Mustafa Kemal ve diktatörler -(TAMAMI)
Aşağıda okuyacağınız görüşler ve düşünceler bazı yarı aydınların ve Türkiye’yi bugünkü hale getiren yazarların: “Jacoben -Tepeden inme devrimci - bir diktatör” olduğunu söyleyen bazı bilinçleri törpülenmiş kalemlerin suratlarına indirilen bir şamardır.
Gerçekleri görmüştü
İşte Gazi Mustafa Kemal, işte diktatörler:
“Dünyanın nimetlerinin emperyalist ülkeler tarafından pervasızca paylaşıldığını ve bu paylaşma esnasında gelişmemiş ülkelerin tarihten silindiğini hafızalardan silmek kadar gaflet olamaz. Dünyanın bugünkü durumu hiç de parlak görünmüyor. Her ülke, gençliğini bir başka ideolojiye sahip olarak yetiştirme gayreti içinde. İtalya faşizm ideolojisine dört elle sarılmış. Bu ülkenin diktatörü olan Mussoloni, ülkesinin 8 milyon faşist gencinin süngüsü üzerinde yaşadığını haykırıp duruyor. İtalyan gençlerine kara gömlekler giydirerek çoktan tarihe gömülmüş bulunan Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı bu şartlandırılmış gençlere aşılamaya çalışıyor. Almanya’da Hitler’in yaratarak geliştirmekte olduğu Nazilik de faşizmin bir başka, bir büyük tehlikeli benzeridir. Hitler bir ırkçıdır. Dikkat buyurunuz, milliyetçi demiyorum, ırkçıdır diyorum. Alman ırkını en üstün ırk olarak gören bir mecnundur (Delidir). Tekmil Alman gençliğini peşine takmış, onlara bu ideali aşılamıştır...
Ne komünizm ne de faşizm, bu iki ideoloji de memleketimizin, ulusumuzun gerçeklerine, karakterine asla uymaz.
... Ne faşizmin ne nazizmin sonu yoktur. Belki bunu görebilecek kadar yaşayacak değilim ama aramızda onların sonunu görebilecek olacaktır elbet. Bu ülkeler bir defa bu yola girdiler mi bir daha geri dönemezler. Halkı ve gençliği sürekli olarak heyecan içinde tutmak için durmadan silahlanmak, sağa sola tehditler savurarak ayakta kalmak zorundadırlar. Bu işin sonucu ise savaştır ve bu savaşın sonunda ne faşizmin, ne de nazizmin ayakta kalabilmesine olanak göremiyorum.” (S. Gökçen, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, s.155-159)
Atatürk, bir diktatörün ülkesini ve dünyayı nasıl savaşa sürüklediğini göremedi ama o bir diktatörün sonunun nasıl sonuçlanacağını önceden görebilen o devrin sayıları hayli az olan devlet adamlarından ilkiydi.
Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i kurdu (1923), halkçı devrimlerine başladı; ancak Alman halkı Weimar Cumhuriyeti’ni yaşatamadı, Hitler’e teslim oldu.
90 yıl sonra
O biliyordu ki “Cumhuriyet’i kurmak kadar yaşatmak da önemlidir.”
Ne yazık! O’nun devrimlerinin kanatları altında özgür yaşama olanağını bulan kimileri, hem çökmüş bir imparatorluğu diriltmek, hem O’nun laik cumhuriyetine gölge düşürmek, yıkmak için kendi çıkarlarını ülkesini bölmek isteyenlerle birleştirdi. İktidarı ve muhalefetiyle halklarına yalan söyleyerek sandıktan çıkan liderler, Atatürk’ün bıraktığı esere ihanet derecesinde bir gaflet ve dalaleti yaşıyorlar.
İki olay, sonun başlangıcı olan bir siyaset anlayışının giderek çökmekte olduğunu kanıtlamakta. İlki; sadece camileri açarken değil, Atatürk’ün mirası kurumları ona buna peşkeş çekerken bile “Ya Allah ya bismillah” diye işe başlıyorlar. Cumhuriyet nesline karşı, Meclis’i kirleten dehşetengiz bir grup dış güçlerle ve eşkıyayla bir oldular. Neredeyse Meclis başkanına dualar okutarak Laik Meclisi açacaklar. İşte tehlikeli yolun başlangıcı buydu.
İkinci büyük vebal; Atatürk ve İnönü’nün kurduğu şanlı orduyu komplo ve dışarıda hazırlanan tasfiye planlarıyla devreden çıkardılar. Aydınlarını yok ederek korumasız bırakan iktidar, kendi ordusunu, tüm bu olaylara sadece izleyici olarak katılan hüzünlü bir ordu haline getirdi.
Ergenekon adı verilen, yargısız infaz yapacak özel mahkemeler kurdular. Şimdi o mahkeme de çöküyor. Suçluluk telaşı içinde, savunmasız sanıkları mahkûm etmek için çabalıyorlar.
Ancak bir şeyi unuttular:
“Ülkeyi ve rejimi koruyacak Silahlı Kuvvetler yoksa, sivil kuvvetlerin ortaya çıkacağını”.
O sivil kuvvetler, 20 gün verdikleri büyük mücadeleyle tarihe geçen, özgür bir vatan yaratan Cumhuriyet gençliği ve Atatürk halkıdır.
Korku imparatorluğunu 20 günde nasıl çökerttiler? Bakın, yürekli yargıçlar nasıl birer birer ortaya çıkıyor ve vicdanlarının sesini dinleyerek 10 yıldır devam eden kâbusun bulutlarını üzerimizden uzaklaştırıyorlar.
Türk halkı, devrimi, Atatürk’ün bıraktığı bayrağı özgürlük tepesine dikmekte kararlıdır. Kimilerinin sorduğu şu soruyu duyar gibiyim:
“Peki ,Cumhuriyet’in laik ve şanlı ordusu ne yapıyor?”
Yanıt: Kim bilir belki de birilerine tutsak olmanın hüznünü yaşıyor.