22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Nikbinlik ile bedbinlik arasında: ‘Cici’

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Tolstoy’un, “Anna Karenina”nın ilk cümlesinde, “Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” demiş olduğu çokça bilinir ve mutsuz aile tabloları karşısında genellikle bu cümle akla gelir.

Berkun Oya’nın son günlerde kendisinden bolca söz ettiren Netflix filmi “Cici” de tamamen kendine özgü mutsuzluğa gark olmuş bir aileyi getiriyor karşımıza. Bir süre Almanya’da çalıştıktan sonra köyüne geri dönmüş, Mercedes’ini küçük çiftliğine park etmiş, Almanya’dan getirdiği ve kimsenin dokunmasını istemediği küçük el kamerasıyla kayıt yapmayı seven Bekir ile karısı ve üç çocuğunun özgün mutsuzluklarının neden kaynaklandığını da iki buçuk saatlik film boyunca asla tam olarak anlayamıyoruz. Mutsuzken, kimi mutlu anları anımsayıp bir kat daha mutsuz olan insanlar var karşımızda.

MUTSUZLUĞU KATMERLENDİRMEK

Berkun Oya, geçmiş ile şimdiki zaman arasında küçük ve büyük köprüler kurduğu filminde, örneğin Yavuz Özkan’ın “Yengeç Sepeti”nde (1994) olduğu gibi aile içi keskin hesaplaşmalara sevk etmiyor öyküyü. “Cici”, hesaplaşmadan çok, anılar, anımsamalar, bellek, somut ve soyut anlamda “kayıt altına almak” üzerine bir film. Babanın, üzerinde şüphe tohumları ekili biçimde hastalanarak ölmesinden 30 yıl sonra, yönetmen olan büyük oğlan Kadir’in çekmekte olduğu film nedeniyle çiftliğe geri dönen aile üyeleri, demansa yakalanmış annelerinin etrafında mutsuzluklarını katmerlendirmek için ellerinden geleni yapıyor.

Aileye sonradan katılmış, vakti zamanında köyden kente göç ederken geride bırakılmış yetim çocuk çoban Cemil, tüm karakterler içinde mutsuzluğu elle tutulur nedene (aşk!) dayalı tek kişi. Kendisiyle en barışık, kendi çapında en sağlam karakter de o zaten. Tüm aile üyeleri, filmin bir yerinde ağlama krizine giriyor, (öyle ki “Cici”nin bu özelliğiyle rekor kırdığı bile söylenebilir); geçmiş ve şimdiki zaman için gözyaşı dökmeyen, kendini tutan, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen tek kişi ise Cemil! Diğerleri, kızılcık şerbeti içip kan kustum derken, o tersini yapıyor.

FİLMİ BAĞLAYAMAMAK…

Berkun Oya, son yıllarda sinemamızda adeta moda haline gelen, köy-kasaba-taşranın küçük burjuvalar için bir “mutsuzluk pınarı” haline getirildiği öyküler demetine yeni boyutlar katmış, “Neresi sıla bize, neresi gurbet…” türküsü tutturmuş. Ama bu türküyü söylerken kimi zaman detone olmaktan kurtulamadığını da belirtelim.

Eğer ortaya iyi bir film koymak için, yalnızca iyi oyunculuklar ve iyi diyaloglar yeterli olsaydı, “Cici”ye başyapıt muamelesi yapılabilirdi. Oysa, garip ama gerçek, yönetmen Berkun Oya, senarist Berkun Oya’nın fersah fersah önünde görünüyor “Cici”de. Filmin oyunculuk gücü, üst düzey; rolüne tam oturmamış, yine de elinden geleni yapan Yılmaz Erdoğan hariç, Nur Sürer, Okan Yalabık, Olgun Şimşek, Fatih Artman, Ayça Bingöl, Çağla Naz Kargı, Sevval Balkan, kamera karşısında adeta nakış işliyorlar. Diyaloglar ha keza, oya gibi… Senaryo ise resmen teyellerle tutturulmuş izlenimi veriyor, öykü akışında pek çok boşluk bulunuyor, pek çok soru havada kalıyor (hemşirelik meselesini bir türlü anlayamadım örneğin), gerilim-sürpriz noktaları oluşturulmaya çalışılsa da bir işe yaramıyor, süre gereksizce uzatılıyor ve “Cici” giderek yorucu olmaya başlıyor. Bu oyuncu kadrosu, görüntü çalışması vb. ile çok dinamik, zıpkın gibi bir film ortaya çıkabilecekken “Cici” kimi anların güzelliğiyle yetiniyor ve sonuçta teknik açıdan nikbin, içerik açısından bedbin bir film olarak sıkışıp kalıyor. Bana sorarsanız, Berkun Oya da “Cici”deki mutsuz-bunalımlı yönetmen Kadir gibi, “bir türlü bağlayamamış” filmini.