A+
A-
Niçin ‘Hayır’ çıkmalı?..
Yayınlanma:
Güncellenme:
Bağlantıyı Kopyala
Memleket hızla karanlığa sürüklenirken, referandum kıskacı gelecek belirsizliğini artırırken, takiyeci siyasetin ve yalancı anketçiliğin tek hedefi var; milleti nihai hedef için bir kez daha kandırabilmek!..
Memleket “cumhuriyet”in bekası derdindeyken şu propaganda malzemelerine bakar mısınız; Neymiş efendim, tünelmiş, köprüymüş, asfaltmış, yolmuş, TOKİ’ymiş, havaalanıymış!..
Geçin bunları geçin... Sorun kendinize adam gibi, “huzur kaldı mı bu ülkede?.. İnsanlar mutlu mu, sokaklar güvenli mi, gençlerin geleceğinin garantisi var mı?..”
Soruların tamamının yanıtı kocaman bir “hayır”ken, unutacak mı toplum bu ülkede yaşanan sarsıntıları, yolsuzlukları, yıkımları, ihanetleri ve bitmeyen çöküşleri?..
Unutmayacağız ve de ne pahasına olursa olsun unutturmayacağız;
Çünkü dünyanın hiçbir coğrafyası Türkiye kadar vahim ve yıkıcı sorunlar yaşamadı son 15 yılda... Hiç bir ülke son yıllarda bu kadar sarsılmadı, acılar yaşamadı ve uçurumun kıyısına sürüklenmedi...
Çünkü hiçbir ülkenin yönetimi, kendisini hiç de ilgilendirmeyen konulara girerek, milletini hiç yere bu kadar kaos ve kargaşaya sürüklemedi...
Çok gerilere gitmeye hiç de gerek yok!.. Halen içinde çırpındığımız şu kahredici “sınır” ateşini örnek göstermek bile yetiyor olmalı;
Yani başımızdan bir türlü gitmeyen ve belli ki daha uzun yıllar da gitmeyecek Suriye çıkmazının yol açtığı vahametlere ne demeli?..
“İnsan hakları”nı ağzından düşürmeyen Avrupa, kargaşa nedeniyle Suriye’den kaçanlara sırtını dönerken, adeta “gelin” diye çağırdığımız milyonlarca göçmenin yol açtığı sorunlar sarsmaya devam ediyor bu ülkeyi...
İşte onların yol açtığı sosyo-ekonomik sorunlar, PKK ve IŞİD terörünü de alevlendiren güvenlik meseleleri ve devletin, kendi yoksul yurttaşları dururken, sığınmacılara harcamak zorunda kaldığı milyarlarca doların yol açtığı ekonomik darboğaz...
Ve de daha düne kadar “kardeş” saydığımız en yakın komşumuz Suriye’nin hızla kan bataklığına dönüşmesine verilen vahim katkılar, Şam’la büyüyen düşmanlık ve yanı başımızdaki ateş cehenneminin ülkemizi beş yıldır adeta ezen sarsıcı yansımaları...
ÜLKEYİ ÇÖKERTEN YÖNETİM...
Yukarıdaki tablonun tek sebebi AKP iktidarının ve cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son yıllarda inatla dayattığı skandal diplomasi trafiğidir...
AKP iktidarı şu gafleti iyice sindirmiş belli ki; evlerinin duvarları bile bitişik olan bir ülkeyle hiç yoktan düşman olmayı başarmak için diplomasiyi bilmemek yetiyor olmalı?..
Konu “diplomasi”den açılmışken, Suriye çıkmazının yol açtığı sarsıcı Rusya krizine ne demeli?..
Yani, salt emperyalistlere yaranmak için Suriye semalarında düşürülen bir Rus uçağının parçalarıyla buluşan Türkiye’nin sosyo-ekonomik enkazı neler açtı bu ülkenin başına?..
Dünyada; en büyük turizm getirisinin ayağına kendi eliyle kurşun sıkarak, milyonlarca Rus turisti ülkesinden uzaklaştıran ve de başta sebze-meyve ihracatı olmak üzere, Rusya gibi devasa bir gıda pazarını da kendi gafletiyle kaybeden kaç ülke vardır acaba?..
Zaten kendi ayağı üzerinde zor duran turizm ile son yıllarda iyice çuvallayan tarım sektörü Suriye ve Rusya politikası nedeniyle iflas etmedi mi, binlerce turizm tesisi bu zavallı diplomasi nedeniyle kapısına kilit vurmadı mı, yüzbinlerce insan işsiz kalmadı mı?..
Yansıtmaya çalıştığımız şu vahim diplomasi çöküşü ve yol açtığı ekonomik yıkımlar bile referandumda “hayır” demek için en büyük dayanak halindeyken, evet diyebilmeyi nasıl düşünebilir bu ülkenin yoksul, işsiz ve çaresiz insanları?.. Doğrusu çok şaşkınım...
GÜÇ ZEHİRLENMESİNİ DURDURUN!..
Herkes farkındadır; AKP iktidarı döneminde şaşkın politikaların yol açtığı sosyo-ekonomik depremler yalnızca diplomasi kaynaklı değil...
17-25 Aralık’taki büyük rüşvet ve yolsuzluk rezaletini unutmadı bu ülke... Siyaset, iş dünyası ve bürokrasi arasındaki kirli para trafiğinin kimleri nasıl esir aldığı ortaya çıkmışken, o günlerde yaşananlar iktidar zenginlerinin foyasını da gözler önüne serivermişti...
O büyük skandal, Türkiye’yi başta özelleştirme vurgunculuğuyla kuşatan talancı zihniyeti, rüşvet zincirini, sömürüyü, kapkaççılığı ve buna destek veren utanç verici siyaset bataklığıyla işbirlikçi yandaşlığı da deşifre etmişti...
Hem de ülkenin milyonlarca yurttaşının asgari ücret esaretinde, açlık sınırı altında adeta ölmeden süründüğü bir dönemde ortaya serilmişti kirli ilişkiler...
O halde bir kez daha sormalı; ne yani, bu ülkenin işsizliğe, yokluğa ve açlığa mahkum edilmiş milyonlarca yurttaşı evet mi diyecekmiş referandum tuzağına?.. Şaşarım doğrusu!..
Evetçiliğin gafletini ve “Hayır”ın yaşamsallığını anlatabilmek için yurttaşı 15 yıldır bağrından vuran vahim konuları uzatmanın yararı yok...
Yani, “açılım” ihaneti nedeniyle büyüyen ve iktidar desteğiyle pervasızlaşan PKK terörünün yol açtığı büyük acıları, Suriye’den giren IŞİD belasının yüzlerce masumu katlederek memleketi kahretmesini bir kez daha anımsatmak gereksiz...
Acılar taptaze çünkü bu ülkede... Peki, gaflet ve ihanetin sahiplerinin referandum tuzağı mı yok edecekmiş ülkenin kangrenleşmiş sorunlarını?.. Hangi yetkileri yok ki ve neyi istiyorlar da yapamıyorlar acaba ellerindeki kanunlarla acaba?..
O halde asıl soru da şudur; bürokrasiden belediyeye, Meclis’ten devlete, siyasetten medyaya ve iş dünyasından kitle örgütlerine kadar 15 yıldır tüm güç ellerindeyken memleketi her alanda uçuruma götürenler, acaba “tek adam” zihniyetiyle neleri yıkmazlar bu memlekette?..
Hedef kesinlikle Atatürk cumhuriyeti ve bizi Ortadoğu-hilafet karanlığından ayrı tutan laikliktir... Anladınız mı şimdi niçin Hayır çıkmalı bu ülkede?..