23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mutlu aşk var mıdır?

Ethem Gönenç

Ethem Gönenç

Eski Yazar

A+ A-

Mutlu aşk yoktur! Bir tek aşk yoktur acıya gark etmesin, bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara, bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda, ve bir tek aşk yoktur, yaşayan gözyaşı dökmesin”, der Louis Aragon. Son 10 yıldır, şirazeden çıkmış hayata sözün elbisesini giydirmek pek mümkün değil! Ama herşeye rağmen mutlu yaşamamız için, hayata açılan pencerelerimize bir çiçek, biraz güneş, çokça aşk lazım. Bu nedenle size birkaç hafta muhteşem bir aşk öyküsü anlatacağım, bu basit ve seviyesiz gündemden biraz uzaklaşalım diye.
Nora, İrlanda’da küçük bir kasabada, bir çiftçi ailenin çocuğu olarak doğmuş; babasının, o küçük yaşlardayken ölümüyle yaşanılan maddi sorunlar yüzünden mutsuz bir çocukluk geçirmişti. Daha 16 yaşındayken evlendirilmiş ve kocasının işi nedeniyle Cambridge’e yerleşmişti. Eşi kendi halinde bir adamdı ama, psikolojik sorunları olduğundan, nadiren de olsa Nora’ya şiddet uygulayabiliyordu. Bir kız ve oğulları olmuş ve Nora çocukları için 30 yıl mutsuz bir evliliğe katlanmıştı. Son 5 yıldır da kocasıyla ayni evi paylaşan iki yabancıydılar sadece. Çünkü adam ihanet etmişti Nora’ya. Bu bir İrlandalı kadının kabul edebileceği bir şey değildi ve en kısa sürede boşanmayı kafasına koymuştu Nora.
Nora, koyu kestane renkli saçları, sürmeli gözleri, iri göğüsleri, dolgun kalçasıyla muhteşem bir kadındı. Güzel ve çekici bir kadın olduğunun da farkındaydı. Çevresinde, ona kur yapan adamlardan korunmak için de hep mutlu evlilik pozları veriyordu. Bir süre çeşitli işlerde çalışmış, sonra kendi şirketini kurmuş, 15 yıl sonra da şirketini devredip emekli olarak İngiliz İşçi Partisi’ne katılmış ve yetenekleri sayesinde partinin Cambridge temsilciliğine kadar yükselivermişti.
Mutsuz da olsa bir şekilde yaşamını sürdürürken, 46 yaşında hayatında ilk kez aşık oluvermişti Nora. Adamın adı John Russell’dı ve ünlü bir yazardı. Nora onun tüm romanlarını okumuş ve yıllardır gizli bir hayranlık duymuştu ona. Her şey aniden ondan aldığı bir mesajla başlamıştı. John onun resimlerini gazetelerde görmüş, röportajlarını okumuş, çok etkilenmiş ve ona “sizi tanımak isterim” diye mesaj yollamıştı bir gün. Nora da hemen “olur” diye yanıtlayıvermişti.
Kentli entellektüel bir ailenin oğlu olan John Russell, yüz binlerce okuru olan dünyaca tanınmış bir yazardı. Balık burcunun da etkisiyle, artık soyu tükenmiş romantiklerdendi ve özgürlüğünü çok önemserdi, o vazgeçilmeziydi. Öyle ki iki yetişkin kızı olmasına rağmen, karısını özgürlüğünü kısıtlamaya çalıştığı için 15 yıl önce terkedivermişti. Çocukluğundan beri arkadaşlarının çoğu kadınlardı; onların aşk öykülerini dinler, notlar alır, daha sonra romanlarında kullanırdı. 30 yıl kendine ve ailesine zaman ayırmadan çalışmış ve onlarca roman yazmıştı. Ancak altmışlı yaşlara geldiğinde yaşamındaki boşlukları farkedip, kendine zaman ayırmağa başlamış ve sonunda hemen tüm iş hayatını sıfırlayarak yeni bir dünya kurmuştu...
Hadi rastgele, devamı haftaya!