Niçin sürekli kaybediyoruz?
Silivri cezaevindeyken bir yazı yazdım: “Bir Galatasaraylı gözüyle Fenerbahçe!” Aydınlık gazetesinde 4 Şubat 2014 tarihinde yayımlandı. Öylesine büyük bir ilgi uyandırdı ki hiçbir yazım onun yanına bile yaklaşamadı! Fenerbahçe Televizyonu’nun yazıyı gündemde tutmasının da bunda etkisi oldu. Şimdi bu yazıdan küçük bir kesit sunalım:
BİR GALATASARAYLI GÖZÜYLE FENERBAHÇE
Fenerbahçe maddi ve manevi değerleri tatlı bir karışımla harmanlarken ve ülkenin kaderine ortak olurken, benim kulübüm Galatasaray sadece maddi değerleri esas alan bir tavır sergiliyordu.
Kurucumuz Ali Sami Yen’in kemiklerini birkaç dolar için sızlatmadık mı? Peki, yeni stadyumun adı ne oldu? Türk Telekom Arena! Nereden tutarsanız tutun, elinizde kalıyor. Türk Telekom Türk değil, Lübnanlı! Arena, kadim çağlarda zavallı insanların yırtıcı hayvanların önüne atıldığı Batı kültürüne ait vahşi bir gösteri alanı! Batı’ya açılan pencereyiz ya, hiç “arena”mız eksik olur mu?
Fenerbahçe ışığın savaşçısı olarak Cumhuriyet kavgasına cepheden girdi. UEFA da dâhil yedi düvele karşı, başı öne eğilmeden mertçe mücadele etti. Avrupa mahkemelerinde hukuk değil, ön yargı ve siyaset gösterisi yapıldı. En adil hakem tarihtir. Beş sene sonra Fenerbahçe’nin nasıl bir ulu çınar olduğu daha iyi anlaşılacaktır. (Yanılmışım, 3 sene içinde kumpası mahkemeler tespit ve tescil etti!)
Fenerbahçelilere düşen bir görev de, kulübün eski başkanı Şükrü Saraçoğlu’nun adını, isminin önünü ve arkasını, başka kulüplerin yaptığı gibi (Fi-Yapı İnönü, Beşiktaş) ticari markalarla kirletmeden sonsuza kadar yaşatmaktır. Kendisini büyük olarak gören ama tüm kutsal değerlerini paraya tahvil edenlere verilecek bir başka ders de budur! (Maalesef, Fenerbahçe de parayı seçti. Stat, Ülker Stadyumu oldu.)
ATTİLA İLHAN NE DİYOR?
Büyük şair, romancı ve bence en önemlisi Cumhuriyetin yetiştirdiği en büyük ulusalcı aydınlardan birisi olan rahmetli Attila İlhan’ı hem özlem ve vefa ile analım hem de sayfamıza konuk edelim:
Mekteb-i Sultani!
Hangi okul bu biliyor musunuz, Galatasaray Lisesi!
Bu mektepte sultanlar, sultan çocukları okurdu, ya da saltanat kibarlarının oğulları!
Toplumcu bilgim arttıkça da, bu okulun, Osmanlı toplumunda, imparatorluğu dağıtmaya ve paylaşmaya kararlı emperyalist ülkelerce açılmış köprübaşları olduğuna aklım yetti.
Robert Kolej hariç, öbürleri bizim hükümetlerimizce açılıyorlarmış ama açan kafalar Tanzimat kafası, o kafa derseniz komprador (yabancı yatırımcının yerli temsilcisi ya da küçük ortağı S.P.) kafasının ya ta kendisi ya da benzeri; onun için de “garba (batıya S.P.) açılan bu pencerelerden” düpedüz kültür emperyalizminin girdiğini, Türk aydınını Türk halkına yabancılaştırdığını fark etmiyor.
Büyük Usta’nın yazısı devam edip gidiyor (Hangi Batı, sayfa 166-167). Ama ben Galatasaraylıları daha fazla üzmemek için burada kesiyorum. Kalın harfler bizzat rahmetli İlhan tarafından belirlenmiş!
CUMHURİYETÇİ BÖYLE OLURSA
İşte böyle! “Atatürk, Cumhuriyet” deyince mangalda kül bırakmayan üç güzide kulübümüz, birkaç dolar için kurucu atalarımızın kemiklerini sızlatınca, üstelik kültürel olarak köksüz olduklarından arenaya sarılınca, aldıkları bir şifahi talimatla stat tabelalarını çöpe atmak için yarışa başlıyorlar… Tarihinden ve geleneklerinden güç almayan her kurum bir kelime ile çöker!
Mesele Tayyip Erdoğan meselesi değil! Arena ismi verilirken de Tayyip Erdoğan Türk siyasetindeydi. Kaldı ki AKP, Batı’nın nesine gerçek anlamda karşı çıktı ki arenacılık oynasın! AKP’yi başlangıçta, Irak’a müdahale için iktidara taşıyan da Batı’dır!
Mesele, para dışında hiçbir davası ve değeri olmadığı için bir kelime ile çöken kâğıttan kaplanlar! Mesele, nasıl güçlü bir mirasın temsilcisi olduklarının bile farkında olmayan sözde büyükler! Mesele, “Atatürk ve Cumhuriyet” diyerek ortaya çıkan ama bu uğurda en küçük bir bedel ödemeye bile hazır olmayanlar! Çareyi Drogba’da arayanlar, kaçınılmaz olarak diz çökerler… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her seçimi hediye eden biziz! Bunu algılamak da, önünde sonunda bir bilinç meselesidir…