Muhalefetin soykırım mevzilenmesi
Başka bir devletin başkanı hakkı ve yetkisi olmayan bizim tarihimizle ilgili bir konuda hüküm veriyorsa, başka hiçbir konuda anlaşamasa bile iktidarıyla muhalefetiyle milleti temsil eden bütün partilerin tek bir ses vermesi gerekir. Çünkü bu olay, amatör bir tarih meraklısının cehaletten kaynaklanan hadsizliği değil, bir devletin başka bir devlet hakkında siyasal sonuçlar doğuracak olan iradesidir.
Tuhaf bir şekilde, CHP ve İyi Parti, Biden’ın soykırım suçlaması karşısında esas kusurun AK Parti hükümetinin izlediği siyasetlerde aranması gerektiğini söylediler. Türkiye Cumhuriyeti’nin 1915-1923 yılları arasında soykırım suçu işlenerek kurulmuş bir devlet olduğu iddiasına katıldıklarını sanmıyoruz. O halde ABD’den gelen tümüyle haksız ve gayrimeşru bir saldırıdan bile muhalefet fırsatı çıkarmaya çalışmak, toplumda karşılık bulması beklenebilecek rasyonel bir tutum mudur? Görünen o ki, muhalefet partilerinin soykırım suçlaması karşısında aldıkları pozisyon, Türk toplumunda karşılık bulmadı.
Siyasal partiler toplumsal sınıf ve tabakaların sözcüsüdürler. Bugün Türkiye’de ABD’nin bize kızmakta haklı olduğunu, esas sorunun Biden’ın soykırım suçlamasında değil, onu bu hale getirecek siyasetler izleyen hükümette olduğunu düşünen sınıf ve tabakalar hangileridir? Bugün Türkiye’de küresel piyasalara göbekten bağlandığı için milli vicdan ve bilinç ile bütün bağlarını koparmış bir grup kozmopolit dışında, hiçbir kesim bu meseleyi muhalefetin algıladığı gibi algılamaz.
Son yıllarda muhalefetin özellikle ekonomideki daralmanın yarattığı toplumsal tepkiyi örgütlemeye çalıştığı fakat 2000’lerin başlarındaki sıcak paraya yani borçlanmaya dayalı Babacan ekonomisi dışında bir seçenek üretemediği görülüyor. Oysa bu sırada AK Parti hükümeti tam da o dönemin ağırlıkları ile yeni dönemin gereklilikleri arasında sancılar çekmekte. Bir tarafta dış borca dayalı ekonomik genişlemeye aracılık eden rantiye sınıfı ile içli-dışlı ilişkilerin yarattığı baskı, diğer tarafta Batı'dan gelen baskıyı göğüsleyebilmek için üretime dayalı reel bir milli ekonominin dayattığı baskı arasında bocalıyor. Bu koşullarda muhalefet neye taliptir?
Bugün bu soru gayet anlamlıdır. Çünkü eski ekonomik düzenin sürdürülememesi sadece küresel düzlemde parasal genişleme döneminin sonuna gelmemizle ilgili değil, aynı zamanda bu sistemin siyasal işbölümü uyarınca yaptığı dayatmaları kabul edemez hale gelmemizle ilgili. Bir başka deyişle, muhalefetin sezdirdiği parasal genişlemeye dayalı eski güzel günlere dönüş hem o kadar kolay değil hem de Türk milletini bunun siyasal faturasını ödemeye ikna etmek imkânsız. Peki, ama solcu bir ana muhalefet partisi bunu göremez mi? Görür elbette. Ama mevzilenmesini milli devletin ve milli ekonominin inşası üzerine değil, temel hak ve özgürlüklerin korunması üzerine kurmuş durumdadır. Birincisi içe kapanma ve Ortadoğululaşma; ikincisi uygar Avrupa’nın bir parçası olma diye kodlanmıştır kafasında da onun için…
Biden’la iyi geçinmeli. Çünkü yarının sıcak paraya dayalı ekonomik genişlemesi, onun Türkiye’yi “istikrarlı ve güvenilir” bulmasına bağlı. Peki, buradan soykırım suçlamasının geri alınması, Ege ve Doğu Akdeniz’deki kuşatmanın kaldırılması, PYD desteğinin sonlandırılması çıkacak mı? Hayır! Ya da yeniden kavuşacağımız düşük faizli borçlar, üretime dayalı bir ekonominin inşasında kullanılabilecek mi? Yine hayır!
Bari kuyruğu dik tutsalardı, hiç olmazsa zevahir kurtulurdu.