04 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nasuh Mahruki'nin mektubu

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-

Sn. Mahruki'nin Atatürk'e hitaben yazdığı ve 10 Kasım 2013'te gazetelere yansıyan mektubu çok yerinde bir çıkıştı. Ama yeterince tartışılmadı.

İki tespit dikkat çekici:

1) TSK, Cumhuriyeti koruma konusunda yetersiz kalmıştır.

2) Ordu'nun lider sorunu vardır.

Bu yazıda birincisine, mütekibinde ikincisine değineceğim.

İlkin bilmek gerekir ki, Ordu kendisi için bir varlık değildir. Bunu ülkemizin kurucusu söylüyor: "Devlet ve hükümet gibi ordu dahi kendisi için bir varlık değil, belki, milletin yaşamak ve varolmak iradesinin bir şeklidir." ?

Bu yapıtaşı sarsıldığında bina etkileniyor.

Ordu'ya komuta edenlerin bu gerçeği göz ardı ettiği dönemler olmuştur. Esas hata buradadır. Bunun sonucu olarak Cumhuriyet'in en temel niteliği "egemenlik" zarar görmüştür. Elbette bundan askerler kadar siviller de sorumludur.

Egemenlik ancak üretken, örgütlü, içsel dayanışması yüksek ve kendisi olabilen bir halk tarafından sağlanabilir. Yani çalışkan ve çağdaş. Demokrasiyi kurabilecek ve olgunlaştırabilecek...

Ordu, yaptığı müdahaleler ve izlediği politikalarla halkın egemenliğini geliştirmesini engelleyici rol oynamıştır.

1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlükler 12 Mart muhtırası ve rejimiyle tırpanlanmıştır. Dönemin genelkurmay başkanının darbe öncesi şu ifadeleri, daha sonra yapılan anayasa değişikliklerinin habercisi gibidir: "Bugün tanık olduğumuz sosyal bunalımların kökünde Anayasamızın bünyemize uygun düşmeyecek şekilde aşırı özgürlükler getirmiş olan bir Anayasa olması yatıyor." ²

Geriye gidişin zirvesi 12 Eylül politikalarında görülür: İnsan ikinci sınıflaştırılır. Halk örgütsüz bırakılır. Dinci yaklaşımlar desteklenir. Cemaat ve tarikatlara meydan açılır...

Demokrasinin sosyal temeli sarsılmıştır. Halk zayıflamıştır. Kendi farkında değildir ama Ordu da zayıflar. Aslında Cumhuriyet de zayıf düşmüştür.

Bu zayıflıktan istifade etmesini bilenler, hukuku da bir kama gibi kullanarak kendi Cumhuriyetlerini kurmaya giriştiler.

Ergenekon, Balyoz vb. davalar işi kolaylaştırıcı aparatlardı.

Milletin varoluşuna yönelik saldırıların anlamını kavrayamadı kimileri. Kendi ikballeriyle sınırlı kaldı soruna yaklaşımları.

Sn. Mahruki olup bitenin farkında olan bir aydın olarak onurlu bir çıkış yaptı. Yurtseverlerin, hakikatin, Cumhuriyet'in safında yer aldı. Birileri farkında değil ama gerçekte demokrasinin safında yer aldı. Müteşekkiriz. Ancak kendisinden esas beklentimiz, toplumun örgütlenmesine katkı vermesidir.

Bu sarmaldan çıkmanın ve Cumhuriyeti aslî karakteriyle yeniden kurmanın başka yolu görünmüyor.

1 Afet İnan, Medenî Bilgiler, Ankara 1969, TTk Yay.,S. 116

2 Celil Gürkan, 12 Mart'a Beş Kala, İstanbul, 1985, Tekin Yayınevi, S. 166