verdi: "Kutuplaşmış seçimler, türbülanslı jeopolitik gelişmeler, devam eden belirsizlikler ve geniş dış finansman ihtiyacı, ülkenin şoklara karşı kırılganlığının kredibilite üzerinde baskı yapmaya devam ettiğini gösteriyor. Türkiye'deki kutuplaşmanın devam edeceği, hükümetin bir yandan iç siyaset, diğer taraftan jeopolitik risklere bağlı güvenlik endişeleriyle karşı karşıya olacağını bekliyoruz.”
16 Mayıs 2017 tarihinde ise Moody's'in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika (EMEA) Bölgesi Ülkeleri Başkanı Yves Lemay’ın katıldığı bir konferansta söylediği şu sözlerde dikkat çekiciydi: “Türkiye'de yüksek siyasi risk kök salmışa benziyor; ayrıca referandum sonucu çok bölünmüş bir toplumu gösteriyor. Siyaset Türkiye'de işletmeleri ve tüketicileri etkilemeye devam edecektir.”
MOODY’S TÜRKİYE İÇİN HANGİ RİSKİ İŞARET EDİYOR?
Moody’s’in başını çektiği yabancı analiz kuruluşlarının Türkiye hakkında işaret ettiği risk, “Türkiye’nin kutuplaşmış bir yapıda olduğu, bu yapı nedeniyle üretim ve tüketim gücünün azaldığı, azalmaya devam edeceği, bunun sonunda da ekonomisinin ister istemez zora gireceğidir.”
Moody’s’in kredi notunu indirmesi ve sonrasında yaptığı açıklamalar ile Türkiye ekonomisini bozmak istediğine ister inanalım ister inanmayalım ama bizce bundan daha önemli olan, bu kuruluşların işaret ettikleri risklere Türkiye’nin kendisi tarafından geçit verilip verilmediğidir.
15 Temmuz sonrası “Yenikapı ruhu” olarak ortaya çıkan birlik ve bütünlük tablosunun devam eden süreçte kesintiye uğradığını gördük. Bu kesintilere denk gelen siyaset ve terör gerginlikleri ile dolar kurunun nerelere vardığını, ekonominin ne kadar karamsar bir algıya esir olabildiğini tüm ülke olarak yaşadık.
TÜRK EKONOMİSİ KALP KRİZİ GEÇİRMİŞ BİR VÜCUT GİBİDİR
Eğer kalp krizi geçirmişseniz stresten uzak durmanız gerekir. Zira gelecek yeni ataklar zayıflamış bünyeyi istenmeyen sonuçlarla karşılaştırabilir. Türk ekonomisinin de son bir yılda başına gelenlerin kalp krizinden bir farkı yok. Ekonominin bugünkü durumundan daha iyi seviyelere ulaşması için, iç ve dış barışa ihtiyaç olduğu kesin. Eğer kurlarda, ihracatta ve sanayi üretiminde görülen hafif iyileşmeyi iktidar tamamen düzelme olarak algılar ve muhalefet ile arasındaki stresin dozunu artırırsa, kurulan hassas ekonomik dengeler hızla bozulacaktır.
Özetle yabancılar Türkiye’de işlerin kutuplaşma nedeni ile daha kötüye gideceğini beklerken, ülke yönetiminin yürüttüğü politikalarla bu olumsuz beklentiyi boşa çıkarması gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ak Parti’nin başına geçmesi ile başlayan yeni dönemde, işsizliğin azalması ve ekonomik büyüme için formül bellidir: Baskıcı davranışlardan uzak, iç ve dış barışı gözeten, tüm ülke vatandaşlarını kapsayan huzur iklimi Türkiye’yi kaplamalıdır. Bu iklim olmaz ise, Moody’s haklı çıkar ve o zaman, vay Türkiye’nin haline!