Nedir bu yapısal reformlar?
Liberalizm, çözümlerini anlatırken teknik birtakım öneriler ve yol haritalarından sonra, bu çözümlerden daha önemli olarak “YAPISAL REFORMLAR” gerektiğinden bahseder. Ancak bu yapısal reformların gerçekten ne olduğu konusu hep muğlaktır.
Bunu anlatırken dolaylı olarak şöyle örnek verirler; “Adam buraya parasını getirecek, şeffaflık yok, adalet ve hukuk yok. Neden parasını böyle belirsiz bir piyasaya soksun.” gibi başı sonu bilinmez laflar edip işi ortaya, ne istersen öyle yorumla şeklinde bırakırlar. Düşünürsün, bugüne kadar milyarlarca dolar borç almış, milyarlarca dolar yabancı sermaye (sıcak para) girmiş, çıkmış. Bunu verenler hiçbir sorunla karşılaşmadan paralarını almışlar.
Evet Türkiye iki kez (biri Osmanlı döneminde) moratoryum ilan etmiş ama daha sonra Duyunu Umumiye vs alacaklı olan Batılı alacaklılar bu paralarını fazlası ile alıp bu ülkeden çıkmışlar.
Bunların tümü bilindiği halde bir YAPISAL REFORM söylemi sürer gider.
Şimdi başka bir devre geçelim; 1699 yılı Karlofça Antlaşması. Osmanlı, Batı’dan ilk sağlam darbeyi yemiştir. 1774 yılı Küçük Kaynarca Antlaşması üç kıtaya hükmeden Osmanlı imparatorluğu artık tükenmeye başlamıştır. Tımar sistemi bozulmuş, iltizam sistemi denen vergi toplamanın yerel eşkiyalara devredildiği bir sistem devreye girmiştir. Bu sistem ve yenilgiler, Osmanlı İmparatorluğu’nda çözülmeyi beraberinde getirmiştir. Mora Yarımadası’nda Yunan isyanı, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Osmanlı ordusunu yenip Kütahya önlerine kadar gelerek Osmanlı’yı tehdit etmesi, Osmanlı’nın artık kapitalizm aşamasından emperyalizm aşamasına geçme süreci içindeki Büyük Britanya’nın yardıma gelmesi çağrısına kadar uzanır. Büyük Britanya, dönemin lider ülkesi Fransa’nın, Napolyon’un ordularını 1815 yılında Waterloo’da yenmesi sonucu Avrupa liderliğini ele geçirmiştir. Bu savaş aynı zamanda emperyalist batı sisteminin ilk lider ülkenin belirlendiği savaştır.
Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya’dan özellikle Mehmet Ali Paşaya karşı kendisine destek istemiştir. Britanya bu yardımı bir karşılık ile yapacaktır. Bu karşılık 1838 yılında imzalanan Balta Limanı sözleşmesidir. Bu sözleşme ile Britanya, Osmanlı’nın Yeddi Vahit (tekel) düzeninin kaldırılmasıyla Britanya tüccarlarına çok büyük vergi avantajları sağlayan bir anlaşma imzalamıştır.
İmzalanan bu sözleşme, bir yıl sonra okunan Tanzimat Fermanı (Gülhane hattı Hümayunu) ile devreye girmiştir.
Tanzimat Fermanı aslında Osmanlı’dan o dönem talep edilen YAPISAL REFORMLARDIR.
Tanzimat Fermanının en önemli cümlesi şöyle der. “Allah'ın yardım ve inayetine güvenerek ve cenabı peygamberin ruhaniyetinin yardımını aracı kılıp ve ona bağlanarak, bundan böyle Devlet-i Aliye ve Osmanlı ülkesinin iyi idaresinde bazı yeni kanunlar konulması gerekli ve önemli görülmüştür. İşbu gerekli kanunların esas maddeleri, can emniyeti ve ırz ve namus ve malın korunması ve vergi tayini ve askerlerin nasıl çağrılacağı ve askerliğin süresi hükümlerinden ibarettir.”
Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi dünya padişahlarının gerek görmediği yasalar Abdülmecit zamanında devreye sokulmak zorunda kalınıyor. Osmanlı’nın önceki padişahları vatandaşın ırz ve namusunu, mal ve can güvenliğini koruyamıyorlar mıydı da Abdülmecid böyle bir yasaya gerek duydu. O döneme kadar vergi nasıl ödenecek bir kural yok muydu?
Burada esas olayı doğru tespit etmek gerek. Britanya, Osmanlı’da elini kolunu rahatça oynatabilmek için bunun yasal çerçeveye bağlanmasını istiyordu. İşte bunlar YASAL REFORMLARDI. Balta Limanı Antlaşması’ndan bir yıl sonra yasal düzenlemeler yapıldı. Tanzimat Fermanı aslında henüz anayasa düzenine girmeyen Osmanlı Devleti’nin ilk anayasasıdır. Emperyalizmin dayattığı yasal düzenlemelerdir. Balta Limanı Antlaşması ve Tanzimat Fermanı için tarihçiler Osmanlı’nın sömürge haline dönmesidir derler.
Bugüne gelirsek; 2. Dünya Savaşı sonrası yavaş yavaş Atlantik sistemine bağlanan Türkiye 1980 24 Ocak ve 12 Eylül girişimleri ardından Atlantik sistemine göbekten bağlanmıştı. Bu bağlığın anayasası olması gerekiyordu. Tıpkı Tanzimat Fermanı gibi. Konu ile ilgili birçok girişim yapıldı ancak tüm girişimler yetersiz kaldı. Atlantikçilerin istediği gibi bir anayasa bir türlü oluşturulamadı. Anayasada emperyalizme direnç noktaları sürekli kaldı. “Yetmez ama evet” girişimleri defaatle tekrarlandı. 2013 yılı Kasım ayında Vatan (İşçi) Partisi’nin mücadelesi sonucu bu girişimler rafa kaldırıldı. Hepimizin bildiği gibi daha sonraki yıllarda Ak Parti iktidarında milli değişimler yaşanmaya başladı. Silivri duvarlarının yıkılması ile başlayan bu süreç bir çok önemli adımın atılmasını sağladı.
Ancak hükümet bir türlü gereken son adımı atmaya cesaret edemedi, yürekli ve sonuç alıcı kararlar almada tereddüt gösterdi. Ak Parti, içindeki Amerikancıları tam temizleme cesaretini gösteremeyince ve ekonomik koşullar zoru dayatınca Ak Parti içinde Amerikancı damar tekrar iktidara geldi. Ekonominin başına Mehmet Şimşek, siyasetin başına da Numan Kurtulmuş oturdu.
Emeklilere ek zam yapma sözü veren Cumhurbaşkanı bu sözü tutamadı. Geri adım atmak zorunda kaldı.
Bir yıldan bu yana geldi gelecek denen yabancı sermaye (sıcak para) gelmedi. Nedeni çok açık. YAPISAL REFORMLAR gerekiyor.
Nedir bunlar? Sayın Perinçek’in açıkladığı maddeler aşağıdaki gibi sıralanıyor;
-
Türk kavramı anayasadan silinecek. Yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kavramı getirilecek.
-
Kültürel kimlik hakkı kabul edilecek.
-
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmünde sayılıp, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamayacak.
Bu anayasal değişiklikler ve belki bazı diğer başkaları Türkiye’nin emperyalizme karşı direnç noktalarını yasal düzlemde kırmak için yapılmaktadır.
Bu değişiklikler ağızlarda gevelenen YAPISAL DEĞİŞİKLİKLER karmaşasının gerçek içeriğidir.
Osmanlı, Tanzimat Fermanı ertesinde büyük borç tuzağına düşüp, ekonomik saldırıya uğrayarak çöktü.
Emperyalizm, bugün Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni de aynı akıbete uğratmak istemektedir.
Vatan Partisi’nin tüm partilerden farkı ve büyüklüğü buradadır. Vatan Partisi Türkiye’yi bu tuzağa düşürmeyecektir.