24 Aralık 2024 Salı
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Müzik diyarı Hannover-3

Kemal Cem Yılmaz

Kemal Cem Yılmaz

Eski Yazar

A+ A-

Plak ve gramofonun mucidi Emil Berliner 20 Mayıs 1851’de Yahudi bir ailenin dördüncü çocuğu olarak Hannover’de dünyaya geldi. Askerlikten kaçan Emil Berliner 19 yaşındayken babasının arkadaşı Nathan Gotthelf ile beraber Amerika’ya göç etti. 3 yıl Washington’da Gotthelf’in dükkanında çalıştıktan sonra New York’ta işçi olarak hayatını kazanmaya başladı. 1875’te Rus asıllı kimya mühendisi, ilk suni tatlandırıcı Sakarin’in kaşifi Constantin Fahlberg’in laboratuarında temizlikçi olarak işe başladı. Geceleri ise Cooper Union Yüksekokulu’nda elektronik alanında eğitim alıyordu. Azimli genç kendi evinde küçük bir laboratuar kurdu ve elektronik aletlerle deneyler yapmaya başladı. İlk icadı, Alexander Graham Bell’in telefon cihazı için bir mikrofon idi. Berliner bu icadını elli bin dolara Bell Telephone Company’ye sattı. Bell böylece dünyadaki ilk seri telefon üretimine başladı ve Berliner kazandığı parayla bağımsız bir mucit ve girişimci olmayı başardı.

1880’lerin başında Hannover’e dönüp kardeşi Joseph ile birlikte telefon parçaları üreten bir şirket kurdu. Asıl büyük icadı ise bir kaç yıl sonra yine Amerika’da gerçekleşti. 1887’de Berliner ilk plağı ve onunla birlikte plağı sese dönüştüren gramofon cihazını icat etti. 10 yıl önce Thomas Alva Edison tarafından icat edilen kayıt cihazının aksine, Berliner’in plaklarından istenildiği kadar kopya yapılabiliyordu. Yani ilk kez tek bir kayıttan sonsuzca kopya üretmek mümkün hale gelmişti. Artık sesler ve eserler bir yerde kayıt edilip bütün dünyaya yayılabiliyordu. Ses sanatını ve müzik dünyasını derinden etkileyecek tarihi bir dönüm noktası…

İLK PLAK ŞİRKETLERİ

1893’te Washington’da Berliner Grammophone adlı dünyanın ilk plak şirketini kuran Emil Berliner, müzisyen ve ses mühendisi arkadaşı Fred Gaisberg ile bizzat birlikte birçok erken plak kaydında teknik uzman olarak prodüksiyonlara katılır.

1898’de ise yine Hannover’de kardeşi Joseph ile Almanya’nın ilk plak şirketini kurar; bugüne kadar klasik müzik alanındaki en prestijli isim olan Deutsche Grammophon’u. Yeni teknoloji fırtına gibi yayılmaya başlar. Daha ilk yılında Hannover’deki plak fabrikası günde 25.000 adet plak üremektedir. Bu şirket tam 101 yıl boyunca faaliyetlerini sürdürür ve müzik kayıt tarihine damgasını vuran sayısızca prodüksiyonun simgesi olur. Birinci dünya savaşında hızla büyüyen şirketin hisselerinin çoğu yurt dışında bulunduğundan, dönemin Alman hükümeti şirketi kamulaştırır ve 1917’de Leipzig’li Polyphon Musikwerke AG şirketine satar. 20. yüzyılın çalkantılarıyla bir kaç kez daha el değiştiren gelenek haline gelmiş Deustche Grammophon ismi nihayetinde 1999 yılında Universal Music tarafından satın alınır. Deutsche Grammophon şirketi günümüzde Universal Music’in çatısı altında halen aynı etiketle plak ve kayıt üretmektedir.

Kurucusu Emil Berliner’in adını taşıyan meşhur kayıt stüdyoları ise şirketin kuruluşundan 2 yıl sonra 1900’de Berlin’de faaliyete geçmişti. 3 adet kayıt odası bulunan stüdyo ayrıca dünyanın her yerinde kayıt yapma imkanını sunan ilk taşınabilir kayıt sistemine de sahipti.

1945’te 2. Dünya Savaşı’nın son günlerinde DG’nin stüdyoları bombardımanlarda tamamen yıkıldı. Savaştan sonra DG’nin “anayurdu“ Hannover’de yeniden kuruldu Emil-Berliner-Stüdyoları. Artık taşınabilir sistemler daha fazla önem kazanmıştı ve dolayısıyla akustiği değerli olan her tür mekanda en üst düzey kayıtlar yapılabilmekteydi.

Benim yetiştiğim Hannover-Langenhagen’deki evin tam 500m ilerisinde. Burada kayıt teknolojisi alanında peş peşe kısa süre içinde bütün dünyaya hakim olacak yenilikler icat edildi. Böylece Hannover müzik kaydı teknolojisi ve plak üretimi alanlarında dünyadaki en önemli merkezlerden biri haline geldi. Emil-Berliner-Stüdyoları 2010 yılında yeniden Berlin’e taşındı. Hannover-Langenhagen’de ise plak ve CD üretim fabrikası yeni sahibinin adını alarak Universal Recording Services adıyla halen bütün dünyaya ihraç edilen CD ve plaklar üretmekte.

PİYANO AKORCUSU YA DA PİYANONUN RUHU

60 ve 70’lerin klasik müzik kayıtları alanındaki en önemli merkezi haline gelen Hannover, bir sürü tarihi kayıtların arasında, İdil Biret’e “en değerli öğrencim“ diyen efsane Alman piyanist Wilhelm Kempff’in meşhur Beethoven sonatları kayıtlarına da ev sahipliği yapmıştı. Bu kayıt projesi genç bir piyano akorcusunun müthiş kariyerinin de başlangıcıydı. Robert Ritscher daha sonra 20. yüzyılın nerdeyse bütün büyük piyanistleri için çalışmış, yüzlerce efsane kayıttaki pürüzsüz piyano tınısının sorumlusu olmuştu. Hatta Alfred Brendel 8 yıl boyu, ta ki bir gün bir otel lobisinde dövesiye birbirilerine girdikleri güne kadar, Robert Ritscher’in eli değmeden piyanoya oturmazmış. Martha Argerich’den, Mitsuko Uchida’ya, Ivo Pogorelich’den Michael Korstick’e kadar - herkes Robert Ritscher’in mükemmel piyano teknisyenliğine ve akortculuğuna güveniyordu. Keith Jarret’in meşhur Sostakovic Prelüd ve Fügler kaydında sayfaları Ritscher çevirmiş…

Nerden biliyorum bunları? Çünkü Robert Ritscher’le tanışma şansım oldu. Yıllarca benim de Yamaha-C3 piyanomun bakımına gelmişti ve yakın dost olmuştuk. Nasıl konsantreydi işini yaparken anlatamam. 4 saat durmadan akort ve entonasyon yapıyordu. Piyanom bambaşka bir hal alıyordu. Sanki farklı bir ruh girmiş gibi oluyordu piyanonun tınısına… Piyano akortculuğunun apayrı bir sanat olduğunu anlamıştım o zaman.

İşini bitirdikten sonra bir de en az 2 saat sohbet ederdik. Zaman zaman onun ziyaretine giderdim. Kayıt dinlerdik. Çay içerdik. Dünya tatlısı bir şahıs. Bir o kadar da tatlı bir eşi vardı. Bir gün bir konserime gelmişti. Beethoven’in op.22 si-bemol majör sonatını, Bach’ın kromatik Fantezi ve fügünü ve Schumann’ın Kreisleriana’sını çalmıştım. Konserden sonra yanıma geldi ve dedi ki: “50 yıldır binlerce piyanist dinledim. Evet, çok iyi piyanistler var, ama bir audiyansı, bir seyirci kitlesini tamamen büyüleyebilecek, en büyük sahneleri bile doldurabilecek piyanist çok azdır. Siz bunlardan birisisiniz. Bunu asla unutmayın, Cem Bey.“

Kendisi müzisyen olmasa da, bu sözleri benim müzik yolumda belki de en onurlandırıcı motivasyon olmuştur. Uzun hastalığının sonunda 29 Mayıs 2021’de vefat etti. Nur içinde yat Robert Ritscher …

Tüm okurlarıma en içten sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum. Güzel yaz haftaları dileğiyle eylülde yeniden görüşmek üzere…