09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 13°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

O halde masadan kalkın -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Loğoğlu’nun AB’nin tüm kurumlarına yazdığı mektuptan bir özet, can alıcı noktalar ve sonuç:

“Daha önceki konuşmalarında, “demokrasi amaç değil araçtır” diye tanımlayıp, trene benzeten ve istediği durağa geldiğinde ineceğini ifade eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türk demokrasisinin bel kemiğini kırmak amacıyla, son olarak yeni bir hamleyle daha karşımıza çıkmıştır. Bu son hamle, gerçek demokrasinin vazgeçilmezi olan güçler ayrılığı ve kontrol mekanizmaları prensiplerine karşı yapılmış doğrudan bir saldırıdır. Başbakan Erdoğan, “Bu kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya, işte o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor,” diyerek demokrasi anlayışını ortaya koymuştur. Bu son çıkış, demokrasiye yapılmış bir hakaret ve saygısızlıktır. Bu düşünce yapısına sahip bir politikacının demokratik bir rejimde yeri olmamalıdır. Öte yandan, Başbakan’ın, demokrasi karşıtı bu son atılımı, AKP’nin Türk parlamenter sistemini, yasama ve yargı organlarının kontrolü olmaksızın, tüm güçlerin tek bir kişinin elinde toplanmasını öngören başkanlık sistemine dönüştürme hedef ve gayretleriyle de örtüşmektedir.”

Son derece doğru düşünceler. Keşke kavil uygulamaya uysa dememek elde değil.

“Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin tarihsel geçmişine bir bakalım: Eski Roma’nın ünlü devlet adamlarından Çiçero, “Hepimiz özgür olmak için yasaların hizmetkarı olmalıyız” demişti.

ABD’nin kuruluşu sırasında ünlü düşünür Thomas Paine: “Özgür ülkelerde hukuk kral olmalıdır” diyordu. ABD’nin ilk Başkanlarından John Adams da “İnsanların değil, yasaların hükümetinden” söz ediyordu.

Uluslararası Barolar Birliği’nin 2009 yılında aldığı bir kararda: “Bağımsız ve tarafsız bir yargı, masumiyet karinesi, gereksiz gecikmeye uğramayan adil bir yargı, mantıklı ve ölçülü bir cezalandırma gereklidir. Keyfi gözaltılar, gizli duruşmalar, yargısız sınırsız tutuklamalar, zalim ve küçültücü muameleler ve cezalandırmalar, seçim süreçlerinde yıldırma ve yolsuzluk yapılması kabul edilemez” deniliyordu.

Alman Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliği önerilerinin içeriğini de denetlemeye yetkilidir. Fertlerin yalnız yasalarla değil, bazı koşullarla hükümetin icraatlarıyla ilgili şikâyetlerini de ele alma yetkisine sahiptir.

Danimarka Ombudsmanı, bireylerin şikâyetlerini incelerken idarenin aldığı kararın hukuka, antlaşmalara, uygunluğunun yanı sıra “akla ve sağduyuya” uygun olup olmadığını da araştırma yetkisine sahiptir.

Çağdaş dünyada geçerli düşünceler bunlar. Türkiye’de hukukun üstünlüğünün vazgeçilmez bir unsuru olan “kuvvetler ayrılığının” tartışmaya açılması bile sadece bir vahim hata değil, hazindir. Uluslararası “Dünya Adalet Projesi (World Justice Project), hukukun üstünlüğü konusunda 97 ülkeyi araştırarak bir sıralama yapmış. Türkiye’nin yeri şöyle:

Hükümetin Yetkilerinin Sınırlı Olmasında: 68’nci,

Düzen ve güvenliği sağlanmasında: 70’inci,

Temel Hakların korunmasında: 76’ıncı,

Hükümetin şeffaflığında: 57’inci,

Sivil yargıda: 44’üncü,

Ceza Yargısında: 71’inci.

Bu tablo ortadayken fazla söze gerek var mı?

Peki CHP tüm bunlara rağmen, bile, bile o masada niye halen oturur? Sayın Genel Başkan Yardımcısı?

Dış dünyaya yakınarak nereye varacaksınız?

Lütfen söyler misiniz?

O zaman MHP’den ne farkınız kalıyor ki?