Nazlı Ilıcak ve 12 Eylülcüler
Nazlı Ilıcak bugün darbeye, darbecilere, askere karşı yazarlardan biri biliniyor, daha doğrusu kendini her fırsatta öyle gösteriyor, orduya, darbelere atıp tutuyor.
Ilıcak’ın 1980’den sonraki yazılarına baktığınızda bütün mesaisini 12 Eylül darbecilerine hedef göstermeye ayırdığı görülecektir. Türk Dil Kurumu onun hedef gösterdiği kurumların başındaydı, askere TDK’yı kapattırmak için çok yazılar yazdı, sonunda başardı da...
Neler yazıyordu bu kurumla ilgili? Bir suçları mı vardı, yolsuzluk filan mı yapmışlardı? Hayır, TDK yolsuzluklara Nazlı Ilıcak’ların istediği gibi devlet dairesi yapıldıktan sonra bulaştı. Nesini eleştirirler, nesini beğenmezlerdi o zamanki TDK’nın? Nazlı Ilıcak, yabancı sözcüklere yazarların önerdiği karşılıkları diline dolar, bu yüzden TDK’nın kapatılmasını isterdi. Üstelik de bunların çoğu TDK’nın değil, birtakım yazarların önerdiği sözcüklerdi, adı üstünde birer öneriydi; yani tutarsa, benimsenirse kullanılır, tutmazsa atılır, unutulur.
KÜLEBİ’NİN SAFLIĞI
Nazlı Ilıcak’ın TDK’yı yıpratmak için diline doladığı sözcüklerin başında, “etkinlik” sözcüğü vardı örneğin; etkinlik şöyle, etkinlik böyle, hiç “faaliyet” varken, “etkinlik” olur muymuş vs? Ha, bir de, “duyumsama” sözcüğünü sevmezdi: İşte bu sözcükler yüzünden, “nesiller birbirini anlayamıyordu, bu da teröre yol açıyordu”, TDK kapatılmalıydı. Konu askere böyle anlatıldı. Bir de Kurum’un ödül verdiği Yaşar Miraç’ın Trabzonlu Delikanlı kitabını dillerine dolamışlardı. Kurum mutlaka kapatılmalıydı, bu işi de ancak asker yapabilirdi.
Nazlı Ilıcak’ın 17 Haziran 1982 tarihli Tercüman’daki yazısından anladığımıza göre, sonunda o zamanki genel yazman Cahit Külebi dayanamaz, Kurum’a karşıtı askerleri dolduran Nazlı Ilıcak’a bir mektup yazar. Şöyle der Külebi:
“Gazetenizde açtığınız olumsuz kampanyanın, Türk ekinine ne oranda zarar verme niteliği taşıdığını tarih gösterecektir. Bu kez de, 23 Mayıs günkü Tercüman’da, Türk Dil Kurumu’nun lağvedilebileceğini yazıyorsunuz. Türk Dil Kurumu’nu kapatmak ve Atatürk’ün mirasını herhangi bir kuruluşa devretmek, yasal yollardan olanak içinde değildir. Gazetenizin olmayacak duaya amin demesi, ciddiyetle bağdaştırılamaz. Bu tutumunuz okuyucularınıza saygısızlıktır.”
Cahit Külebi’nin saflığına bakın siz! Külebi, Kurum’un kapatılabileceğine inanmıyor, ama Nazlı Ilıcak verdiği yanıtta bunun “olmayacak dua olmadığını” açıkça yazıyor; çünkü Ilıcak, darbecilere çok yakın; neler olacağını iyi biliyor, çünkü Ilıcak olacakları kendisi istiyor, askere gündem hazırlıyor, sonuna kadar da izliyor.
“ETKİNLİK” VE “DUYUMSAMA” TERÖRÜ!
Türk Dil Kurumu ve Tarih Kurumu yöneticileri, 15 Aralık 1982’de MGK Genel Sekreterlik Koordinatörü Tümgeneral Suat Eren ile bir toplantı yaparlar. Suat Eren önlerine bir yasa taslağı koyar, bu taslağın “karargâh emri” olduğunu söyler, değiştirilemez, eleştirilemez -ve kimselere de duyurulmamalı. Kimselere duyurulmaması gereken bu karargâh emri, Nazlı Ilıcak’ın yazdıklarıyla aynen örtüşmektedir. Bu metin daha sonra Orgeneral Şahinkaya tarafından Danışma Meclisi’ne yasa taslağı olarak sunulur. Nazlı Ilıcak’ın yazdıkları önce karargâh emrine, sonra Danışma Meclisi’nde yasaya dönüşerek dernek konumundaki TDK, 1982 Anayasası’na konan bir madde ile kapatılır. Yerine çok uzun bir adı olan devlet dairesi kurulur, Atatürk’ün vasiyetindeki para da bu yeni kuruma aktarılır.
Önce TDK ve TTK ile başlayan Atatürk’ün kurduğu kurumlar üzerindeki hukuk dışı kıyım, bugün Atatürk Orman Çiftliği ile sürmektedir. Her iki olay da birer hukuk faciasıdır. Burada şunu da sormalı: TDK kapatıldı, terör bitti mi? Hayır, daha da azdı! Soruyu şöyle de sorabiliriz: “Etkinlik”, “duyumsama” gibi sözcüklerle terör arasında bir ilgi olmadığı anlaşıldı mı?