A+
A-
Nerde bu millet
Yayınlanma:
Güncellenme:
Bağlantıyı Kopyala
Kafalar karışık olsa da 15 Temmuz saldırısından sonra yeniden “millet” olmaktan söz edenler çoğaldı. Demek ki AKP iktidarınını başına “Fetullah taşı” düşmesi gerekiyormuş. 2007 Cumhuriyet Mitingleri, “Cumhuriyet, Cumhuriyet!” diye ayağa kalkmıştı. 15 Temmuz mitingleri ise, “Demokrasi, Demokrasi!” diye inleyip durdu. Görünüşte iki farklı siyasi talep iki farklı cephe söz konusu gibi... Oysa “cumhur” halk, “cumhuriyet” halk tarafından yönetilen, “demokrasi” de halkın yöneticilerini seçebildiği, yönetime katıldığı, belirleyici, denetleyici olabildiği yönetim biçimi değil miydi özetle?
Sanki Nasrettin Hoca'nın “eşeğini bulma” meseli gibi bir durumla karşı karşıyayız aslında? Her anlamda bir tür tarihsel dejavu yaşıyoruz? Bu ideolojik kültürel dejavu, kanımca hem Türkiye'nin tarihsel, toplumsal ideolojik zemininden geliyor, hem de uzunca bir süredir millî gelecek vaadi oluşturan yüksek bir enerjiyle sürekli tekrarlanıp duruyor: Doğu-Batı, Osmanlı-Türkiye, geleneksellik-modernlik, İslamcı-Laik, çağdaş-çağdışı ya da sanatta benim tanımlamamla çağdaş-antiçağdaş, sivillik-askerlik vb. çatışmalarının yeni bir aşaması...
Gelişmek, yükselmek yeni bir form ve kavram kurmak isteyen toplumlar için bu tarihsel bir olanaklılık durumu aslında. Fakat AKP iktidarının ve tali iktidar iradelerinin geçmiş günahları ile gelecek projeleri arasındaki keskin çapaklar ve derin çatlaklar, bunu bir türlü göremiyorlar, görseler bile hem kişisel hırsları hem de şaibeli geçmişleri oldukça engelleyici...
TARİHSEL FIRSAT HEBA EDİLECEK Mİ?
Tarih böyle bir şeydir işte! Süreci elbette büyük güçler ve çarpışmalar belirleyip yönetir ama aynı zamanda öyle bir noktaya sürükler ki, tarih birden kırılır ve artık başka bir zamana evrilir. Neoliberal küreselleşmeye karşı “milli devlet”lerin yeni “millet” formlarının yeniden şekillenerek “ulus devlet” formuna geçeceği yeni bir tarihsel toplumsal süreç bu. Bu yüzden de aynı zamanda tarihî bir derlenip toparlanma şansını, milli zeminini ve kullanış olanaklarını da hazırlıyor.
Doğrudan ifade edilmese de iki farklı “cumhuriyet” fikri Türkiye'de 200 yıldan fazladır hep çarpışıp durdu. Fakat BOP ile birlikte tarih artık öyle bir noktaya gelip dayandı ki bu iki farklı cephe birbirine hiç bu kadar yakınlaşmamıştı. Şimdi bunların önü açılarak sulanıp beslenmesi, içinin yeni çağdaş içeriklerle doldurulması, kurumlarının oluşturulması zamanı ama Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ın ne böyle bir niyeti ne tavrı söz konusu, ne de “Başkanlık” için tuttuğu yol, yola benziyor. Önümüzdeki tarihsel fırsat sanki ısrarla heba ediliyor.
NERDE BU DEVLET?
Hatırlayın, bir ara halk her sıkıştığında “Nerde bu devlet?” diye feryada başlardı. Şimdi ise sesi kısılmış durumda. Çünkü önünü göremiyor. Çünkü bakmayın öyle aksi tezlere, aslında Türkiye bir türlü “çağ atlayıp” çağdaş bir devlet olamadı. Çünkü devlet olmak için önce “millet”leşmenin gerçekleşmesi gerekiyor. Çağdaş bir milletleşme yaşanmadan çağdaş bir devlet olabilir mi? O yüzden de, “Nerde bu devlet?” feryadı kadar “Nerde bu millet?” feryadı da önemli ve acil oysa.
O zaman şu çağdışı Başkanlık sistemi inatlaşması neyin nesi oluyor dersiniz? Önümüzdeki hafta yeni bir yıla değil aynı zamanda tarihsel yeni bir sürece geçiyoruz. Artık her şeyin milli, çağdaş kapasitelere göre yeniden biçimleneceği bir süreç olacak bu. Tayyip Erdoğansız ve AKP'siz ya da onlarla birlikte... Başkanlı ya da Cumhurbaşkanlı...
2017 yılı umut veren ve “millet” kuran bir yıl olsun!