08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Muhalefetsiz demokrasi -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

1950’de çok partili yaşama geçtiğimizde hemen herkes demokrattı. İsmet Paşa’nın “Tek parti tek lider”li rejimi sona ermiş ağzı çorba kokan köylüden tutun da, başı kasketlisine dek tüm ülke ayaktaydı. Yasalar herkese eşit uygulanacak, devlet yaşamında yurttaşın sandığa attığı oylar, onların istediği iktidarları sandıktan çıkaracaktı. 1954 seçimleri bu heyecan ve umut havası içinde geliverdi. Halk sandıklara koştu ve iktidarına iman tazeletti. İşçinin de, köylünün de cebi para görüyordu.

1957 yılında durum değişti.

Neden değişiyordu?

Zamanın Başbakanı daha güçlü dönen İsmet Paşa muhalefetine dayanamıyordu. 70 yaşını aşmış adam dolaşıyor, daha başka hakları halk adına istiyordu. Başbakan o seçimlerden sonra arkadaşı Samet Ağaoğlu’na şöyle diyordu: “Allah bana bir daha o 27 Ekim gecesini yaşatmasın!”

Onun istediği “Dikensiz gül bahçesi” yani sesi soluğu çıkmayan uydu bir muhalefetti. Rahmetli ne o uydu muhalefeti, ne o “Dikensiz gül bahçesi” Meclisi yaratabildi. Üstelik resmi ilan yoluyla yağdanlık basını da o kadar güçlü değildi.

10 yıl sonra

İktidarlar 10 yıldan sonra kendisini her şeyi yapmaya muktedir sayıyorlar. 10 yıl sonra öyle olmadığını anladılar ama vakit artık çok geçti.

O hastalık, o “hep iktidarda kalmak“ niyeti şu sıralarda bu iktidarı sarmış. Ancak 1950’li yıllarda o iktidarı getiren kuvvet ulusal iradeydi. 2013’te iktidarı getiren başka kuvvetler artık kendilerini ayan beyan gösteriyorlar. Büyükelçileri var; müstemleke valisi gibi davranmakta sakınca görmüyor. Sendikaların hakları ellerinden alınmış, iş ve aş için sokaklardalar. İktidar aldırmıyor bile. Bir ülkenin ordusu savaşsız yenik düşmeye görsün. Köylü kan ağlıyor, ülke toprakları babalar gibi parselleniyor ve paylaşılıyor. Cumhuriyetin 89 yıllık yarattığı ne kazanım varsa bir bir yok ediliyor. TSK vesayet adı verilen bir inanılmaz iddianın sonucu sindirilmiş, ya da en güzide en vatansever komutanları zindanlarda. Bırakınız milli ordunun moralsizliğini! 30 yıldır canını dişine takarak mücadele ettiği bölücü terör artık masum. Onunla başedecek subaylar suçlu(!) ya da terörist başı savaşı kazanmış düşman orduları komutanı gibi efelenmekte. “Anaların gözyaşı dinsin” ya da “barış gelecek“ sesleri arasında 89 yıllık devlet; eşkıya karşısında pazarlıkta.

Halkın sesini duyuramayan bir medya türetilmiş. Böyle durumlarda kime başvurulacak? Elbette o devrimlerin sahibi olduğu iddiasıyla parlamentoda bulunan muhalefete.

İşte size ana muhalefet(!)

Ama tam tersi. Muhalefet yok!

Artık kimse ana muhalefet partisini çare olarak görmüyor. Neden dersiniz?

CHP artık Atatürk’ün değil, Kemal Bey’in TESEV’in ve Soros’un muhalefeti de ondan. Ana muhalefet liderini birileri kamera oyunlarıyla atadı.

TESEV’den toparlanmış etraf onu öyle bir sarıp sarmalamış ki. Sanırsınız ki; CHP’li geçmişini unutmuş, koltuk peşine düşmüş.

CHP Genel Başkanı o koltuğa CHP’nin çilesini çekerek değil, hazırlanmış meyveyi ısırarak, raporlar üretilerek getirildi. Yanına kendisine destek verenleri değil, Fethullaçıları, tarikatçıları ya bölücü terörü almış. Ona artık Atatürk ve İnönü’nün partisinin başı değil, TESEV Başkanı Can Paker’in temsilcisi ve kurucu ortağı olarak bir baksanıza. Tarihi CHP artık ya AB’nin ya NATO’nun belki BOP’un alternatif eşbaşkanı, ABD’nin Ortadoğu’daki anahtar muhalefeti olmuş bile.

Genel Başkan “Türk milliyetçiliğini ayaklarının altına almış iktidarın sessiz ortağı” sayılmıyor mu? Siz hiç şu sıralarda Anayasa’dan Türk milleti sözünün çıkarılacağı söylemlerine karşı Kemal Beyi açık vaziyet alırken gördünüz mü? Birkaç kişinin dışında CHP ana çizgisinden şaşmayan milletvekilleri neden konuşamıyorlar dersiniz?

Yasa, düzen, barış için sözleriyle halkı aptal yerine koymayı iktidarın dümen suyunda sürdürüyorsunuz. CHP milletvekilleri, ne zaman korku duvarlarını aşacak ne zaman ayağa kalkacak ve yalancı muhalefeti eleştireceksiniz?