Neoliberalizmin akıbeti
(Yazımı yazmaya başladığım dakikalarda, tüm yaz boyunca çıkan orman yangınlarını PKK terör örgütünün üstlendiğini duydum. İnanın PKK’ya zerre kızmadım, onu bu hale getirip Türkiye’nin başına bela eden ABD’ye de kızmadım. Her ikisi de üzerine düşen görevi yerine getiriyordu. Kime kızdın derseniz, dün akşam Kılıçdaroğlu millet iradesi ile seçilen Van, Diyarbakır ve Mardin belediye başkanlarının görevden alınmasına hukukta “masumiyet karinesi”, “millet iradesi” diyerek sallayıp duruyordu. Ona da kızmadım, o da görevini yerine getiriyor, bunu yapması için kaset üretilmişti. Ama hem ATATÜRKçü geçinip hem HDP demokrattır, Tayyip yıkılsın da ne olursa olsun diyen, “Diren ODTÜ’nün Kavakları” deyip, PKK orman yakınca ses çıkarmayan, burnu kaf dağında, her şeyin doğrusunu bilen, entel dantel, aydın geçinip halkı küçük gören zevzeklere var ya, onlara çok ama çok kızdım.)
1970’li yıllarda, 1929’ların ardından yaşanan ikinci büyük ekonomik krizin nedeni olarak; 1929 buhranının çözümünde kamu harcamalarının artırılması ile krize çözüm olan devlet müdahalesinin başarısızlığı gerekçe olarak gösterilmiştir. Kendisini “ekonomik tek tercih” olarak sunan, hatasız tek seçenek olduğunu söyleyen neoliberal çözüm, uygulanmaya başladığı 80’li yıllardan itibaren kamu hizmetleri daraltılmış, bazı kamu hizmetleri ücretli hale getirilmiş ve kamunun ekonomik yatırımları özelleştirilmeye başlamıştır.
Neoliberal yaklaşıma göre, etkin kaynak kullanımı sadece serbest piyasa koşullarında sağlanabilecektir. O halde devlet rekabetin oluşacağı alanlardan çekilerek, bu alanları serbest rekabet piyasasının işleyeceği koşulların oluşacağı iklime terk edecektir. Kamu müdahaleleri kaynak israfına yol açan ve kalkınmaya engel olan bir unsur olarak görülmektedir. Türkiye’de ve dünyada 1980’li yıllardan başlayarak neoliberal ekonomik politikalar, “BAŞKA SEÇENEK YOK” diyen İngiltere Başbakanı Demir Leydi Margaret Thatcher’ın da söylediği gibi alternatifsiz ekonomik program adı altında uygulanmaya başlamıştır.
Neoliberal ekonomiyi savunan iktisatçılar, neoliberal iktisat politikalarının uygulandığı ülkelerde yaşanan sorunların kaynağı olarak asla liberalizmi görmezler. “Bu krizler, neoliberalizmin başarısızlığının değil, neoliberal reformların eksik uygulandığının kanıtıdır. Krizler devletin ekonomiye karışmaya devam ettiğini göstermektedir.” Changa-Grabel Kalkınma Yeniden Sf.32
Neoliberallere göre neoliberal ekonomi asla başarısız olamaz. Kriz varsa mutlaka yanlış uygulama, devletin müdahalesi, siyasilerin ekonomiye müdahalesi türünden etkiler vardır. “Siyasal yozlaşmanın olumsuz etkilerini azaltmak maksadıyla karar vericilerin hesap verebilirliğini artıran; yolsuzluklarla mücadele edebilecek demokratik bir siyaset ve hukuk sisteminin kurulması ve işletilmesi gereklidir. Bu doğrultuda kamu yönetim sistemine, yürütmeden bağımsız, düzenleme ve denetleme kurumlarının dahil edilmesi gerekmektedir. Deneyimler, siyasetten bağımsız ekonomik kuruluşların sağladığı disiplinin gelişmekte olan ülkeler için kesin bir zorunluluk olduğunu göstermektedir.” Ufuk SELEN-1980 Sonrası Neo-liberal Politika Uygulamalarının eleştirisi.
Türkiye’de de Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, ve 80 sonrasında kurulan bağımsız EPDK, BDDK vb kurumların oluşturulmasının nedeni budur. Gelişmekte olan ülkelerin siyasi iktidarlarından bağımsız ekonomik birimler oluşturmalıdır. Yoksa ekonomi siyasilerin elinde oyuncak olur.
Türkiye’de neoliberal iktisat politikalarına bel bağlayan iktisatçıların sürekli ağızlarında ekonomik krize karşı bir çözüm sakızı vardır. O da “YAPISAL REFORMLARIN ARTIK ZAMAN KAYBETMEDEN YAPILMASI” sakızıdır.
Ekonomik krizi çözecek yapısal reformlar ise şöyle sıralanır: “Hukukun üstünlüğü, yargı reformu, demokrasi, erkler ayrımı” ekonomiyi düzeltmek için yapılması gereken reformlardır.
Ekonomi ile demokrasinin, hukukun, yargı reformunun ne alakası vardır demeyin. Size küçümseyen gözlerle bakıp, krizin yabancı yatırımcının getireceği fonlarla ancak çözülebileceği, yabancıların ise demokrasi olmayan bir ülkeye yatırım yapmayacağı gibi çok anlamlı cevaplar vereceklerdir. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin iktidarları onlara göre her zaman “Kleptokrasi” (Halkın kendi hırsızını kendi oyları ile seçtiği sistem) olup, yapılacak demokratik reformlar siyasi iktidar ile ekonomik birimlerin kesişmelerini engelleyecek. Böylece hırsız iktidarlar ekonomik olanaklardan yoksun kalacaklardır.
Altı Ok, Mustafa Kemal’in Devletçilik ilkesi. Önümüzdeki döneme damgasını vuracak tek ekonomik model. Bugünkü söylemi ile “ÜRETİM DEVRİMİ”’dir.