Mütercimler 3: Perinçek’e 5 milyon dolar tuzağı
Olay aslında fazlasıyla sade. Erol Mütercimler’in hiç değiştirmediği görüşleri şöyle:
Bir: Doğu Perinçek, Fetullah Gülen’le görüşsün.
İki: Bir otelde ve kamuya açık şekilde.
Ortak fotoğraf çektirsinler.
Üç: Karşılığında Cemaat’ten 5 milyon dolar istesin.
Mesele bundan ibaret.
Mütercimler o gün de böyle düşünüyordu.
Bugün de fikrinde bir değişme yok.
İnsan sormadan edemiyor.
Bir: Mütercimler, Perinçek’in Gülen’le görüşmesinde neden bu kadar istekliydi?
İki: Niçin, “aman kamuya açık olsun... fotoğraf da çektirsinler” diye yönlendirmeye çalıştı.
Üç: Ve şu meşhur “5 milyon dolar” yemi...
Neden, olayı hep paraya bağlamaya çalıştı?
O zamanki adıyla: Ortada bir “Cemaat” var.
Cumhuriyet, Atatürk düşmanı bir cemaat.
Amerika’nın Türkiye’deki Gladyosu.
Hedefi: Türk devletini ele geçirmek.
Mütercimler ne yapmaya çalışıyor?
Gladyo’nun başındaki isimle...
Yani Fetullah Gülen’le Perinçek’i buluşturmaya çalışıyor.
Olsaydı, buluşma kimin işine yarardı?
Cevap: Elbette, FETÖ’nün.
Sorulabilir, “neden” diye.
Hatırlansın: Dönem, 28 Şubat süreci.
Perinçek o sırada sıkı bir kampanya başlatmış.
“Devrim kanunları uygulansın” diyor.
Öne çıkardıkları: Cumhuriyet, Atatürk, laiklik.
Talebi: İrticanın ezilmesi.
Fetullahçıların hesabı ne?
Perinçek’le görüşerek: “Diyalog”, “hoşgörü” mesajları vermek...
Cemaat için: “Ilımlı”, “zararsız” görüntüsü oluşturmak.
Yani: Yakalarına “şirinlik” muskası takmak.
Bir de, Perinçek gibi bir “düşman”larını yumuşatmak.
Maliyeti: 5 milyon dolar.
Hatırlansın.
Perinçek’in başında bulunduğu hareketin özelliği ne?
FETÖ olayını en erken... Ve en ısrarlı gündeme getirmesi.
Konuyu 1970’lerde ele almaya başladı..
1990’larda kampanyaya dönüştürdü.
Yani: Perinçek’i yumuşatmak... Fetullahçılar için anlaşılır bir hesaptı.
İşte Mütercimler bu hesaba alet oldu.
Soruyorum: Bilerek mi, bilmeyerek mi?
Düşünelim.
Perinçek, Mütercimler’in tavsiye ve telkinlerine uysa...
Gülen’le görüşmeyi kabul etseydi...
Hele bir de, 5 milyon doları istese...
Ve de alsaydı...
Hatta vermeseler bile...
Sonuçları neler olurdu?
Perinçek’in siyasi hayatı...
Cumhuriyet ve Atatürk savunuculuğu...
Emperyalizmle, irticayla mücadele çizgisi ağır yara alırdı.
Cemaat’in böyle bir hesap yapması normal.
Ya Mütercimler?
Onun hesabı neydi?
Asıl “komplo”... Asıl “tuzak” bu değil mi?
Bu, işin siyasi yönü.
Bir de ahlaki boyutu var.
Mütercimler’in “para”yla...
“Para”nın kaynağıyla ilgili ölçüleri fazla geniş.
Soruyorlar: Niçin Fetullah’ın televizyonunda program yaptın?
Cevabında çok rahat: “İşsizdim, param yoktu...”
“Kemalist” Mütercimler’den gençlere örnek davranış modeli şu:
İşsizsen, paran yoksa...
Cumhuriyet, Atatürk düşmanı bir örgütün televizyonuyla iş yapabilirsin!
Aynı şekilde. Fethullahçılar Perinçek’le görüşmek istiyor.
Aklına sadece “para” geliyor.
5 milyon dolar öderlerse niye olmasın?
Örgütün hesabı, beklentisi ne?
Önemsizdir. “Dolar” varsa, gerisi teferruattır.
(Bir parantez açalım.
Fotoğraf meselesini biraz açalım.
Şu, Perinçek’le Gülen’in birlikte fotoğraf çektirmesi konusu.
Mütercimler her açıklamasında altını çiziyor.
“Halka açık bir yerde konuşun... Herkes görsün ama...”
Herkes nasıl görecek?
Kameralar, foto muhabirleri orada olacak tabii.
İşin can alıcı noktası da burası zaten.
Fethullah Gülen’in ihtiyacı Perinçek’in fikirlerini dinlemek değil.
Zaten o da biliyor herkes gibi.
Onun ihtiyacı “görüntü”: Bakın biz ne kadar uyumluyuz...
Perinçek’le bile diyaloğa açığız...
Amaç: Cumhuriyetin bağışıklık sistemini uyuşturmak.
Düşündürücü bir örnek var.
Pek bilinmez.
Gülen, başka görüşmeler de yapar o günlerde.
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’la da buluşur.
Perinçek’le planlandığı gibi açık değil ama.
Gizlice.
Soralım: Niçin kamuoyuna açık değil?
Çünkü: Gülen’in ihtiyacı “görüntü” değildir bu kez.
Görüştüğü devlettir.
Devletten talebi de “dokunulmazlık”tır.
Burada fotoğrafa değil...
Devlet organlarının tembihlenmesine ihtiyacı vardır.)
“Dolar” meselesiyle devam edelim.
Mütercimler, “Dolar”dan başkasını para saymıyor.
Maaş deyince aklına “dolar” geliyor sadece.
Bir örnek.
Latif Erdoğan... 1990’larda Cemaat’in “iki numara”sı.
Geçen hafta anlattı.
Tarih: 1997 ya da 1998.
Cemaat’in Akademi Vakfı’nın başında.
Vakfın amacı: Cemaat için stratejiler geliştirmek.
Mütercimler de büyük stratejist diye biliniyor.
Latif Bey, Vakıf’ta çalışması için teklif götürüyor ona.
Bir tahminde bulunun.
Cevap ne oldu acaba?
Mütercimler eski bir deniz subayı.
Kendisini Kemalist olarak tanımlıyor.
Dönem, 28 Şubat süreci.
Adeta askerin sözcülerinden biri gibi dolaşıyor.
Cemaat ise: 28 Şubat’ın temel hedeflerinden biri.
Mütercimler’de duraksama yok.
Kabul ediyor Cemaat’in teklifini.
Tek bir şartla: Ayda 5 bin dolar maaş istiyor.
Karşılığında: Cemaat için strateji dosyaları hazırlayacaktır.
Sonuç?
Cemaat “hayır” diyor bu kez.
Yüksek buluyorlar fiyatı.
Soru: Fethullah’tan maaş almak...
Onun için strateji dosyaları hazırlamak hangi Kemalist ilkede yazıyor?
Bir not: Mütercimler beni tehdit etmiş!
“Taksim’de, bir iş hanında beni birileriyle bir araya getirdi. Sonra, onu söylerim. Balıkçı hayatta. İnsan içine çıkamaz hale gelir o çocuk” (Meltem TV, 18.10.2018).
Zahmet buyurmasın, ben açıklayayım.
Gizli değildi.
Konu şu: 28 Şubat’ın ilk ayları.
HEP eski milletvekili Sırrı Sakık...
Eski İstanbul İl Başkanı Kemal Parlak, Mütercimler’le görüşmek istediler.
Benden rica ettiler.
Tanımadığım bir-iki kişi daha vardı.
Taksim’de onlara ait bir büroda buluştular.
Ne mi oldu?
Daha çok Mütercimler konuştu.
Hakkını teslim edeyim: Doğru şeyler söyledi.
“Kötü” bir şeyse niye geldi?
Bugün olsa yine yaparım.
Ayrıca ekleyeyim.
Ben eski bir gazeteciyim.
Kürt meselesi uzmanlık alanım.
HDP’den pek çok tanıdığım var.
Zaman zaman oturur karşılıklı değerlendirmeler yaparız.
Sadece HDP ile değil...
Avrupa’ya gittiğimde örgütün konferanslarını izlerim.
Değerlendirmelerimi söyler...
Değerlendirmelerini dinlerim.
Ve de yazarım.
Yazı arşivime bakılırsa en az 25-30 yazı vardır.
Fazlasını söyleyeyim.
Şahsi kanaatimdir:
Devlet, PKK örgütünü yakından izlemeli.
Bunun için uygun temas kanallarını açık tutmalı. (Tabii pazarlık için değil)
Evet, gündem fazlasıyla yoğun.
Kişisel gibi görünen bu tartışmayı ben başlatmadım.
Açık ve galiz bir saldırıya uğradım.
Cevap vermek zorunda kaldım.
Son söz: Cumhuriyetimiz daim olsun...