22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Netflix ve Disney’in modern üfürükçüleri

Utku Reyhan

Utku Reyhan

Gazete Yazarı

A+ A-

Üfürükçüye gidip şifa arayan mütedeyyin insanlar hep bir aşağılamanın konusudur. Nasıl olur da tıp bu kadar ilerlemişken, hâlâ insanlar kendilerine hoca diyen kişilerin ne idüğü belirsiz muskalarından, nefeslerinden medet umabilir? Cahiller işte.

Fakat son yıllarda olur olmaz yollarla “şifa” peşinde koşanlar daha çok okumuş, yazmış beyaz yakalı insanlar. Enerjiler, evrene mesaj göndermeler, meditasyonlar, fallar, tarotlar… Ve tabii astroloji. Gezegenler, yükselenler, ıvırlar, zıvırlar… Bunlara tonla para döküyorlar.

EĞİTİMLİ MÜRİTLER

Netflix ve Disney’de yayınlanan iki dizi, modern üfürükçülüğün geldiği noktayı iyice gözümüze soktu.

Netflix’teki “Zeytin Ağacı” isimli dizide, “aile dizimi terapisi” ile tıbbın çaresiz kaldığı hastalıklar def edilirken, Disney’in “Arayış” isimli dizisinde ise “şifa çemberi” ile başlarındaki amansız illetlerden kurtulmaya çalışan kentli üst-orta sınıf eğitimli insanları izliyorsunuz.

Dizilere önyargısız başladım. İzlerken “herhalde bir noktada bu işlerin şarlatanlık olduğu mesajı verilir” diye düşündüm. Hatta ilk bölümlerde başroldeki karakterlerin bilimden yana tavırları ve bu “manevi tedavilere” küçümseyen bakışları bu kanımı pekiştirdi.

Tabii bu sadece bizim iyimserliğimizmiş. Zaten cinsiyetsizlik ideolojisini bir yayın politikası hâlinde amansızca pompalayan Netflix ve Disney’den hayırlı bir iş beklenmeyeceğini bilmemiz gerekirdi. Bırakın modern üfürükçülüğe bir tavır almayı, başta tepki gösteren başrol karakterler sonunda modern tıbbı reddedip, soluğu üfürükçü hocanın dizinin dibinde, hatta yatağında alıyorlar.

TIP KARŞITLIĞINI HEKİME YAPTIRMAK

Üstelik Zeytin Ağacı isimli dizide başrolde bir hekim var. Önce ölüm döşeğindeki avukat arkadaşını bu şarlatanların peşinde koştuğu için eleştiren hekimimiz, avukatın bir terapi sonrası şak diye iyileşmesi üzerine kendi hastalığından kurtulmak için şeyhin yanında saf tutuyor. Yani bu berbat tıp düşmanı mesajlar, göze iyice sokmak için bir hekim üzerinden veriliyor.

Arayış dizisindeki kurgu da aynı. Belli ki bu dizileri çektiren “şifa lobisinin” ufku da bu kadar. Yine ölümü bekleyen bir eğitimli vatandaş çareyi “şifa çemberinde” bulurken, ona sürekli kızan başrol karakter de arkadaşının aldığı şifayı görünce kanser tedavisini reddedip malı mülkü de satıp şifa adasına yerleşiyor.

TELKİNLE KAYBOLAN TÜMÖRLER

Peki nasıl şifa buluyor amansız hastalıklarla boğuşan bu kişiler. Hiç! Telkinle. Boş laflarla. Mesela Arayış dizisinde aslında kanser gibi, tümör gibi, kalp sorunları gibi hastalıkların olmadığı; bütün o tahlillerin, tetkiklerin, raporların hikâye olduğu açık açık iddia ediliyor. Zeytin Ağacı’nda ise hiç tanımadığınız bir kişi, şifacı şeyhin sözleriyle birden transa geçiyor ve sizin 300 yıl önceki bir atanızın yaşadığı ruhsal travmayı canlandırmaya başlıyor. Meğer o yüzden kansermişsiniz mesela. Bunu öğrenince de hooop, tümör kayboluveriyor.

Sadece telkin değil. Arayış dizisinde ayin de yapılıyor. Modern yaşamın stresinden kaçan, malı mülkü de bu modern tarikata yatıran tipler, izole adalarında şaman müzikleri eşliğinde zikir yapıp arınıyorlar. Evet, Menzil tekkesinde yapıldığında dalga geçilen şiddetle başın aşağı yukarı sallanması eylemi, içki ve özgür seksin sınırsız olduğu bu ortamda şifa kaynağı oluveriyor. Hâlbuki biz biliyoruz ki, beynini sürekli sallayan insanların sağlıklı düşünme olanağı yoktur. Ve bu eylemin bir anlamı vardır, o da gerçeklikle bağı koparmak ve sözde başka bir boyuta geçmektir.

SAHTE CENNET

Zaten Arayış dizisi ısrarla bize “başka bir boyuta geçmeyi” öneriyor. Bir tür cennet. Zamanla tarikatın sözcüsü olan başroldeki kadın, topluma da “bize katılın” çağrısı yapıyor. Hem de “niye çalışıyorsunuz, kimin için çalışıyorsunuz, mutsuzsunuz” gibi anarşizan laflarla. İşin ilginci İstanbul’da müstakil bir adada yaşıyorlar ve bütün ada gerçek emekçiler tarafından bu şımarık zengin çocukları için imar edilmiş. Emeği reddeden, pek doğacı bu tipler, gün içerisinde 8-10 farklı kıyafetle ‘karbon ayak izinin” anasını ağlatırken, hem bu kıyafetlerin bir ekonomik faaliyetin ve emeğin, hem de kaldıkları lüks yaşam alanlarının çocuklarına bakmak için çalışmak zorunda olan İstanbullu, Kırşehirli, Diyarbakırlı ya da Trabzonlu bir inşaat işçisinin alınterinin ürünü olduğunun pek farkında değiller. Acaba özgür adalarında yarattıkları çöplerin, belediye işçileri tarafından toplandığını biliyorlar mıdır?

SAHTE BİLİMLER

Arayış dizisi, son bölümün bitişine doğru söz konusu tarikatın aslında dolandırıcı olabileceği yönünde bir izlenim verse de, bunu muğlâk bırakıyor. Aslında, genel olarak ilkel kabile anarşizmine sonsuz bir övgü var, dizinin itirazı olacaksa bile bunun sadece bu duyguların istismarına yöneleceği anlaşılıyor. Yani bu modern plaza şeyhlerinin peşinde şifa arayışı iyi de yeter ki bunu kötü niyetli kullananlar olmasın. İllâ ki işini düzgün yapanlar da vardır!

Bu dizileri izledikten sonra çevrenizde ya da internet üzerinde yapacağınız bir araştırmayla işin hangi boyutlara vardığını görmeniz mümkün. Özellikle ‘Beyaz Türkler’in” reiki, biyoenerji, yoga, aile dizimi, şifa çemberi, astroloji ve her çeşit fal peşinde koştuğunu göreceksiniz. Korkunç bir sömürü çarkı oluşmuş durumda. Üstelik bu sahte bilimler, bilim gibi pazarlanıyor.

YALNIZLAŞTIRILAN İNSAN AVLANIYOR

Peki bu ilgi neden? Cevabın şifreleri söz konusu dizilerde görülebiliyor. Aile karşıtlığı var. Bireycilik var. Onun getirdiği mutsuzluk var. Yani emperyalist-kapitalist sistemin insanı yalnızlaştırması; ülkesine, toplumuna, mahallesine, emeğine, her türlü insani değere ve giderek kendisine yabancılaştırması var. Ve bu yalnızlık içindeki insanın “arayışı” var. Sonunda tanımlayamadığı ama o an için kendisini “uçuran” bir iradeye teslimiyeti var.

Aslında cinsiyetsizlik ideolojisi de, uyuşturucu bağımlılığı da aynı depresif iklimin bir sonucu. Belki de hem sonucu hem de nedeni. Bu nedenle Netflix ve Disney gibi ABD emperyalizminin iki dev kültür aracının hem LGBT propagandasını hem uyuşturucu reklamını hem de modern tarikatları aynı anda pompalaması şaşırtıcı değil.

Millî ve devrimci bir kültürü inşa etmek; özgür, üretken ve çağdaş bir insan yaratmak gittikçe yakıcı bir ihtiyaç haline geldi. Bunun yolu da bencillikten uzak, üreten, emekçi ahlâkına sahip, dayanışmacı, paylaşmacı bir ruhu ateşlemekten geçiyor. Bu ise, bütün toplumu seferber edecek ancak bir Üretim Devrimi ile mümkün.

Netflix Disney