04 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Neye niyet neye kısmet

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-

Güncel gelişmelere ilişkin üç saptama:

1. Ergenekon vb. davaların sanıkları “açılım” sürecinin rehineleridirler. Öngörülemeyen Hükümet-Cemaat kavgası planda revizyona gidilmesine sebep olmuştur. Bunun sonucu olarak bu rehineler, değişiklik olmazsa, Cemaati alt edebilmenin enstrümanı haline dönüşmüştür. Bunun yanında yerel seçimler öncesi “açılım” adına da bir adım atılmış olacaktır. Yeniden yargılama düşüncesinin kaynağını bu iki olguda aramak gerekir.
2. Yeniden yargılama adil bir şekilde yapılabilirse, iktidarın paralel yapıyı kötürüm etmemesi imkânsızdır. Çünkü buralarda kullanacağı çok malzeme olduğunu çok iyi bilmektedir.
3. TBB Başkanı’nın önerileri yerindedir. Çünkü yaranın daha fazla kanamaması, toplumsal dinamikler açısından bir zorunluluk arz etmektedir. Ama adil yargılamalar yapılması koşuluyla.

SEMİNERDEN DARBE TATBİKATI ÜRETMEK

Ali Bayramoğlu’na göre, Balyoz davasındaki plan semineri delilleri, kendisinin şaibeli olarak nitelediği dijital veriler olmasa bile, aynı minvalde bir darbe yargılaması yapmaya yeterlidir (Yeni Şafak, 30 Ocak).
Dijital deliller şaibeli değil, bilimsel olarak sahteliği kanıtlanmış ve kendisinin “otonom yapı” dediği çete tarafından üretilmiş ve kullanılmıştır.
Eğer sahte delil üretme çetesi ve onun arkasındakiler, plan semineri belgelerinin darbe davası açılmasına yeterli olacağını düşünselerdi, sahte darbe ve fişleme belgeleri üretmelerine gerek kalmazdı.
Ve tabi, “camilerimizi bombalayacaklardı”, “kendi uçağımızı düşüreceklerdi” aşağılık yalanlarıyla da halkı kandıramayacaklardı.
Yazarın dava dosyasını yeterince incelemediği ortaya çıkıyor.
Seminer ses kayıtlarının tamamını dinlemiş ve bunları seminerde yapılmış sunumların yansılarıyla birleştirebilmiş olsaydı, farklı bir sonuca ulaşacaktı.
Yargılanan ama seminere katılmamış sanıkların bir kısmı, duruşmalar esnasında bu eşleşmeye tanıklık edinceye kadar, seminere ilişkin rezervli bir tavır takındılar. Daha sonra bu tutumları değişti ve açıkça özeleştiri yaptılar.
Yazısından anlaşıldığı üzere, jenerik senaryo ile gerçek senaryoyu birbirine karıştırmışa benziyor. Plan seminerinde kullanılan, resmi belgelere dayandırılmış gerçek bir senaryoydu. Jenerik değil.
Bir kısmı gözlemci ve ordu dışındaki takviye birliklerinin temsilcisi olmak üzere 162 kişinin katıldığı bir seminerin darbe tatbikatına dönüştürüldüğü iddiası bir mitten de ötedir.
Üstelik seminerin ses kaydının düzenleyicisince yaptırılması, yazarın iddiasının aksine, darbeler tarihi hakkında bilgi sahibi olanlar için tersine kanıt mahiyetindedir.
Gelin o bilgilere başvuralım:
27 Mayıs’ın hazırlıklarında alınan kararlardan biri:
“1. Kağıt kullanmak yasaktır. Hiçbir karar, hiçbir husus kağıt üzerine dökülmeyecektir.”
12 Mart öncesi yürütülen darbe hazırlıklarını takip eden dönemin Dz.K.K. Ora. Celal Eyicioğlu, bakalım Dz. Bnb. Bilbilik’e ne demiş: “Aptal herifler, bütün toplantılarınızı biliyoruz. İçinize Korgeneral Atıf Erçıkan’ı soktuk. Toplantılardan sonra bize, Çankaya’ya bütün bilgileri teyple getiriyordu.”
Bir büyüğüm, 12 Eylül’ün meşhur Bayrak Harekât Planı’nı Genelkurmay karargâhında bilen kişi sayısının iki elin parmaklarından az olduğunu söylemişti.
O gün Gnkur. Kh.da çalışan bir general arkadaşım da 27 Nisan bildirisini televizyondan öğrendiğini ifade etmişti.
Bilmiyorum bu bilgiler faydalı mıdır?
En iyisi, bu tür tahlillere girişmeden önce, Celâl Şengör’ün “Doğa Bilimlerinde Karşılaştırmalı İnceleme Yöntemi” başlıklı değerlendirmesini rehber edinmek gibi görünüyor. Çünkü yazarın önerdiği gibi, adı geçen yöntemi sosyal bilimlere uygulayabilirsek; tahayyüllerimize dayalı olmak yerine, “olana bakma ve görme”yi tercih eder ve “olsa olsa” metodunun mahzurlarından arınabiliriz.
Dijital verileri dosyadan çıkartırsanız, ne darbe suçlaması yapabilirsiniz ne de davayı ÖYM’nin alanına sokabilirsiniz. Mahkeme bu gerçeği bildiği içindir ki, bir yandan dijital dosyaların varlığını kararına gerekçe yapmış, diğer yandan sahtekarlık açığa çıkmasın diye bu verileri tarafsız bilirkişiye göndermemiştir.
Seminerde amacını aşan ve siyasi alana taşan az sayıda kişinin ifadeleri sahiplerince üstlenilmiştir. Bunlardan darbeye teşebbüs sonucu çıkarmak ancak gözü kara biçimde bilimi göz ardı edenlerin ve Orduya kumpas kuranların işidir. Bu konuşmaları tahrif ederek hazırladıkları sahte Balyoz Güvenlik Harekât Planı da bunun göstergesidir. Tıpkı diğer sahte planlarda da olduğu gibi.
1 Abdi İpekçi-Ömer Sami Coşar, İhtilâlin İçyüzü, 2012, Türkiye İş Bankası Yayınları, s. 23
2 Erol Bilbilik, Öncesi ve Sonrasıyla 9 Mart 12 Mart Süreci, 2013, Profil Yayınları, s. 151
3 Celâl Şengör, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, 3 Ocak 2014, s. 1398