Niye olmasın (TAMAMI)
GENİŞ AÇI
BURÇAK EVREN
[email protected]
Niye olmasın
Nuri Bilge Ceylan, “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle bir kez daha yabancısı olmadığı Cannes’da yarışıyor. Cannes Film Festivali, Berlin ve Venedik’le birlikte A tipi festivallerin en önde gelenlerinden biri. Bu festivallerin birinde ödül kazanmak, hem uluslararası dağıtım açısından hem de bir yönetmenin tanınıp saygınlık kazanmasında önemli bir nokta. Hatta bu festivallerin birinin yarışmalı bölümüne dahil edilmek bile başlı başına bir başarı sayılıyor.
Nuri Bilge Ceylan, Cannes’da hatırı sayılır başarılara imza atarak bu festivalin adeta gediklilerinden biri haline geldi. Cannes Film Festivali’nin en önemli özelliklerinden biri de başarılı yönetmenlerin peşini bırakmaması. Bu festivalde bir kez ödül alan yönetmen, ondan sonraki yıllarda da resmi davet alarak bu festivale katılma şansını yakalıyor. Nuri Bilge de bu şanslı ve başarılı yönetmenlerden biri. Sanırım bu kez, oldukça güçlü rakipleri olmasına karşın (Cannes de hep güçlü rakipler olur) “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmiyle eli boş döneceğe benzemiyor.
Bilindiği gibi Cannes’daki ilk başarımız, senaryosunu içerdeki adam Yılmaz Güney’in yazdığı, yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı “Yol” filmi idi. Nuri Bilge, en iyi film dalında olmasa da bu başarıyı yıllar sonra devam ettirmenin üstesinden gelerek hem kendini hem de Türk sinemasını yurt dışında en iyi tanıtan yönetmenler arasına girdi.
A tipi film festivalleri bu ülke sinemasının tanıtıldığı en önemli sinemasal arenalardan biri olduğu kadar, bir ülke sinemasının başarı grafiğinin de en belirleyici özelliği olur. Bir film yurt içindeki uluslararası film festivallerinde ne denli ödül kazanırsa kazansın, ne denli gişe rekorları kırarsa kırsın, A tipi festivallerinde kazandığı ödülün saygınlığına ulaşamaz. Onun için dünyanın tüm sinemacıları kendilerini kanıtlamak için A tipi festivallerde yarışmayı önemseyip bu festivallerde ödül almayı düşler. Altın Palmiye, Altın Ayı ya da Altın Aslan ödülleri bir yönetmenin bu alanda ulaşabileceği belki de son noktadır. Çünkü sinema alanında (Oskar’ları bir yana bırakırsak) bu denli saygınlık kazandıran ve varılan başarıyı kanıtlayan bir ödül yoktur.
Türk sineması son yıllarda Cannes ve Berlin’de başarı üstüne başarı kazanarak Avrupa’da kendinden söz ettirmeye devam ediyor. Sanırız bu yıl da benzer bir başarıyı yineleyerek bu olumlu gelişimin bir rastlantı olmadığını kanıtlayacak.
Türk sinemasında 1994’ten sonra ortaya çıkan ve Bağımsız Sinemacılar tanımlamasına giren genç yönetmenlerimiz, bir önceki dönemlerde göremediğimiz denli yurt dışında başarılara imza atıyor. Son yıllarda yurt dışındaki bir yarışmaya katılıp da ödül almayan tek filmimiz neredeyse yok gibi. Bu eskisinden oldukça farklı genç kuşak, yalnızca ayrıksı filmleri ve değişik sinema dilleriyle değil, bir yazar-yönetmen kimliğiyle de öne çıkıp sinemamızda bir dönemin öncüleri olarak yarının sinemasına da örnek olup onu biçimlendiriyorlar.
TV dizilerine alışmış ya da alıştırılmış bir toplumda böylesine bir misyonu üstlenerek öncü olmak sanıldığı gibi pek kolay değil. Kolay olsaydı sinema tarihinde, kitlelere oynayıp gişe rekorları giren filmler yerine bu tür filmler hiç yer alır mıydı. Birileri popüler kültürün peşine takılıp o kitlenin beklentilerini karşılayan filmler yaparak kasalarını doldururken Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu gibi birileri de A tipi festivallerde ödül kazanarak sinema tarihlerinde yerlerini alıyor.
Çünkü yarınlara kasaların içindekiler değil, bu ödüller kalıyor.
-