22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Narkissos’un narsisizmi her tarafı sarınca: Türk toplumunun ‘özçekim’ yapan ‘özsevicilerden’ çektikleri

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Hepimiz hatırlarız o resmi: genç ve yakışıklı bir delikanlı, dere yatağındaki durgun su birikintisinde kendi yüzünü görünce, bir türlü gözlerini ayıramaz oradan. Kendine aşık olup bakar durur, sonsuza kadar.
Bu yazımızın amacı, o kendi suretine aşık olan delikanlının hala o su birikintisine bakıp durduğunu göstermektir. Çünkü artık devir o denli değişmiştir ki, o su birikintisinde, kendinden başka hiçbir şey var değildir! Ya da daha güzel bir Türkçe ile tersinden söylersek, başka hiçkimse veya hiçbir şey yoktur orada!
Bu delikanlının adı Narkissos’tu ve onun adından gelen psikolojik durum bozukluğuna da Narsisizm derler yüzlerce yıldır. Aradan geçen bunca zamanda da, zavallı Narkissos su birikintisine dalıp kalan, kendine aşık bir delikanlıdan, kocaman bir dünya topluluğu haline geldi ve yalnızlıktan sonsuza dek kurtuldu.
Şimdilerde, herkesin kendi su birikintisi var gözünü bir türlü ayıramadığı. Belki de sadece uyumak zorunda kaldığı üç beş saat için kapattığı o gözler, büyük ihtimalle rüyasında dahi o su birikintisine dikilmiş durmakta.
Eski zamanlarda bir psikolojik sapma olarak düşünülen kendini beğenme, kendine aşık olma, ya da en yeni Türkçeyle “özseverlik”, yani bizim bildiğimiz klasik Narsisizm, şimdi dört bir yanımızı sarmış durumda. Aslında “özseverlik” diye Türkçeye dönüştürülen adı bile, insanda birdenbire “özçekim” denen selfie fotoğrafçılığını hatırlatmıyor mu? Yani Narsisizmin sözlük tanımını, bu haliyle, “sürekli şekilde özçekim yapan kişiye özsever denir” diye değiştirebiliriz bile. Böylece, tanım daha da çağdaşlaştırılmış bile olabilir. Hatta bunu belirtirken, birdenbire aklımıza Arizona’daki Grand Kanyon’da “özçekim” yapmak uğruna bin metrelik uçuruma düşen kişiler düşüveriyor. “Özseverlik” böylece, uğruna hayatını bile sakınmayacağın bir çağdaş hastalık haline geliyor belki de.

ARAMIZDA SAKLANAN PATLAYICI MADDE: TOPLUMSAL NARSİSİZM

Narsisizm, kendine aşık üç beş bireyin duygu durum bozukluğu halinde kalsa idi, aslında söylenecek fazla birşey olmayabilirdi. Ama bu “özseverlik”, kocaman toplumların oldukça önemli bir kalabalığını emri altına almışsa ve artık toplumu oluşturan nüfusun birbirleri ile olan ilişkilerini dumura uğratmaya başlamışsa, kişisel bir psikolojik sapma olmaktan çıkmış ve artık bir toplumsal patlayıcı maddeye dönüşmüş demektir.
Hele de olgunluk ve tatminkarlık sorunu yaşayan bize benzeyen toplumlarda, durumun her geçen gün çok daha dramatik düzeylere ulaştığını düşünmek gerek. Öyle ki, sorun artık üç beş yeni yetme genç erkek veya kadının kaprisli kişiliklerinin çok ötesine geçmiş demektir günümüzde.

HER TELDEN ÇALAN MALUM ENSTRÜMANLAR

Bir toplumda herkesin her şeyi bilebilmesi mümkün müdür? Aslında, cevap sorumuzun içindendir. “Hayır, mümkün değil” olmalıdır cevabınız. Ama Türk toplumu buna uygun davranmamaktadır artık! Bir zamanların mütevazi ve haddini bilen toplumundan, hemen herkesin her şeyi bildiğini zannettiği ve aslında hiçbir şeyi de o kadar fazla bilmediği bir hallere evrilmiş durumdayız bizce. Bunu, memleketimizin herhangi bir şehrinin, herhangi bir semtindeki bir kahvehaneye gidip, herhangi bir konuda sohbet açarak test edebilirsiniz. Bu konu siyasetle, tarımla, ekonomiyle, askeri stratejiler ile, veya sanatın herhangi bir dalı ile ilgili olabilir. Konu sınırlamamız çok şükür bulunmamaktadır! Gözünün biri okey taşlarına dikilmiş olan emekli öğretmenden tutun, tavla zarını avucunda deliler gibi sallayan mahalle bakkalımıza kadar, hemen herkesin ortaya attığınız konu hakkında kesinleşmiş hükmü ve sonuçlandırılmış yargısı mevcuttur genellikle.
Mesela, Ukrayna’daki savaş konusunu ortaya atarsınız. Hemen Putin’in askeri stratejisinin ne kadar yanlış olduğunu ve Rusya’nın fena halde yenildiğini söylerler, hiç tereddüt etmeden. Hayat pahalılığı genellikle en önemli kahvehane konularındandır. Herkes birdenbire birer ekonomist kesilir ve iki dakikada enflasyon aşağıya çekiliverir. Sadece birkaç karaborsacıyı sallandırmanız gerekmiştir, o kadar!

TV KANALLARININ VAZGEÇİLEMEYEN BÜLBÜLLERİ

Aslında bu kahvehane sahnesinin aynısını her gece televizyon kanallarında saatlerce seyrettirilmiyor muyuz ki? Onlarca TV kanalında, hemen her gece ve her konudaki programlarda çıkan, sayıları toplam 50 adet şahsiyet vardır. Sürekli onların yüzlerini ve seslerini buluruz karşımızda. Tartışılan konunun ne olduğunun zerre kadar önemi bulunmaz. Bu zatlar, dünyada olup biten her şey konusunda “uzmandırlar” her nasılsa. Hiçbirinin aklına, “ben bu konuda yetkili değilim, bir başkasını bulun programınız için” demek gelmez bir türlü. Önlerine sunulan soru hakkında ille de fikir belirteceklerdir. Herkesin her şeyi bilme ihtimali yeryüzünde henüz yaratılmamıştır, ama bunun hiç önemi yoktur onlarca. Önemli olan o ekranda ağızlardan bir şeyler çıkabilmesidir. Söylediklerinin içeriği, o kadar da önemli değildir zaten. Özellikle de isimlerinin önüne çok sayıda ünvan dizilebiliyorsa, ağızlarını bile açmasalar, varlıkları yeterlidir TV kanalı için.
Önündeki su birikintisine gözleri takılıp kalan Narkissos’tan nerelere getirdik konuyu, biz de hayret ettik. Ama özsevicilik, sadece 16 yaşındaki genç kızımız veya delikanlımızla sınırlı değil ki. Keşke öyle olsaydı da bu konuyu konuşmasaydık bile. Ama narsisizm milli bir hastalık haline gelince, işler biraz daha ciddileşmekte. Hatta, zaten evrenselleştirilmiş olan narsisizmde, diğer ülkeleri geride bırakan bir yükselişte isek, durumun vehameti daha da fazlalaşmış demektir.

‘ENGİN OLMAK’ ASLINDA EN YÜKSEK MAKAMDIR

Memleketin genci de, yaşlısı da, fakiri de zengini de, ata yadigarı mütevazilikten o kadar uzaklaşmıştır şimdilerde ki, narsisizmin en kalitelisini ve tehlikelisini çok şiddetli şekilde siyasette buluruz. Din ve dindarlık üzerinden politika yapanlardan tutun, söylemlerinde Atatürk veya sosyalizm kelimelerini ağızlarından düşürmeyenlere kadar her politik kesim, yeniyetme “özçekimci” delikanlılar gibi davranmakta bizce. “En doğrusu benim, en iyisi benim, en eleştirilemeyen benim, ya ben ya hiç” türünden yaklaşımlar, politik narsisizmden başka hiçbir şey değildir. Hayat ve evren, hiçbir zaman ve hiçkimseye hayat sınavının tüm sorularının anahtar kitapçığını hediye etmemiştir. O nedenle de hiçkimsede tam puan alınacak hayat çözümü olmayabilir.
O zaman yapılacak şey, şairin yüzyıllar öncesinden seslendiği gibi, kendini göstermekte apaçık:
“Gel ha gönül havalanma, Engin ol gönül engin ol!”
Bu engin olma halinin içinde; mütevazilik, gerçekçilik, dinginlik, zerafet ve saygı bulunur. Ve mevcut dünya hallerinden, daha güzel istasyonlara yükselebilmenin anahtarını taşır, engin olanlar.