23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NATO’culuk ve Şoygu-Esad’ın mesajı

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Hİtler Almanya’sı ve Mussolini İtalya’sı faşist rejimlerin yıkılmasında merkezi bir rol oynayan Sovyet Rusya Kızıl Ordusu, başta Yugoslavya, Bulgaristan ve Arnavutluk olmak üzere Balkan ülkelerinde direnişin öncüleri olan anti-faşist Partizan örgütleri ve en etkin biçimiyle Doğu Avrupa ülkelerinde anti-faşist mücadeleye katılan sol, sosyalist, komünist partiler ve hareketler, Avrupa’da Moskova yanlısı yeni devletlerin kurulmasını sağladı.  Doğu Almanya, Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Yugoslavya, Baltık ülkeleri, Litvanya, Estonya, Letonya, Ukrayna, Beyaz Rusya (Bela-Rus) Moskova’ya atfedilen kırmızı rengin ülküdaşı oldular. Orta-Asya ülkeleri Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan, Moskova merkezli Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin parçasıydı.

Gelişmeler bununla sınırlı kalmadı; Uzak Doğu Asya’da Rus Kızıl Ordunun Ağustos 1945’te Moğolistan, Kore’nin Kuzey bölgeleri, Mançurya, Japonya’nın Pasifik denizindeki Kuril adaları ile Japonya’nın beşte biri büyüklüğündeki ve şimdi de Rusya’nın en büyük adası olan Sahalin adası (Japoncada Karafuto) Moskova’nın yoldaşı oldu. İkinci Dünya Savaşında ABD ve Sovyet Rusya aynı cephede ortak düşman Almanya, İtalya ve Japonya’ya karşı savaştılar. ABD ve Sovyet Rusya askerleri Avrupa’da, Uzak Doğu Asya’da birlikte kadeh kaldırdılar. Almanya, İtalya ve Japonya faşizmini yenen muzaffer iki ordunun subayları birlikte dans ettiler. Dostluk naraları attılar.

ROOSEVELT’İN ÖLÜMÜ VE KISA SÜREN BALAYI

Bu savaşın sonucunda ABD nüfuzu başta Batı Avrupa olmak üzere dünyanın birçok bölgesine doğru genişledi. Ancak daha kazançlı ve etkin olan taraf Moskova’ydı. ABD Başkanı Roosevelt ile Sovyet Rusya Lideri Stalin arasında iyi bir muhabbet ve iş birliği vardı. Birbirlerinin kuyruğuna basmamaya ve kazan-kazan formülüne riayet etmeye özen gösterdiler. Roosevelt Filistin’e bir Yahudi devletinin kurulması konusunda hamasi yani ne pahasına olursa olsun tavrında değildi. Arapların çıkarına uygun olmayan ve Arapların kabul etmediği bir formülü desteklemeyeceğini beyan etmişti. 

Ancak balayı kısa sürdü. 1933-1945 yılları arasında ABD Başkanı olan Franklin Roosevelt ABD tarihinde üç kez Başkan olmuş ve dördüncü dönem başkanlığını kazanacağına kesin gözüyle bakılırken ve henüz İkinci Dünya Savaşı devam ederken, 12 Nisan 1945’te öldü. Ölümünün sebebi hakkında birçok iddialar ortaya atıldı. Ancak kesin olan bir realite var; Washington-Moskova ilişkileri Roosevelt’in ölümünden sonra aynı kalmayacaktı. Başkan olan yardımcısı Harry Truman’ın ilk icraatı Filistin’e bir Siyonist Yahudi devletinin kurulması çalışmalarına hız vermesiydi. İkinci önemli kararı ise Moskova’yı düşman ve esas tehdit olarak ilan etmesiydi. Bu politikaların en önemli mimarı Truman’ın da üyesi olduğu uluslararası Siyonist hareket ve İngiltere başbakanı Churchill’dir. Churchill, savaştan hemen sonra, “Biz yanlış domuzu kestik.” diyerek, Kızıl Moskova’nın Hitler ve Mussolini faşizminden daha tehlikeli bir düşman olduğunu deklare etmesiyle iki blok arasındaki ilişkiler tersyüz edilir.

TÜRKİYE VE YUNANİSTAN’A ‘YARDIM’

Sovyet Rusya’nın Uzakdoğu Asya ve Pasifik’te gelişmesine mani olmak ve askeri üstünlüğünü göstermek amacıyla 6 ve 9 Ağustos 1945’te Japon şehirleri Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası attı. 12 Mart 1947’de Kongre’de kendi adıyla anılacak doktrini açıkladı. Truman’a göre ABD, komünizm ile silahlı mücadele veren ve komünist ülkelerin baskısı altında bulunan devletlere mali ve askeri yardım yapmalıydı. Burada kastedilen ülkeler Yunanistan ve Türkiye’dir. Bu amaçla Kongre’den 400 milyon dolar kullanma izni istedi. Kongre’nin 22 Mayıs’ta bu isteğini kabul etmesi üzerine Türkiye’ye 100 milyon, Yunanistan’a ise 300 milyon dolar yardım yapıldı.       

NATO kuruldu. 4 Nisan 1949’da Washington’da imzalanan NATO kuruluş bildirgesinde 12 ülkenin adı vardı; ABD, Kanada, Belçika, Danimarka, Fransa, İngiltere, Hollanda, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, İtalya ve Norveç. Kuzey Atlantik Savunma Paktı (NATO) ismi ile Müsemma. Yani bu askeri ittifakın birinci ve asli görevi Kuzey Atlantik kıtasını dışarıdan gelecek tehdit ve tehlikelere karşı savunmak ve bertaraf etmekti.  Zira Truman için birinci derecede önemli olan Moskova nüfuzunu Amerika kıtasından uzak tutmaktır. Bu sebeple Moskova’yı Avrupa’da, Uzak Doğu Asya’da, Orta Doğu’da (Batı Asya’da) frenlemek ve mümkün ise bir adım daha ileriye giderek Rusya’yı çevre ülkelerden izole ederek kuşatmaktır. Böylece Moskova’yı kendi mahallesinde sorunlar girdabında meşgul etmek, gücünü tüketmek ve oksijensiz bırakmaktır.

DOSTLUK, İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM ANTLAŞMASI

Moskova’nın bu doktrine karşı bir cevabı olmalıydı ve de oldu. Çin, Vietnam, Laos, Kamboçya, Kuzey Kore’de, Filipinler’de ABD ve şürekâsına karşı mücadele eden devrimlere destek verdi. Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Cezayir, Tunus, Libya, Fas, Yemen, İran, Pakistan, Hindistan ve başta Küba olmak üzere Amerika kıtasında zuhur eden Batı sömürge devletlerine karşı halk hareketlerine her türlü yardımı sundu. Afrika halklarının anti-emperyalist mücadelesine ya direkt ya da Küba ve diğer müttefik devletler üzerinden silah, asker ve maddi yardımlar gönderdi. 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova'da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" ile kurulan askeri ve siyasal birlik olan Varşova Paktı NATO’ya meydan okudu. Antlaşmayı imzalayan ülkeler Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve başta Rusya, Ukrayna, Bela-Rus, Baltık Ülkeleri, Orta Asya Cumhuriyetlerinden oluşan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ni teşkil eden ülkelerdi.

NATO’NUN DOYMAK BİLMEZ STRATEJİSİ

Ve malum hikâye zuhur etti. Merkez Moskova iflas etti. 1991’den itibaren Sovyetler Birliği dağıldı. Varşova paktından eser kalmadı. Düşman Moskova’ya karşı kurulduğu iddia edilen NATO Moskova çözülüp dağılınca görevini tamamlamış oldu. Ancak kendisini rafa kaldırmak yerine doymak bilmez bir iştahla tüm Âlemi yutmak ve tek efendi Washington ilahını Dünyaya hâkim kılma stratejisine yöneldi.  Şanghay İşbirliği Örgütü ile Uzak Doğu ve Orta Asya coğrafyasından yeni bir kuvvetin temeli atıldı. Putin ve ekibi Moskova’da dizginleri ele aldı. Çin ile tek kutuplu zihniyete meydan okudu. Varşova paktın ülkelerinin büyük bir kesimi NATO’cu oldu. Doğu Avrupa ülkeleri Rusya, Çin ve İran’ı sabit ve mobil askeri üslerle kuşatma stratejisi 2001’den itibaren ivme kazandı. Zikri edilen 2001-2021 diliminde Dünyada sadece 46 ülkede ABD/NATO üsleri yoktu.  ABD askeri 156 ülkede geçici veya daim statüde konuşlanmıştı. 63 ülkede sabit ABD/NATO üsleri ve ABD askeri varlığı mevcuttu. 7 yeni ülkeye ABD/NATO üsleri inşa edildi. ABD Savunma Bakanlığı’nın ifadesiyle, “ABD ordusu tarih boyunca olduğundan daha fazla yere konuşlandırıldı.” 

SURİYE TOKADI AKILLARINI BAŞLARINA GETİRDİ

ABD ve şürekâsı 2001’den itibaren Altın Çağını yaşadı. 2015’e kadar süren ABD/NATO’nun sarhoşluğu Suriye tokadı ile herkesin aklını başına getirdi. Erdoğan hükümetinde halen akıllanmayanlar da var. Suriye’de duvara toslayan Washington ve şürekâsı Moskova’ya bunun bedelini Ukrayna üzerinden ödettirmek istedi. Moskova’nın cevabı Kırım’ı ilhak etmek ve Ukrayna’nın bir bölümünü Kiev’den ayırmak oldu. Afganistan’dan apar topar kaçan ABD/NATO Kazakistan’a müdahale ederek rövanşa oynadı. Kazakistan’da tarihi bir yenilgi aldı. Hem kazanımlarını kaybetti hem de itimat ettiği Kazak atları kesildi. Washington daha çok hırçınlaştı ve pervasız bir saldırıya geçti. Bu çılgınlıkta Avrupa merkez ülkelerini içine alan bir Rusya-ABD/NATO savaşı ve muhtemelen bir dünya savaşı peşindedir.

Bu senaryonun idrakinde olan Moskova Pasifikten Doğu Akdeniz’e uzanan coğrafyada askeri konumunu güncellemektedir. 12 Şubat’ta Pasifikte Rusya deniz sahası dâhilinde olan Kuril adalarına yakın bölgede bir ABD nükleer denizaltısı Rus donanmasının özel silahların müdahalesi ile su yüzüne çıkması ve bölgeyi terk etmesine muvaffak oldu. Karadeniz’de Rus donanması kuvvet topluyor ve alarmda. ABD/NATO’nun Yunanistan’a Balkanlara Doğu Avrupa’ya Türkiye’yi de kuşatan askeri üslerin ve yapılan yığınakların bir esas hedefi de Moskova’dır. Putin’in buna cevabı Doğu Akdeniz’den Suriye’den geldi. Tarihinde ilk kez Suriye sayesinde Doğu Akdeniz’e konuşlanan Rusya Lazkiye Hymemim Hava üssüne stratejik nükleer bombardıman uçakları getirdi. Tartus deniz üssüne nükleer donanma kuvveti yığıyor.

ŞOYGU’NUN ZİYARETLERİ

Rusya Savunma Bakanı Şoygu’nun iki önemli özel ziyareti oldu. Birincisi Haziran 2021’de gerçekleşti. “Rusya Suriye’yi bölecek, ABD ile anlaştı, Esad’ın yerine geçecek olanı hazırlıyor” gibi absürt propagandaların yapıldığı dönemde, Putin hamlesini yaptı ve Savunma Bakanını Şam’a göndererek Rusya’nın Esad’a eksiksiz siyasi destek ve Suriye ordusunun ülke çapında hâkimiyeti sağlanıncaya kadar noksansız askeri yardım sunacağını rapor ve beyan ettiğini söyleyebiliriz. İkinci özel ziyaret geçen hafta Ukrayna krizi yeni boyutlar kazanırken gerçekleşti. Rusya ilk kez Doğu Akdeniz’de Suriye deniz sahasında nükleer hava ve deniz kuvvetleriyle taktik manevralar icra etti. Bu manevralara ilk kez Suriyeli subaylar katıldı. Tahminimce eğer Ukrayna’da bir askeri kapışma olursa Rusya’nın buna yanıtı sadece Ukrayna’da olmayacak.

Bu gelişmeler yaşanırken ve ABD/NATO’nun karanlık ve kanlı tarihi ortadayken, birçok NATO ülkesinde NATO’nun varlığı tartışılırken, Erdoğan’ın danışmanları İbrahim Kalın’ın, Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ve en son Fahrettin Altun’un sürekli NATO güzellemeleri yapmaları, NATO’ya ve ideallerine bağlılık ifade etmeleri akıl tutulması, bir Stockholm sendromu ve derin bir ABD/NATO bağlılığı değilse kapasitemizin anlamakta zorlandığı çok derin bir “yerli ve milli” stratejinin ürünü olmalıdır.