02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Niçin sustukları anlaşılıyor -(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Geçtiğimiz Perşembe günü yayımlanan yazımda “Susmak Destek Vermektir” demiştim.

Son zamanlarda yaşanan ve ülkenin bölünmesinin altyapısını hazırlayan bazı olaylara değinmiş ve CHP yönetiminin bunlara tepki vermediğini dile getirmiştim.

Geçen hafta Salı günü Tayyip Erdoğan, sık sık yaptığı gibi İsmet Paşa’nın aziz hatırasına “faşist diktatör” diyerek saldırmıştır. Bu, onun aziz hatırasına olduğu kadar, aynı zamanda CHP’nin tarihine de saldırıdır.

Demokratik rejim demiş, demokratik rejimi istemiş ve hayata geçirmiş dünyaca saygın bir devlet adamına ve onun başında bulunduğu Parti’ye yapılan bu çirkin ve gerçekdışı saldırıya, bugüne kadar Kemal Kılıçdaroğlu tarafından bir cevap verilmemiş olması kaygı verici, kaygı verici olduğu kadar da düşündürücüdür.

Kılıçdaroğlu, Baykal’dan sonra ilk seçileceği Kurultay’da “Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Bülent Ecevit’in ve Deniz Baykal’ın koltuğunda oturmanın sorumluluğu ile hareket edeceğim” demişti.

Bu söylem hem bu eski liderlere ve hem de Parti’nin onurlu tarihine sahip çıkacağı anlamındaydı; en azından dinleyenler ve izleyenler bunu böyle algıladılar.

Kemal Kılıçdaroğlu sadece bu haksız ve çirkin saldırılara cevap vermemekle kalmadı, Tayyip Erdoğan’ın “Sözde Akil Adamları”nın hazırladığı PKK’yı bile geride bırakan taleplerinde var olan; cadde, sokak, havaalanı gibi yerlerde, İnönü, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan, Sabiha Gökçen gibi isimlendirilmelerin terk edilmesi isteğine de sessiz kaldı.

Nefretin altında Lozan var

İnönü’ye duyulan nefretin temelinde hem Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşı olması hem de Sevr’i yırtıp atıp Lozan’ı yapanlardan biri ve Lozan’ın büyük diplomatı olmasıdır.

Aslına bakarsanız bu suskunluk, sadece Tayyip Erdoğan’a katkı sağlıyor; açılım konusunda Türk Milleti, ABD ve Abdullah Öcalan arasına sıkışmış olan AKP’ye can simidi atmak oluyor.

Öcalan açılımına sessiz kalarak destek veren, Kılıçdaroğlu’nun “İhtiyarı Dışında” partiye yerleştirildiğini düşündüğüm Sezgin Tanrıkulu ve onunla beraber hareket edenlerin sağladıkları bu sessizlik ve görmezden gelmeler, onlar için bir başarıdır.

Böylece bunlar partiyi sessiz bırakarak ve olayları görmezden getirerek, Öcalan açılımına destek sağlıyorlar.

Abdullah Öcalan, CHP’nin bu açılım sürecine dâhil edilmesini istemişti. Sezgin Tanrıkulu ve beraberindekiler, partiyi sessizliğe gömerek, bu isteği dolaylı olarak hayata geçirmiş oluyorlar.

CHP kültüründen gelen birisi, “Tek dil ve tek bayrak olmasın”, “Türk Bayrağı, Türk Milleti gibi kalıplaşmış deyimlerden vazgeçilsin”, emperyalist uşağı Şeyh Sait, Saidi Nursi gibi hainlere/isyancılara “itibarları iade edilsin” gibi taleplere destek veremez.

Bu nedenle şu anda Sezgin Tanrıkulu ve beraberindekiler, bu isteklere açıkça destek vermeye korktukları için, bunu Partiyi sessiz bırakarak gerçekleştiriyorlar.

Bu sessizliği kalıcı kılmak içinde, Sezgin Tanrıkulu ve yandaşları “Anadilde savunma”, “Anadilde eğitim”, “ihaleye fesat karıştırma suçlarında indirim”, “Milletvekillerine kıyak” gibi konularda parti program ve felsefesine uygun davranan milletvekillerinin de TBMM Adalet Komisyonu’ndan tasfiyelerini gerçekleştirileceklerdir.

Kılıçdaroğlu tepki vermedi

Bunun adımlarının da atılmaya başlandığı görülüyor.

“Anadilde savunma” ile ilgili yasa Adalet Komisyonu’nda konuşulurken Komisyonun CHP’li milletvekilleri, Parti Programına uygun olarak buna karşı çıkmışlarsa da, Sezgin Tanrıkulu ve arkadaşları, alışılmışın dışında komisyona gelip, Parti görüşünün tam aksine, bu değişikliğe destek vermişlerdir. Böylece Abdullah Öcalan’ın emrini yerine getirerek, açılıma kendi çaplarında destek sağlamışlardı.

Kemal Kılıçdaroğlu’da o zaman, Sezgin Tanrıkulu’nun Parti disiplin ve geleneklerine uymayan bu davranışına, herhangi bir tepki vermemiş idi.

Bütün bu yaşanmış olaylar CHP yönetiminin, Parti tabanından korktuğu için, ülkenin bölünmesini öngören açılıma, açıkça veremediği desteği, sessiz kalarak verdiği gerçeğini ortaya koymaktadır.

CHP’liler, “ihtiyar dışı” partiye yerleştirilmiş, bölünmeden yana olanlara, teslim olmamalıdırlar. Bu partinin her kademesinde yıllarca görev yapmış olanların susma hakları yoktur.

Ülke süratle bölünmeye doğru giderken, her gün tarihi değerlerimize saldırılırken, buna sessiz kalanlara karşı ses çıkartmak zorundasınız/zorundayız. Susarsak/susarsanız tarih bizleri affetmeyecektir.

Bu süreçte yerel seçimler yaklaşıyor diyerek sessiz kalanların tutumu, sakalı yanan adama, dur şu sigaramı senin sakalından yakayım demeye benzer.