23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Mutlu aşk var mıdır? (3)

Ethem Gönenç

Ethem Gönenç

Eski Yazar

A+ A-

Aşkın da bahar gibi üç cemresi vardır; önce göze, sonra gönüle, en son da ruha düşer. Göze düşerse beğeni olur, gönüle düşerse aşk olur, ruha düşerse vazgeçilmezin olur.
Aşk, hayatlarının sonbaharında Nora ve John’a sunulmuş bir armağandı ve bu hayatta aşktan yüce, kutsal, değerli hiçbir şey yoktu onlar için. Bedenleri ve ruhları onlara değil, bu aşka aitti artık. Mesafeler de önemini kaybetmişti; gün ışırken yazışmaya başlıyor, sanki karşı karşıya oturur gibi göz göze söyleşiyorlardı.
Sonra o buluşma günü gelip çattı. Sahil kasabası Brighton’da buluştular ve iki gün boyunca tepeden tırnağa aşklarını yaşadılar. Hani ay bazen mehtapta yakomoz yapar, siz denizde bir teknede elinizi yakomoz düşmüş sulara uzatıp, suları havaya savurduğunuzda pırıl pırıl ışıldayan su damlalarını seyretmeye doyamazsınız ya; işte öyle hissediyorlardı birbirlerine baktıklarında. John, Nora’nın gözlerinde doğadaki tüm güzellikleri görüyor, sesinde doğanın seslerini duyuyor, dudaklarından en sevdiği şarapları tadıyor, tenini bir ceylan gibi okşuyor, geceleri iki ayrı beden tek ruh oluyorlardı! Ayrılırken John havaalanında, ayrılık acısıyla karışık mutluluk gözyaşları döküyordu.
Günler birbirini kovaladı... Nora’nın partililerle ve seçmenlerle iletişimi, gazetelerde çıkan resimleri John’u rahatsız ediyor; buna karşın Nora da John’u havadaki kuşlardan, yerdeki karıncalardan bile kıskanıyordu. Böylece sürekli kıskançlık tartışmaları ve gel gitler yaşamaya başladılar. Sonunda John bunlara son vermek için, hayatında her şeyi sıfırlayıp Nora’nın kasabasına yerleşmeye karar verdi ve yerleşti de.. Artık haftada bir John’un evinde buluşup, çok mutlu saatler geçiriyorlardı. Ama içlerine güvensizlik kurdu da girmişti bir kere. Hatta bir gün, diabetinin tetiklediği bir kıskançlık krizinde, Nora John’un evindeki tüm eşyaları paramparça etmişti. Oysa John’un tek istediği Norasıyla birlikte coşkulu, neşeli, sanatla içiçe, romanlarını yazabileceği dingin bir yaşamdı. Nora onu olduğu gibi kabul edip sevmeli, altmış beş yaşındaki bir adamı değiştirmeye çalışmamalıydı. John, Nora’nın baskılarından bunalmıştı ve bir gün “ayrılalım,” diye yazıverdi. Bu mektubu aldığı gece Nora evde bulabildiği tüm uyku haplarını içerek intihara teşebbüs etmiş, oğlu zor hasteneye yetiştirmiş ve günlerce hastenede kalıp psikolojik tedavi görmüştü. Tabi John hastaneye ziyaretine de gidememiş, kahrolmuş, sadece bir notla beyaz güller yollayabilmişti Nora’ya. Ancak bu olaydan sonra John, Nora’ya gerçekten sırılsıklam aşık olduğunun iyice ayırdına varmıştı. “Ya kaybetseydim onu,” düşüncesi bile kahrediyordu John’u. Hastaneden taburcu olduğu gün telefonda ona; “Nora, aşığım ben sana! Seviyorum, deliler gibi seviyorum seni”, demiş ve Nora da ağlayarak “Sen duygularından emin değildin bugüne kadar, çok mutluyum çok, gözyaşlarımı tutamıyorum bir tanem, aylardır bugünün gelmesini bekledim”, diye yanıt vermişti.
Devamı haftaya, hadi rastgele!