Muhalefetin işlevi -(TAMAMI)
2010 yılından beri Atatürk’ün ve İnönü’nün partisini yöneten, böylesine tutarsız, cesaretsiz, donanım eksikliğiyle yaralı kadro, CHP tarihinde bir ilkin izlerini tarihe taşıyacaktır. Kılıçdaroğlu en son konuşmalarıyla siyasi donanımın ne halde olduğunu kanıtladı.
Salı günü toplanan CHP grubunda şöyle diyordu:
“-Sen bir diktatörsün Recep Tayyip Erdoğan.”
Aradan bir gün geçti, Çarşamba günü CHP MYK’sı toplandı ve sayın Kılıçdaroğlu akıllara durgunluk veren bir açıklama yaptı. Açıklamasında -Elbette MYK’da aldıkları kararı açıklıyor- Cumhurbaşkanı'nı göreve çağırırken, cumhurbaşkanına Anayasa'nın 104. Maddesi'ndeki görevlerini hatırlatmıyor, O’nun tarafsız olmadığına inanmıyor ve kendisinden bir liderler toplantısı yapmasını rica ediyor. Oysa önce Tayyip Erdoğan’la “Bu yolda birlikte yürümeye karar vermiş taraflı bir Cumhurbaşkanıdır.” Sonra tutun ki Cumhurbaşkanı gençlerin direniş sebeplerinden biri olan “alkol satışının yasaklanmasını içeren yasayı, CHP’nin karşı çıkmasına karşın kendisine tanınan 15 günlük süre dolmadan imzalayıp İstanbul’a gitmiş bir Cumhurbaşkanıdır. Hadi diyelim ki; Cumhurbaşkanı bu şahane teklife hemen “evet” dedi ve liderleri toplantıya çağırdı. Ne güzel değil mi! Yuvarlak bir masada bay Kılıçdaroğlu diktatör olarak tanımladığı ve bunu bağıra çağıra grubunda eleştirdiği Tayyip Erdoğan’la baş başa demokrasiyi konuşacak. Hadi canım sen de!
Allah aşkına sayın Kılıçdaroğlu. Bu akıl alacak iş midir? Gençlerin ve Türkiye’nin her tarafında yaygınlaşan direniş hareketi karşısında sizin de içinde bulunduğunuz parlamentonun dışlanmasını içinize sindiriyor ve diktatör olarak kabul ve ilan ettiğiniz bir Başbakan’la oturup demokrasi üzerine konuşacaksınız ve gençlere bir yararınız olacak.
Biliyorum ki; buna sizin de içiniz el vermez. Çünkü sizi oraya getiren asıl kuvvetin raporunda yazdığı gibi “ılımlı, yumuşak ve her denileni yapacak” bir insan olduğunuz için hem parlamentonun onurunu kurtaracak bir hareketi yapamayacaksınız. üstelik sanıyorsunuz ki; Erdoğan’ın üstü çizilirse sıra size gelecektir! Böyle bir şeyin söz konusu olmadığını sular durulunca göreceksiniz. Partinizin tabanı kaynıyor. Genel Başkan yardımcılarınız durmadan konuşan ve hata üstüne hata yapan bir Genel Başkana ayıp olmasın diye seslerini çıkaramıyorlar. İki Genel Başkan yardımcınız hariç: Prof. Haluk Koç ve gerçek bir Atatürkçü olan Sayın Emine Ülker Tarhan. Onlar, sizden fırsat kalırsa konuşuyor ve parti içi muhalefetin sesini duyurabilmeye çalışıyorlar.
İsmet Paşa ne yaptı?
İsmet Paşa -Unuttuğunuz için hatırlatıyorum- şöyle derdi:
“Her türlü ideal, uzun mihnet ve çile yolundan geçilerek elde edilir. Sağlığımızda biz, idealimize varacak mıyız bilmiyorum. Fakat mirasçılarımıza herhalde temiz miras bırakacağız.” (İsmet İnönü, 13.06.1962)
Gerçekten de öyle oldu. Savaş meydanlarından Çankaya’ya çıkan ve demokrasiyi Türkiye’ye getiren adam çilenin her türlüsünü çekti ve bir gün bir kurultay kürsüsünden kendisine söylenen şu sözlere muhatap oldu:
“-Paşa Paşa sen padişah mısın?” Yerinden kalktı ve bir bakıma tarihe not düştü:
“-Bu yaptığınız bir maceradır. Korkarım ileride Ankara’nın başkent olması bu macera yüzünden tehlikeye düşecektir.” Sonra kurultayı terk etti ve kısa bir süre sonra torunu Gülsün Toker tarafından istifa mektubu basına açıklandı.
Acaba sayın Kılıçdaroğlu, çile ve mihnetle karşılaştıktan sonra mı o koltuğa oturduğunuzu pek sanmam. Şu sıralarda söylediklerinizle yaptıklarınızın birbirine uymaması nedeniyle İsmet Paşa’nın yaptığı asil hareketi yapmanız pek olası değildir.
Parlamentoda muhalefet yok
Taksim yerle bir ediliyor, Kılıçdaroğlu hem parlamentonun itibarını kurtaracak hem de kendisine onur kazandıracak bir şekilde gerekeni yapmıyor, kısık sesle konuşuyor ve sadece Başbakanı yanıtlıyor. Oysa parlamentoyu terk edip bir süre AKP iktidarını ve Erdoğan’ı zor durumda bırakabilir. Dünya Erdoğan’a karşı çıkıp gençleri savunuyor. Protesto ve direnmenin bir kutsal hak olduğunu BM, AB ve ABD dile getiriyor ama bizim muhalefetimizden güçlü bir ses ya da eylem yok. Ya MHP Genel Başkanı ne yapmakta? Bahçeli zaman zaman kısık zaman, zaman yükselttiği sesiyle bir yandan ülkücü gençlerin Gezi Parkı olayına karışmasını önlemekte kusur etmiyor, öte yandan:
“Bu gençliği sizlere ezdirmeyiz” diyor. Nasıl ezdirmeyecek? Yapsa da bir görsek al birini vur ötekine.
Bu durumda parlamentonun iradesini sadece kendi grubuyla özdeşleştiren Tayyip Erdoğan gençlerin üzerine 15 gündür ateş ve gaz bombası yağdırıyor. Bu mudur demokrasi? Bu mudur siyaset? Bu mudur Atatürkçü CHP’ye düşen ve Türkeş’in MHP’sine düşen görev?
Ülkenin sağlam kuvvetlerini ve aydınlarını zindanlara atan bir zihniyet yakında otokratik bir iradeyle demokrasiden uçuruma sürüklenirse, bunun vebali kimindir?
Haddini aşan ve demokrasiyi araç sayan, artık o aracı kullanmaktansa tek adamın iradesine giren iktidar ve onun kontrolündeki devlet güçleri. Elbette işlevini yapmayan muhalefet değil mi?
Gençler “Başbakan istifa” diyor.
CHP tabanı “Kılıçdaroğlu istifa” diyor.
İkisi de yerinde duruyor. Hayret!