Ne bayramı oğğğluuum?
Tarih 29 Mayıs Cuma... Yer, şehir hatları vapuru...
Arkamdaki koltukta yüzlerini göremediğim Doğu Anadolu şiveli iki genç konuşuyor:
Birinci ses: Pazar günü ne yapacaksın?
İkinci ses: Ne yapayım, uyuyacağım. Sonra da gidip bira içeriz.
Birinci ses: Onu demiyom lan... (Güler.) Hani senin bayramın ya...
İkinci ses: Ne diyon ya? Ne bayramı?
Birinci ses: Ne olacak oğlum işçi bayramı...
İkinci ses: (Sinirlenir.) S...r git oğlum sabah sabah... Bana ne işçi bayramından? İşçi miyim ben? İşçi diye inşaatta, fabrikada, sanayide çalışana denir.
Birinci ses: Sen nesin peki?
İkinci ses: Tezgahtarım... Yani patron vekiliyim.
Birinci ses: (Güler) Hassi..ir lan... Haftada 500 liraya patron vekili mi olunur?
İkinci ses: Paraya ne bakıyorsun oğlum? Gittiğim yola bak. On sene sonra bu Boğaz’ı yatla geçerken ne diyeceksin bakalım?
Birinci ses: Ne yatı lan, (güler) çalacak mısın yoksa?
İkinci ses: ‘Ne yatı’ değil mi? Aha, şu Kızkulesi’nin iskelesine bağlayıp yengene baka baka viskimi içmezsem adam değilim! Görürsün o zaman!
Birinci ses: Ben gideceğim oğlum, sen gelme... Bakırköy’de toplanacaklarmış...
İkinci ses: Niye gideceksin ki? Sen de işçi değilsin...
Birinci ses: Güzel manitalar gelir... Takılırız! (Güler.)
İkinci ses: İşçiden manita mı olur lan? Döverler bizi! Ya olay molay çıkarsa? Polis dalarsa tarlaya? Ne yapacaksın, “Sık bakalım, sık bakalım” mı diyeceksin?
Birinci ses: Olay çıkmaz oğlum. Taksim’de değil ki, Bakırköy’de... Hem valilik izin vermiş, ne olayı?
***
O sırada vapurun burnundan kıç tarafına doğru yürüyen iki polis belirir... İkisi de siyah güneş gözlükleri takmıştır. Birinin elinde “akrep” ismi verilen makineli tüfek vardır ve eli tetiktedir. Oturan vatandaşları tepeden tırnağa süzerek ağır ağır yürümektedirler. Benim gençlerin yanına gelip dururlar.
Elinde tüfek olmayan sorar:
Polis: O sırt çantasında ne var arkadaşım?
Birinci ses: Eşofman abi... Ayakkabı, çorap falan... Arkadaşlarınız iskelede baktı zaten.
Polis: Sen yine de yavaş yavaş aç bakalım. (Bu sırada diğer polis, tüfeğini gençlere doğrultur.)
Birinci ses: Tamam abi... Akşam halı saha maçımız var da...
Polis: Öğrenci misiniz?
Birinci ses: Yok biz Hırdavatçılar Çarşısı’nda tezgahtarız. Batarya, lavabo, klozet, boya falan... İhtiyacınız olursa bekleriz...
Polis o sırada çantanın kontrolünü bitirmiştir... Çocuğun davetine cevap bile vermez. Tekrar ağır ağır yürümeye başlarlar.
Eli “Akrep”li olan çöp kovasının önünde durur, tüfeğinin namlusuyla çöpü karıştır, yanındakine döner:
“Temiz, gidelim...”
Benim çocuklardan bir daha ses seda çıkmaz...
Sadece bir ara “birinci ses”in diğerine, “Yok oğlum, ben de bir yere gitmem! Baksana durum kötü lan!” dediği duyulur.
Vapur iskeleye yanaşır; yolcular iner... Polisler koltuklardan birine oturup yeni yolcuları beklemeye başlar!
***
Bugün 1 Mayıs...
Yer; Türkiye...
Ezilmiş, itilmiş, kakılmış, horlanmış, sindirilmiş, korkutulmuş, kimliğinden koparılmış, yabancılaştırılmış işçi sınıfının bayramı kutlu olsun...
156+301!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası M. Y.’de... Sizin de sorunuz ya da söyleyecekleriniz varsa [email protected] adresine gönderebilirsiniz:
“Abdullah Bey...
Ben bir kamu kurumunda veznedar olarak 27 yıl çalıştım. Her gün 100’den... Bir yılda 30 bin... Toplamda 800 bin kişiyle muhatap oldum... Bunların bazıları aynı kişiler olsa... En az 100 bin kişi görmüşümdür... Bunları şunun için anlatıyorum. Sizin gibisini hiç görmedim! Ne mide varmış sizde? 450’den fazla yazıyı sindirip attınız! Helal olsun!”
GÜNÜN SORUSU
Dünkü yandaş gazetelerin tamamına yakını, İngiliz medyasından aşırdıkları haber ve fotoğraflarla Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un sapıklığını, kendisi için kurduğu haremi yazdı... Sorum bizimkilere:
Bu ülkedeki sapıklıkları, örneğin “lüks uydu kentlerde, sitelerde satın alınan dairelerde olup bitenleri” neden yazamıyorsunuz? Yüreğiniz mi yetmiyor?
Ülkenin tek krizi!
AKP’de parti tarihinin en ciddi krizi yaşanıyor.
Çünkü Recep Tayyip Erdoğan, partiden elini çekmiyor!
Rüştünü ispata çalışan Ahmet Davutoğlu da bundan hoşnut olmadığını, elbette Recep Tayyip Erdoğan’a değil de yakın çevresine belli ediyor.
Sen misin eden?
Örneğin; sen misin Cumhurbaşkanı’nın senin koltuğuna stepne olarak yanında tuttuğu Binali Yıldırım’ı basın toplantısında izleyiciler arasına atan?
“Tak” diye parti MKYK’yı toplanıyor; “Şak” diye verilen yetkiler budanıyor!
Hatta parti sözcüsü (Ömer Çelik) bile gazetecilerin karşısına çıkıp “Kriz falan yok... Bir kriz olursa ben size söyleyeceğim” diye adeta sizinle dalgasını geçiyor!
***
Peki; neden açıldı bu ikilinin arası?
Sözüm ona Davutoğlu, başkanlık sistemine karşıymış da...
Ergenekon davasında haksız yere yargılananları savunmuş da...
Hepsi palavra!
Asıl neden, Davutoğlu’nun AKP tabanında yavaş yavaş da olsa bir “sempatizan” kitlesi edinmeye başlaması.
İşte; Erdoğan, bunu hazmedemiyor ve kendisinden başka bir “kral” çıkmasından fena halde rahatsızlık duyuyor.
***
Kimse boş yere Ömer Çelik’ten haber falan beklemesin!
AKP’de kriz falan olmaz!
Onun ve ülkenin tek “kriz”i var... O da hepimize yeter!
GÜNÜN İSYANI
İsyanım, “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum” diyen Recep Tayyip Erdoğan’a:
Ben de bir vatandaş olarak 1919’u yok sayan, kahramanlarımıza “iki ayyaş”, cumhuriyet dönemine “enkaz” ya da “devre arası” diyen bir anlayışı reddediyorum... Ne olacak şimdi?