Münbiç, İdlib ve Fırat'ın doğusu
Türkiye bir strateji dâhilinde gerekli hamleleri yapamadı. Bu nedenle Suriye’de PKK’nın hamisi olan ABD ve kuyruğuna takılan İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail karşısında tek başına mücadele vermek zorunda kalıyor. Üstüne üstlük ABD ve İsrail’in kuklası olan Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi ülkeler meydanı boş bularak PKK yanlısı koroda kendilerine yer buluyor.
TÜRKİYE’ye KARŞI BATI-ARAP KOALİSYONU
IŞİD (DEAŞ) Karşıtı Koalisyon’un 79 üyesi Washington’da bir araya geldi. Bu toplantıya paralel olarak yedi ülkenin (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün) dışişleri bakanları buluştu. Türkiye’yi dolaylı olarak hedef alan müşterek bir bildiri yayımladılar. Bilindiği üzere Wall Street Journal, “ABD’nin Batı ülkeleri ile bir askeri kuvvet oluşturarak tampon bölgeye konuşlandırma niyetinde olduğunu” yazmıştı.
Bu hassas dönemde zarfın üzerine adres yazılmasa da hedefin Türkiye olduğu açık seçik ortadaydı: “Askeri çözüm isteyenler sadece gerilimi tırmandırır. Böylece çatışma riskini artırır!” Bu toplantı, ABD’nin Türkiye’yi durdurmak için PKK yanlısı Batı ülkeleri ve işbirlikçi Arap ülkelerini bir potada eritme isteğini yansıtıyor. Aynı zamanda olası güvenli bölgede Türkiye’yi dışlayacak oyunlar peşinde koştuğunu da gösteriyor. Tabii ki bu toplantı PKK’ya ortak bir koruma kalkanı sağlama arzusunun da güçlü bir tezahürü!
MÜNBİÇ’TE FRENE BASINCA...
Türkiye’nin şu aşamada Suriye’de üç özel ilgi alanı bulunuyor: Münbiç, İdlib ve Fırat’ın doğusu! Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birkaç hafta bekleriz, sonra harekete geçeriz!” dediği için Münbiç’ten başlayalım... Münbiç’te büyük hatalar yapıldı. Başlangıçta Fırat’ın batısına geçme teşebbüsünde bulunan PKK teröristlerini Türk F-16’ları Fırat üzerinde engelliyordu. Daha sonra ABD’nin sözüne inanılarak PKK’nın Münbiç’e girmesine göz yumuldu. Fırat Kalkanı başlangıcında Münbiç’e yönelen birlikler batıya yönlendirildi. El Bab’ın alınmasından sonra Münbiç’e doğru harekete geçen kuvvetlerimiz durduruldu. ABD’nin tuzağına düşülerek bu ülke ile Münbiç konusunda ikili anlaşma yapıldı. ABD beklendiği gibi anlaşmaya uymadı! Son olarak Trump’ın Suriye’den askeri çekme kararından sonra Türkiye kararlı olduğu askeri girişimleri askıya aldı. Böylece Münbiç çok uluslu bir boyut kazandı. Şimdi Münbiç’te ABD, Rusya, Suriye fiilen bulunuyor. Elverişli konjonktür baştan aşağı değişti. Olası bir harekât çok daha güç koşullarda yapılacak...
İDLİB’DE HTŞ ALAN GENİŞLETTİ!
ABD’nin eski IŞİD Özel Temsilcisi Brett McGurk birdenbire, “Türkiye’yi İdlib’de El-Kaide benzeri terör örgütlerine destek vermekle” suçladı. Astana ortakları, “bu demeci ABD’nin İdlib’e müdahale bahanesi aradığı” şeklinde değerlendirdi. Kısa zaman içinde İdlib’de ortak bir plan hayata geçirildi. Ancak geçen zaman bu planın etkin bir şekilde yürümediğini gösterdi. Ülkelere ait askeri gözlem noktaları sonuç alıcı bir etki yaratamadı. Birliklerin HTŞ’yi durduracak bir tertiplenme içinde olması daha büyük etki doğurabilirdi. Heyet Tahrir’uş Şam (HTŞ-eski El Nusra) belirgin şekilde denetlediği alanı genişletti. İdlib’de idare-i maslahat uzun süre devam edemez. HTŞ’yi askeri olarak nötralize etmek için Türkiye, Rusya, İran ve Suriye ortak bir strateji üzerinde uzlaşmalıdır. İdlib’de bir uzlaşma Fırat’ın doğusu için de bir anlayış birliği doğurur.
FIRAT’IN DOĞUSU BATAKLIĞA MI DÖNÜYOR?
ABD ve özellikle ABD derin devletinin Suriye’de büyük yatırım yaptığı PKK’yı koruma ve emniyete almak için her yola başvuracağı anlaşılıyor. Güvenli bölge bir tuzaktı. Ne yazık ki sağlam bir strateji kurgulayamayan Türkiye her dalgalanmada pazarlığa açık hale geliyor. Böylece temel tehdit unsurları ile etkin mücadele fırsatlarını kaçırıyor. ABD, Batı’nın güçlü ülkeleri ve önemli Arap ülkelerini güvenli bölgeye sokarak Türkiye’nin kıpırdayamayacağı bir diplomatik ortam oluşturmak istiyor. Ayrıca Arap dünyası ile Türkiye arasında çatlaklar oluşturarak, daha sonraki planları için uygun bir atmosfer tasarlıyor.
Stratejinin üç temel boyutu vardır: “Kuvvet, mekân ve zaman!” Mekân boyutuna bakarsak, Türkiye tartışılmaz olarak coğrafi avantaja sahiptir. Jeopolitikte alan kuvvettir. Kuvvet açısından Türkiye bölgenin en güçlü ülkesidir. Ancak zamanın ruhu da önemlidir. Uygun mekânda yeterli kuvvet bulunsa bile eğer zaman faktörü iyi belirlenmemişse, istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalma olasılığı yüksektir. Türkiye “zaman” boyutunu göremediği için çok fırsat kaçırdı. Suriye’nin kuzeyi ve İdlib’de koşullar hızla değişiyor. Yeni bir durum muhakemesine ihtiyaç gün gibi ortadadır. Ancak her hal ve şartta Türkiye, Astana ortakları ve Suriye ile birlikte bir çözüm aramalıdır.