23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Netflixleşen Türkiye için panzehir

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye yeni yıla ciddi zorluklarla giriyor. Devlet ve millet olarak çok ciddi mücadelelerle karşı karşıyayız. Ekonomi ile dış politikadaki sorunlar atbaşı gidiyor. Ekonomik çıkmaza sistem içinde çözüm bulma arayışı, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarında zaaflara yol açıyor.

Halkın ekonomisi ise her geçen gün kötüleşiyor. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum derinleşirken, çalışanlar ile emekliler, emekli işçi ile emekli memur arasındaki makas da açılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2014 yılında nüfusun en zengin yüzde 5’lik kesiminin kazancı en yoksul yüzde 5’lik kesimin kazancının 20.4 katı iken, 2022 yılında bu oran 26.1 kata yükseldi. (Habertürk, 5 Mayıs 2023)

DEMİREL’İN ENFLASYON DEĞERLENDİRMESİ

Hükümet’e atamayla gelen Atlantik memurlarının başında olduğu ekonomi yönetimi üretici sınıflar için acı reçete uygularken, ülke ekonomisi sıcak para bağımlılığıyla altın vuruşa doğru sürükleniyor. Enflasyon artışı durdurulamıyor. Çalışan ücretlerine yapılan artışlar daha ilan edilmeden giderleri karşılayacak miktarın altında kalıyor. Süleyman Demirel’in 1991 genel seçimleri öncesinde liderler açık oturumundaki anlatımı bugünkü durumu da çok basit bir şekilde ortaya koyuyor:

“Esasen enflasyon, devletleri yıkan bir olaydır, milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir, ahlakı bozar. Borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Ve hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır.”

SERBEST PİYASANIN KESTİĞİ PARMAK

OECD ve IMF verilerine göre, Türkiye’de kayıt dışı ekonominin büyüklüğü çeşitli hesaplamalara göre Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın yüzde 25 ila 30 civarında. Uyuşturucu ve her türden kaçakçılıktan, yasa dışı bahisten elde edilen kara para gelirinin miktarı artıyor, bugün adını bile duymadığımız yöntemlerle elde edilen yasadışı kazançla diri tutulan sistem sadece ekonomiyi değil, toplumu da çürütüyor.

Çabalamadan, emek vermeden, kısa yoldan para kazanma hırsı kumar bağımlılığı gibi dalga dalga giderek yaygınlaşıyor. Medya araçlarıyla “altta kalanın canı çıksın” zihniyeti, bencillik, bireycilik toplumun hücrelerine kadar zerk ediliyor. Son 30-40 yılda piyasacılığın yaratığı zihniyet değişimi, “serbest piyasanın kestiği parmak acımaz” fikrini dayatıyor.

ÇÜRÜYEN VE ÇÖKEN SİSTEM

Gazete manşetlerine çıkan “Fergio House” türünden gayriahlaki organizasyonlar, bazılarımızı şaşırtsa da bu koşullarda normal kabul edilir hale geliyor. Aralarında başörtülülerin de olduğu genç kızlarımızın ekran önünde vücutlarını pazarlayarak kazanç elde etmesi ile sosyal medya çağının yarattığı yeni bir alt kültür oluşuyor. Eskiden şarkıcıların, film artistlerinin normali olan botokslar, estetikler bugün kadın-erkek her meşrepten ve sınıftan yurttaşımıza “norm” olarak pazarlanıyor. Bir kısım “solcularımız”, Dünya Kadınlar Günü 8 Mart’ı LGBT gününe çeviriyor.

Burada sıraladığımız türden örneklerin sayısını artırmak mümkün. İşin esası şudur: 1946’dan beri içine dahil olduğumuz Atlantik sistemi Türkiye’yi Netflix film ve dizilerindeki kara dünya haline getiriyor. Her türden çürümüşlüğün merkezi olan, insan ihtiyaçlarının üretiminden kopmuş, finansal manipülasyonla dünyaya hegemonyacılık dayatan ABD önderliğindeki Atlantik sistemi ekonomik ve kültürel olarak çökerken, kendisiyle birlikte bizi de yanında götürüyor.

SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİNİN ZEMİNİ

Önümüzdeki dönemde Atlantik sisteminin Türkiye’ye yönelik hücumunun yeni bir boyut kazanacağını görebiliyoruz. ABD’nin Türkiye’yi bölme hedefini hiçbir örtüye gerek duymadan ilan ettiği, buna uygun olarak planlı adımlar attığı, Türk Ordusu’nun PKK’yı bitirme operasyonlarının karşısına dikildiği koşullardan geçiyoruz. Doğu Akdeniz’de, Irak’ta, Suriye’de, Kafkasya’da ciddi mücadeleler Türkiye’nin önünde. Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarlarının korunması için mevcudun dışında bir stratejinin uygulanması elzem hale geliyor.

Zorluklar büyük ama buna karşı mücadele için kuvvetli dayanaklarımız ve uygun koşullar da ortaya çıkmaktadır. Madalyonun diğer yüzü şudur: Bütün bunlar olurken, aynı zamanda Türkiye devlet ve toplum olarak Atlantik zincirlerinden kurtulma sürecini yaşıyor. Devlet içindeki paralel gladyo yapılanması tasfiye edildikçe, Atlantik sisteminin Türk toplumunu denetlemek için oluşturduğu 70 yıllık mekanizmalar da dağılıyor. Halk içinde, bu çürümenin sorumlusu olan Atlantik sisteminden kurtuluş arayışı güçleniyor. Çürümenin yayılması, aynı zamanda sistem değişikliğinin zemini haline geliyor. Türkiye, sadece ekonomisi ya da ulusal güvenlik çıkarları için değil bunlardan daha fazla, topluma dalga dalga yayılan bu çürümeyi alt etmek için üretim devrimine mecburdur.

Gülün gül ile tartıldığı bir Türkiye ve dünya özlemiyle herkese iyi yıllar dilerim.

Türkiye Enflasyon LGBT