NATO’nun Ukrayna krizi ve Biden’ın Avrupa çıkmazı
ABD Başkanı Joe Biden, göreve başlar başlamaz, önceki dönemde gevşeyen trans-Atlantik ilişkileri onarmanın öncelikleri olduğunu açıklamıştı. Biden’ın kamuoyu oluşturma araçları, Avrupa-ABD ilişkilerinin, önceki başkan Trump’ın işbilmezliği yüzünden bozulduğunu propaganda etti. Oysa gerçek başkaydı. Avrupa ülkeleri, en yakın müttefiği İngiltere bile ABD hesabına strateji belirlemeyi kabul etmemeye başlamıştı. Almanya-Fransa merkezli çekirdek Avrupa, zaten bir süredir ABD hesabına stratejinin kendi çıkarlarına aykırı olduğunu gösteren politikalara yönelmişti. Biden, bu yöndeki süreci durdurup, ABD ile Avrupa’yı “demokrasi, insan hakları ve trans-Atlantik güvenliğin sağlanması” teması üzerinden birleştirmek, daha doğrusu Avrupa’yı ABD’nin arkasına yeniden takmak istiyordu.
Biden, 2021 yılı içinde iki defa, haziran ve ekim aylarında Avrupa’yı ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil Avrupalı iderlerle yüz yüze görüşmeler yaptı. Ancak Biden, her iki ziyaretten de esas olarak eli boş döndü.
RUSYA VE ÇİN’DEN VAZGEÇMEK MÜMKÜN MÜ?
ABD ile Avrupa arasındaki makasın giderek açılması kaçınılmazdı. Çünkü ABD, dünya hegemonyasının önünde engel olarak gördüğü Rusya ve Çin’i stratejik düşman olarak belirledi ve Avrupa’yı da kendi yanında bu ülkelere karşı konuşlandırmaya çalışıyor. Oysa, Rusya ve Çin ile çatışma ya da karşı karşıya gelme Avrupa’nın nesnel çıkarlarına aykırı. Dünyada ekonomik gelişmenin, ticaretin ve üretimin merkezi haline gelen Çin ile Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkiler, herhangi bir dış faktörün etkisiyle bozulması halinde bu ülkelerin ekonomik dengelerini ciddi oranda olumsuz etkileyecek seviyeye ulaşmış durumda. Yine, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin Rusya ile enerji alanındaki iş birliği de, Rusya’nın ABD hesabına gözardı edilmesini önleyecek bir seviyede.
BIDEN YÖNETİMİNİN NAFİLE ÇABASI
10 Ocak’ta ABD Dışişleri Bakanlığı Ukrayna krizi ile ilgili Washington yönetiminin son birkaç aydaki görüşme trafiğiyle ile ilgili bir bilgi notu yayınladı. Bilgi notuna göre Biden, Kasım ayından beri, bu konuyla ilgili olarak 16 Avrupalı liderle görüştü. Aralarında Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı, Genelkurmay Başkanının da olduğu çok sayıda yöneticinin son iki ayda Ukrayna gündemli uluslararası muhataplarıyla görüşmelerinin sayısı 100’ü geçiyor.
Biden yönetimi, Ukrayna gündemli 10 Ocak’ta Rusya-ABD görüşmesi ile 12 Ocak’taki NATO-Rusya Konseyi toplantılarına kadar sürekli Rusya’ya karşı yüksek perdeden açıklamalar yaptı. Fakat bu görüşmelerden sonra genel bir sessizlik ortaya çıktı. New York Times’a göre, Rusya bu görüşmelerden kazançlı çıkmıştı. Gazete, ABD’nin eski Moskova Büyükelçisi’nin “Herkes NATO’nun genişlemesinden bahsediyor. Birdenbire, mesele bile olmayan bu konuyu tartışıyoruz. Bu Putin için büyük bir avantaj.” sözlerine yer verdi. İşin doğrusu da bu. ABD, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğine NATO üyesi müttefiklerini inandırmaya çalışırken kimse buna inanmıyordu. Putin gerginliğin artması üzerine ABD’ye ve NATO’ya “Avrupa güvenliğini sağlamak için” bazı garantiler isteyen talepler listesi sundu. Bu listenin başında NATO’nun genişlemesinin durdurulması ve Doğu Avrupa’da Rusya’yı tehdit eden silah sistemlerinin kaldırılması vardı. Rusya yetkilileri, Avrupa güvenliğini ABD ve NATO’nun bu eylemlerinin esas tehdit ettiğini vurguluyordu.
UKRAYNA’DA ÇUVALLAYAN İTTİFAK
Gerçekten de Rusya, Donbass çatışmalarını sona erdiren Minsk ateşkes anlaşmasına bağlılığını teyit ederken, ABD Ukrayna’yı NATO’ya dahil etme ve Rusya’ya karşı koçbaşı gibi kullanarak krizi tetiklemişti. Avrupa güvenliğini riske atan esas eylem buydu. Bu çıplak gerçek, Ukrayna’nın NATO’ya katılımı ve böylelikle Türkiye dahil diğer NATO üyesi ülkeleri Rusya ile karşı karşıya getirme üzerine kurgulanan senaryonun uygulanmasını bozdu. Yukarıda atıf yaptığımız, New York Times gazetesinin 13 Ocak günlü haberinin başlığı da bunu teyit ediyor: “NATO, Ukrayna’nın katılmasına yakında izin vermeyecek. İşte nedeni…” Haberde, Fransa ve Almanya’nın geçmişte Ukrayna’nın katılımına karşı çıktıkları hatırlatılıyor ve diğer Avrupalı üyelerin de temkinli olduğu vurgulanıyor.
Nitekim Macaristan yönetimi, Ukrayna’nın NATO’ya katılımı konusunda veto kullanacağının işaretini uzun süredir veriyor. Türkiye’nin de krizi derinleştirecek böyle bir adıma sıcak bakmadığı biliniyor. Öte yandan her ne kadar yönetimleri Amerikancı olsa da Doğu Avrupa ülkeleri de Rusya ile kriz/çatışmadan en fazla etkilenecek ülkeler olacakları için krizi büyütecek adımlardan kaçınmaya daha meyilliler.
Toplam olarak, Biden yönetiminin Ukrayna politikası bir çıkmaza girmiş durumda. Ama gelinen noktanın, NATO’nun Avrupa güvenliği açısından rolü ve örgütün geleceği konusundaki tartışmalar bakımından da önemli sonuçları olacak.