Mütareke İstanbul’unda korkunç intikam
Edebiyat tarihimizin “popüler” ve “piyasa işi” olarak nitelenen kanadının temsilcilerinden, gazeteci ve siyaset adamı Etem İzzet Benice’nin 1932’de yayımlanan romanı “Beş Hasta Var”, okuru Mütareke dönemi İstanbul’una, 1918’de başlayan kasvetli, karanlık sürece götürür. Fonda, işgal yıllarının “hasta cemiyetinden”, alafranga yaşam özentiliğinden, saray çevresinden ve bürokrasiden manzaralar sunulur ama ön planda anlatılan, aşk ve ürpertici bir intikam öyküsüdür.
Emirgan sırtlarında yaşlı annesi ve kişiliksiz üvey babasıyla birlikte yaşayan, Benice’nin tüm roman boyunca adını “Belkiys” diye yazdığı güzel genç kız ile iki yıl sonra mektebini bitirdiğinde nahiye müdürü olacak nişanlısı Cahit’i tanırız öncelikle.
Romanın ilk sayfasında, hüzünlü bir karartı içinde sise boğulmuş Boğaz’da salınan bir gezinti kayığındadır Belkiys: “Cahit kürekte, ben dümende, Şadan yanımda. Etrafımızda daha birçok sandallar var. Gülüşüyor, konuşuyor, kahkahalarımızla denizi çınlatıyoruz. Bu kadar neşeli olduğum zamanı hiç hatırlamıyorum.”
PAŞA KONAĞINDA ESARET
Fakat kısa süre sonra bir kaza olur ve Hünkâr hazretlerinin en itibarlı bendelerinden zengin mi zengin Abuk Paşa Cafer’in bulunduğu tekne, Belkiys, Cafer ve küçük komşu çocuk Şadan’ın olduğu kayığa çarpar: “Cahit… diye haykırdığımı ve sular içinde çırpındığımı hatırlıyorum. Ondan ötesini bilmiyorum. Gözlerimi açtığım zaman kendimi pek güzel bir yatağın içinde, fakat bitkin ve halsiz buldum.”
Sonrası, bir tür “Zorla güzellik olur mu?” serüveni biçiminde gelişir. Yaşlı Paşa, Belkiys’e âşık olmuştur ve onu elde etmek için her yolu deneyecek, üvey babasını altına boğacak, Cahit’i sürgüne yollatacak, sonunda muradına erecektir. “Belkiys’i satın almak Sultan Hamid’den paşalık almaya benzemez efendi!” denilmiştir ama kader de ağlarını çoktan örmüştür. Sevdiği gençten koparılan, konağa hapsedilen Belkiys, mutsuzluğunun acısını intikam amaçlı dejenere bir yaşam sürerek çıkarmaya çalışacak, her fırsatta Paşa’yı aldatarak sonunda frengiye yakalanacaktır: “Ahlaka ait düşüncelerim, öldürülen Belkiys’in fikirleriydi ki onun katili ben değilim”. İntikamın son aşaması ise kendisine kötülük eden dört erkeğe de frengi mikrobu bulaştırmak olur. Kendisiyle birlikte, beş hasta vardır artık.
‘DÖRT KİŞİYİ ISIRDIM ANNE…’
“Beş Hasta Var” 1956’da Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarılır.
Atıf Yılmaz’ın filminde “Belkiys” değil “Belkıs” vardır. Olaylar, Belkıs (Nedret Güvenç) ile Cahit’in (Muzaffer Tema) Boğaz sırtlarında Nur Baba’nın mezarı önünde birbirlerini ölünceye kadar seveceklerine dair yemin etmeleriyle, “Nur Baba aşkımızı korusun” demeleriyle başlar. Devamında, malum kaza meydana gelir. Ancak romandaki kayık kazası, Paşa’nın (Refik Kemal Arduman) olduğu atlı arabanın Belkıs’a çarpması şeklinde değiştirilmiştir. Olayların akışı büyük oranda romana uygun olarak gelişir. Paşa’nın üvey baba vasıtasıyla Belkıs’ı ikna çabaları, olmayınca zora ve hileye başvurması, zorla gerçekleşen evlilik, Cahit’in zindana atılması ve birkaç gün salıverilmesi ama sevgililerin birlikte kaçma girişiminin başarısız olması üzerine Arap ülkelerinden birine müebbet kürek mahkûmu olarak gönderilmesi gibi kötülükler ardı ardına gelir.
Belkıs ise zoraki kocası Abuk Paşa’yla birlikte Viyana, Paris, Napoli yollarına düşecek, lüks yaşamın tadını intikam fikrini kafasından hiçbir zaman atmadan almaya çalışacak, alkol ve kumara boğularak kendisine kur yapan varlıklı ve güçlü her erkekle düşüp kalkacaktır. Napoli’de bir yemekte tanıştığı hariciye memuru Nusret de (Sadri Alışık) genç kadına tutulup peşinden gidecek, birlikte yaşamaya başlayacaklar ama Paşa’nın devreye girmesiyle Bağdat’a tayin edilip Belkıs’tan uzaklaştırılacaktır.
Ölmeden önce ziyaret ettiği zavallı anacığına “Dört kişiyi ısırdım anne, dört kişiye frengi aşıladım. Şimdi bir yerine beş hasta var” diyen talihsiz kadın, son nefesini verirken de olsa Cahit’i bir kez daha görecektir.
FATMA GİRİK’İN ÜZÜCÜ ANISI
Bu trajik filmle ilgili bir başka üzüntü verici boyut ise Atıf Yılmaz’ın anılarında ortaya çıkar. Ünlü yönetmen 1995’te Afa Yayınları’nca ikinci basımı yapılan anı kitabı “Söylemek Güzeldir”in 129. sayfasında “Beş Hasta Var”ın çekim süreciyle ilgili ilginç bir not düşmüştür:
“Beş Hasta Var’la ilgili Fatma Girik’in çok acıklı bir anısı vardır. (Ben hiç hatırlamıyorum) Fatma’yla annesi o dönemde filmlerde figüranlık yapıyorlarmış. Sultanahmet’te sefil bir medrese odasında yaşıyorlar. (Fatma daha sonra bana o odayı göstermişti) Ceplerindeki son parayı yol parası yapıp Lale Film’e geliyorlar. O gün ana-kız figüranlık yapıp akşam eve yiyecek bir şeylerle dönme ümidindeler. Güya ben, gelen figüranlara bakıp, bazılarını seçip, bazılarını geri yolluyorum ve Beyoğlu’ndan Sultanahmet’e, ağlayarak, yayan dönmek zorunda kalıyorlar. Fatma’nın uydurduğunu sanmıyorum. (…) Fatma şimdi zengin ve ünlü ama hikâyesinin beni, bu satırları yazarken bile fazlasıyla üzdüğünü söylemeliyim.”