Nebil Özgentürk 400 belgesel yaptı: Toplumun değerlerinin belleği
Nebil Özgentürk… Çok önemli bir sanat adamı. Gerçekten bir bellek. Kimi anmak gerekiyorsa onun yaptıklarından yararlanılıyor. O kadar çok şey yapmış ki... O kadar önemli belgeseller hazırlamış ki. Hep onu gıptayla izledim. Bu röportajı yapabilmek için sabırla zaman ayırmasını bekledim. Nihayet, son kadınlarla ilgili belgeselinin anons çekiminden dönerken Divan Pastanesi’nde buluştuk. Fotoğraflarını orada çektim. Ofisini görmüştüm çok etkilenmiştim orada çekim yapacaktık ancak malum virüs nedeniyle evlere kapandık. Bu röportaj devam edecek. Dört yüz belgeseli ve insanların neden ilgiyle izlediğini, derinliğini ve işin gizini soracağım. Umarım Nisan 15’ten sonra bunu gerçekleştiririm.
- Nasıl bir çocuktunuz mahallenizi yaşadığınız mekanları babanızı anlatır mısınız?
Çok güzel bir çocukluk yaşadım. Babam çok donanımlı çok okuyan ve çevresini geliştirmek için çırpınan bir insandı. Bir sivil toplum öncüsüydü. Çevresinin sorunlarını çözmek istiyordu. Berber olduğu için birçok önemli insan da tıraş olmak için dükkana geliyorlardı. Yaşar Kemal, Haci Ömer Sabancı, Orhan Kemal ve daha birçok önemli sanatçı dükkana gelirdi. Ayrıca Ağabeyim Ali Özgentürk’ü görmek için Türkan Şoray ve daha birçok sinema sanatçısı Adana’ya gelince bize de gelirlerdi. 1972 yılında çok saygı duyduğum Can Yücel, Adana Çezaevi’nde yattı. 12 Mart’ta bizim evde kaldılar. Onları görerek çocukluğum coşku içinde geçti. Benim şekillenmemde çok etkili oldu bu sahneler...
- Neler okudunuz çocukluğunuzda. Babanız size yol gösterdi mi?
Babam çok okuyan bir insandı. Müthiş bir çevresi vardı... Sanatçılar yazarlar gelirlerdi onunla sohbet ederlerdi. Ben Yaşar Kemal ve Orhan Kemal okuyarak başladım. Babam “Orhan Kemal ve Yaşar Kemal bizim Adana’nın çok vicdanlı insanlarıdır” derdi ve onlara çok saygı gösterirdi ben de onları okudum ve yaşamım boyunca ben de saygı duydum.
‘FRANSA’YA ÇOCUK SATTIK’ HABERİ
- Hangi okuldan mezun oldunuz gazeteciliğe, muhabirliğe nerede başladınız? İlk haberiniz ve ilk yazınız?
Ege işletme fakültesinden mezun oldum. O alanda çalışmak istemedim. Sanat ve edebiyat çevresine ilgi duyduğum için, Günaydın gazetesinde muhabirliğe başladım. Polis ve adliye muhabirliği yaptım. Unutamadığım ve çok ödül alan haberim çok fakir bir ailenin çocuklarının birisini Fransız bir aileye vermesi, satması ve Fransa’ya göndermesiyle ilgilidir. 1985 yılları Özal zamanıydı ve haberin başlığı “Fransa’ya çocuk sattık“ şeklindeydi. Bu haber çok yankı yaptı çok konuşuldu, birçok ödül kazandı.
İLK BELGESEL
- Belgesel yapmaya nasıl karar verdiniz? İlk belgeselinizi ne zaman yaptınız nerede yayımlandı?
Günaydın Gazetesi battı. Ben de Sabah gazetesine transfer oldum. Zafer Mutlu ve Selahattin Duman; “Portre biyografisi yap“ dediler. Ben de Biyografiler yapmaya yazmaya başladım. Yaşar Kemal, Şener Şen gibi önemli isimleri yazdım önceleri... Yaza yaza geldik çok sayıda insanı anlattım. ATV kurulunca televizyon yöneticisi genel müdür Ekrem Çatay; “Belgesel yapar mısın? “ dedi. Kabul ettim ve ilk belgeselim Kemalettin Tuğcu’yu anlatmakla başladı, 1996 yılında. Programın adı, “Bir insan Bir Hayat”tı sonra, “Bir yudum insan” oldu ve ilk programda Rifat Ilgaz belgeselini yayımladım.
- Belgesellerinizin metinlerini siz mi yazıyorsunuz. Çok okuduğunuz belli, donanımınız hemen fark ediliyor. Neler okudunuz? Nasıl yazarsınız?
Belgesellerin metinlerini kapanıp yazıyorum. Bir başıma bir gece oturup düşünüp yazıyorum. Yazarken çekim senaryosunu da düşünüyorum... Nerede nasıl bir görsel olacak... Onun için çok düşünüyorum. Coşkuyla yazıyorum çünkü çok şiir okudum. Çok önemli insanları romanları okudum. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Atilla İlhan, Melih Cevdet Anday beni çok etkilediler. Zülfü Livaneli beni en çok etkileyen yüreğimi coşturan bir insandır. Onun şarkıları kitapları yüreğimde bir başka yer edinmiştir. Çok sevdiğim, çok etkilendiğim bir insandır Zülfü Livaneli...
(DEVAM EDECEK)