Noktalama -(TAMAMI)
Melih Cevdet Anday, noktalama imlerini bir dili var eden sözcükler kadar önemli sayar, sonuçta sözcükler de birer imdir. Bir kentte trafik işaretleri ne ise, yazıda da noktalama imleri odur. Bizde noktalama imleri yazıya geç girdi, Tanzimat’tan sonra ilkin Şinasi ile başladı. Bu bile bizde düzyazı geleneğinin geç başladığını gösterir.
Noktalama imlerinin önemini anlatan çeşitli öyküler, anekdotlar anlatılır, bunlardan birinden de ben söz etmek istiyorum size. J. Jose Millas’ın Dünya ve Ben (Hayykitap) adlı romanında, kahramanımız delikanlılık çağında tutulduğu kıza duygularını açtığında, “Benim için ilginç değilsin!” gibi beklemediği bir yanıtla karşılaşır. Delikanlı yıkılır adeta, günlerce bu sözün etkisiyle kendine gelemez, intiharı bile düşünür. Sonra kızın sözlerindeki bir virgülün yerini değiştirir, böyle de demek istemiş olabilir, diye düşünür. Bir virgül cümlenin anlamını epey değiştirmiştir, ortada intihar edecek etkide bir söz kalmaz. Bu genç büyür, ileride ünlü bir yazar olur, yıllarca görmediği kız bir yetişkin olarak imza gününde karşısına çıkar, bir köşede oturup eski günleri konuşurlar. Kıza, sözlerindeki bir virgülün yerini değiştirerek, intihardan nasıl kurtulduğunu anlatır. “Bunu ancak ileride yazar olabilecek biri yapabilirdi,” der kız da.
Bir virgül insanı intihardan bile kurtarabiliyor.
Noktalama imleri yazıda olur, peki konuşmada olmaz mı? Olur, konuşmalarda noktalama imleri görünmeseler de vardır. Bir metni kötü okuyanlar çoğu zaman noktalama işaretlerini görmeyenlerdir. Ses tonumuz, vurgularımız, durmamız, değişen sesimiz, susmamız, çoğu zaman noktalama işaretlerinin etkisiyle olur.
Türkçede virgülle ilgili kılavuzlardaki yalan yanlış kuralları “Oku Baban Gibi” başlığıyla Radikal Kitap’ta ele almıştım. Okurlarım bu yazıma google’dan ulaşabilirler. Bu arada virgülle ilgili çok sık yapılan bir yanlışa da değinmek istiyorum. Yan yana gelen özel adlar arasına mutlaka virgül konulmalı, yoksa o adlar birbirine karışır. Kitaplarda, gazetelerde çok rastladığım bir yanlıştır bu. Örneğin, “Orhan” adlı kişinin “Kemal”i beğendiğini yazacaksınız. “Orhan Kemal’i beğendi.” diye yazarsanız, düşündüğünüzden çok farklı bir cümle çıkar ortaya. Orhan’dan sonra konulacak virgül bu karışıklığı önler.
Noktalama imlerinden söz ederken, sözü asıl Deniz Kavukçuoğlu’nun bir yazısına getirmek istiyorum. 29.08.2012 tarihli Cumhuriyet’te “Müslüman kanı” tamlamasını kullananları eleştiriyor Kavukçuoğlu, bu eleştiriden Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da payını alıyor; “O kampta Müslüman kanı dökülsün, diye adam mı eğitiyorsunuz?” sözünü yadırgadığını söylüyor Kavukçuoğlu. Kanın dini olmaz, diyor. Böyle bakarsanız haklı gibi, ancak yazar “kan” sözcüğünün bazı eylemlerle birlikte deyimleştiğini, yani mecazi bir anlam yüklendiğini göz ardı ediyor. “Kan dökmek”, “kan akıtmak” ölümü, cinayeti, savaşı, kırımı, kıyımı anlatır, kan sözcüğünün mecazi anlamda kullanıldığı onlarca deyim vardır. Yazık ki son zamanlarda Müslümanların kanı dökülüyor, yani onlar öldürülüyor. Ölüm karşılıklı olsaydı, böyle bir ayrım doğru olmazdı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ayrıca o sözü tırnak içinde kullandığını düşünüyorum ben, Müslümanlığı kimselere bırakmayanlara karşı uygun düşen bir söz bence. Müslümanlığı dillerinden düşürmeyen AKP’lilere, “Müslüman” sözcüğünü tırnak içine alarak söylenecek daha çok söz var. Hele çocukların gelişim aşamalarını bilimsel terimler yerine, “akl-ı baliğ olunca” gibi kahvehane ağzıyla anlatan Milli Eğitim Bakanına söylenecek ne çok sözümüz var. Sürekli Kuran dersinden söz eden Milli Eğitim Bakanı’nın ağzından bir kez olsun laboratuvar sözcüğünü duydunuz mu?
Ben Kavukçuoğlu’nun yerinde olsaydım, romanda anlatılan delikanlının yaptığı gibi, Kılıçdaroğlu’nun sözünü tırnak içine alır, onu ötekilerden ayırırdım. Bu kadar kılı kırk yararsak, sola yeni bir lider kazandırmamız çok zor olur.