11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Neoliberalizmin çarmıhında Türkiye

Engin Ünsal

Engin Ünsal

Eski Yazar

A+ A-

Neoliberalizm vahşi kapitalizmin son aşaması. Mimarı Amerika’da Chicago Okulu diye bilenen ekonomistlerin önderi Friedman. Vietnam bozgunu, petrol krizi, gücü artan sendikaların üyelerine sağladığı yüksek ücretlerin işverenlere getirdiği büyük mâliyetler ABD’nin bir ekonomik bunalım yaşaması nedeni ile sermaye için bir çıkış yolu araması ile doymak bilmeyen kapitalizme bir yaşam suyu olarak bulunan formül neoliberalizm adı altında özellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaya konuldu. Amerika’ya, çokuluslu (multi-national) şirketlere sömürecek yeni ülkeler ve bu sömürü düzeninde kullanılacak yeni yöntemler gerekliydi ve işte neoliberal formüller çokuluslu şirketlere evrensel bir sömürü düzeninin kapılarını böyle açtı.

DİNCİ YAPIYI GÜÇLENDİRDİ

Ülkemizde neoliberal uygulamalar Özal’ın 24 Ocak 1980 kararları ile boy göstermeye başladı, 12 Eylül ile ivme kazandı ve altın çağını AKP iktidarı döneminde yaşadı. Neolberalizmin amacı sosyal devleti yıkmak ve yerine kapitalizmin acımasız sömürüsünü ikame etmekti. Özal’dan bu yana yapılanları hatırlayalım: Türkiye’de devlet eliyle verilen hizmetlerin tümü eğitimden, sağlığa, yargıya hatta askerlikte muafiyet her şey paralı yapıldı. Cumhuriyetin onca yıllık kazanımları, fabrikaları, tesisleri, tüm değerli arsaları acımasızca satıldı. Özelleştirmeler yolu ile yüzbinlerce insan işsiz bırakıldı. Taşeronluk diye bir yöntem icat edildi ve devlet güvencesinde insanca çalışan işçiler şimdi taşeronların kölesi olmaya mecbur edildi. Tüm bankalar, sigorta şirketleri, havayolları, limanlar, iletişim merkezleri, sağlık kurumları yabancı sermayeye açıldı ve yurttaşlarımız vahşi kapitalizmin ve AKP yandaşlarının kâr hırsına kurban edildi. Açlık sınırında, kredi kartı sarmalında yaşamaya başlayan halk umutsuzluk denizinde yüzerken din aktörü bir kurtarıcı gibi topluma sunuldu ve halk mütevekkil olmaya ve Allahın ipine sarılmaya teşvik edildi. AKP bu umutsuz tüketicilere verdiği yardım paketleri ve parasal katkılarla kurtarıcı gibi gözükmeyi başardı ve her seçimden galip olarak çıktı.

CHP DE BU DÜZENE TESLİM OLDU

Siyasette din kartının oynanması ile AKP’nin seçim başarılarını yanlış değerlendirdik ve zannettik ki toplumun çoğunluğu dindar ve muhafazakâr o nedenle dini söylemle yatıp kalkan AKP’ye oy veriyor. Oysa olayın kökünde ekonominin bozukluğu ve neoliberalizmin açlığa, gelecek korkusuna mahkûm ettiği insanlar var. Hiçbir partinin topluma güven verecek sosyo-ekonomik politikalar üretemediği ülkemizde seçmenin AKP’nin kurduğu tuzağa düşmesi kaçınılmazdı. Neydi o tuzak; ekonomiyi yabancı sermayeye ve AKP yandaşlarına teslim etmek, özelleştirmeler ile işçiyi işsiz bırakmak, özgür sendikacılığı yok ederek ve etkisizleştirerek işçilerin örgütlenmesini ve gelirin hakça dağılımı önlemek sonunda AKP’yi umutsuzların umudu olarak sunmak.

CHP bu gerçeği göremedi ve halka umut olacak hiçbir program sunamadı. CHP yetersiz ve yeteneksiz kadroların boy gösterdiği bir parti oldu. Büyüyemedi ve büyümeye de niyeti asla olmadı.

BU DARBOĞAZDAN NASIL ÇIKILACAK?

Bu konuda sendikalarımıza büyük bir görev düşüyor. İktidara teslimiyet psikozundan kurtulup sendikacılığın yüreğinde var olan akıncılık ruhunu yeşertmeleri gerek. Sayıları 28 milyona ulaşmış ve büyük çoğunluğu sosyo-ekonomik güvencelerden yoksun yaşayan işçiler ve aile bireyleri ile SGK kapsamında olan on milyon dolayındaki pasif emekçiyi aydınlatacak, heyecanlandıracak girişimlerde bulunmaları ve siyasette etkili olmadıkça umutsuzluk denizinde boğulacaklarını bilmeleri gerek. Bunun için CHP’nin mi, İşçi Partisi’nin mi olur etrafında toplanmak ama emeğin gücünü siyasetin burçlarına dikmeleri gerekir. Bu uyuyan emekçi dev ayağa kalkmazsa, bir siyasi partiyi sallayıp uyandırmaz ve o partiyi bir emek iktidarına doğru götürmezse neoliberallerin tokatını yemeye ve sürgit ezileceklerini bilmelidirler.