22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Norveç, ırkçılık, acımasızlık

Berna Bridge

Berna Bridge

Gazete Yazarı

A+ A-

Netflix’te karşıma çıkan ve iç parçalayan, gerçek bir yaşam öyküsünü anlatan film “Mrs. Chatterjee Norveç’e Karşı” bana “Yok artık bu kadar da insaniyetsizlik olamaz” dedirtince konu ne kadar gerçek, abartı var mı diye araştırdım. Araştırdığımda da ayrıntıları bilemem ama ana fikirde doğru olduğunu gördüm. “Çocukları koruma” kalkanının arkasına gizlenmiş, ırkçılık, fırsatçılık, acımasızlık, kibir ve para hırsı…

Benzerlerinin Almanya’da da Türkler tarafından yaşandığını biliyorum. Batı’da nüfus artışı azaldıkça sığınmacı, Batı’ya daha iyi bir iş, daha iyi bir maddi yaşam için göç etmiş yabancı ailelerin çocuklarına musallat bir durum. Bu çocukları ailelerinden çeşitli bahanelerle koparıp, genelde ırkçı tutumlarla, Alman, Norveçli, çocuk sahibi olamayan bazıları eşcinsel ailelere vermek…

Bu Batı ülkeleri acımasızlıkta daha ne kadar ileri gidecekler acaba? 500 yıl önce yapılmış köle ticareti ve köleciliği belki “O zamanlar yaşam çok acımasızdı, böyleydi” gibi bahanelerle bir miktar hafifletmek olası ama bugün yapılanların hiçbir bahanesi olamaz. Film kısaca çeşitli fırsatçı bahanelerle Norveç’e yeni yerleşmiş, dil bilmez, yol bilmez, genç bir Hintli çiftin biri bebek, diğeri 4-5 yaşlarında ve otistik 2 çocuğunun Norveçli görevlilerce evlerinden “kaçırılmasını” ve geri alabilmek için annenin iki yıllık bir hukuk mücadelesine girmesini anlatıyor. 

Film bu ailenin öyküsü ancak araştırınca görüyorsunuz ki bu muamele Norveç’te birçok başka yabancı aileye de yapılmış ve basında yer almış. Bazılarında bu filmdeki gibi hükümetler araya girmiş. Bu filmde de Hindistan hükümetinin devreye girdiğini görüyoruz. Buna karşın mücadele iki yıl sürüyor. “Norveç Çocuk Koruma Servisi” diye geçen “Barnevernet” isimli resmi kurum şaibeli bir şekilde bahaneler üreterek fırsat kollayarak özellikle ülkeye yeni yerleşmiş yabancı ailelerin çocuklarını ailelerinden alıp velayetlerini başka Norveçli ailelere verdiğini görüyoruz.

Daha önce Çekya hükümetinin de devreye girdiğini anlıyorum ayrıntılı araştırınca. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınan davalar var. 2019’dan bu yana 26 adet. Bu çok yüksek bir rakam. Bu kurum hızla çocukları ailelerinden ayırıyor ancak mahkemeleri kazanmak çok zor, aldıklarını hızla geri vermiyorlar, yıllarca süren bir mücadele oluyor. Film “Savcı, hakim de aralarında anlaşmış, bu resmi kurumun tarafında ve devlet tarafından her çocuk için ödenen parayı hepsi aralarında paylaşıyor” diyor. Bunu kanıtlayan bir bilgiye ulaşamadım ancak çok mantıklı görünüyor çünkü konunun defalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınması, Norveç sınırları içinde çözülememesi, uzaması, hakimlerin, savcıların bu kadar anlayışsız ve ailelere karşı olması ve konunun yıllarca uzaması böyle bir şüphe yaratıyor.

Arada olan minicik çocuklara oluyor çünkü çocuklar anne-babalarından koparılıyor, hiç tanımadıkları insanların elinde top gibi savruluyorlar. Birçoğu kötü muameleyle karşılaşıyor. Kurum özellikle kültür farklılıklarını bu kararlarda bahane olarak kullanıyor. Filmde de anne çocuğu kaşıkla değil eliyle besledi, koynunda yatırdı gibi bahaneleri görüyoruz zaten ama araştırmam bunun gerçek olduğunu doğruladı. Bu şekilde el konmuş 4000 kişi Norveç hükümetinden çocuklar devlet koruması altındayken acı çekti ve suistimale uğradı diye tazminat istemiş. 2637’si de tazminat almış.

Norveçliyle evli olan yabancılarda da bu kurum Norveçli olanın tarafını tutuyormuş. Bu da tutanaklarla belirlenmiş. Romanyalı, Polonyalı, Rus davaları da var. Genelde kurum annelerin ruhsal veya akli durumunun kötü olduğu gibi bir suçlama kullanıyormuş ki çocukları kendisinden koparılan her anne depresyona girer, taşkın davranabilir. Çocukların koruyucu aileye verilip öz annesiyle yılda dört defa görüşme hakkı olan durumlar varmış.

İki çocuk annesi ve çocukları çok seven biri olarak bu bilgileri okurken de şimdi yazarken de içimde derin bir yara oluştu, gözlerim doldu içim cız etti. Norveç’in bu ırkçı, acımasız, duyarsız tarafından adeta nefret ettim ve sanırım yaşamımda bir daha gitmeyeceğim bir yer olacak bu ülke. Küçük çocuklu Türklere de oraya yerleşmelerini önermem. Daha iyi bir hayat veya daha iyi bir kazanç için değmez. Bu öyküde de çocukların ve annenin bu kötü deneyimin ardından Hindistan’a geri döndüğünü ve Norveç gibi bir isteklerinin kalmadığını görüyoruz.

Film Rudyard Kipling’in inanılmaz bir cümlesiyle başlıyor: “Tanrı her yerde olamadı, onun için anneleri yarattı”… Ben de yazımı böyle bitirmek istedim…