O tokadı atanın elleri dert görmesin
Savaşın estetize edilmesi uzun bir tartışma konusu. Yirminci yüzyıl boyunca edebiyat ve sinema bu işe fazlası ile hizmet etti. Bugün de özellikle geçmişin savaşlarını anlatırken sinemacılarının aynı yöntemlere -ama çok daha abartılı şekilde- başvurduklarını görüyoruz. Sadece savaşın doğasında içerdiği şiddet değil, savaşanlar, giysiler, ritüeller ve mekanlar… Hemen her şey bugünün “güzellikleri” içinde sunuluyor.
Mevcut, hali hazırda devam eden savaşlar için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Şüphesiz söyleriz. Eskiden de öyleydi, bugün de öyledir. Düşmanın şeytanlaştırılması, canavarlaştırılması en eski psikolojik savaş yöntemi. Bu yöntemin diğer ayağını kendi askerlerinizi daha temiz, daha erdemli varlıklar olarak göstermek. Hele işin içine bir de ideal, ülkü ekleyebilirseniz iş moral savaş düzeyine çıkabiliyor.
Neden bu bahsi açtığımızı anlamışsınızdır. Türkiye’de kökleri çok derinlere uzanan bir Siyonist propaganda var. Basındaki etki alanının genişliğine her gün şahit oluyorsunuz. Siyasette nerelere kadar uzanabileceğini ise Meral Akşener’in İyi Parti Grup toplantısında yaptığı konuşmadan anladık. İsrail bombaları Gazze’de her 15 dakikada bir çocuk öldürürken Bayan Akşener, “Hamas’ı da kınıyoruz” minvalinde laflar etti ve böylelikle İsrail devletinin resmi tezlerini TBMM’ye taşımış oldu!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği yanıt, sadece basındaki Siyonist propagandanın borazanlarını değil, anladığım kadarı ile ortalıkta “Reisçi” gezinen bazı tipleri bile şoke etti. Öyle ya, önlerine tıkınacakları “sinileri” koyan belediye başkanlarını yıkayıp yağlamakla meşgulken, böylesi sorular hiç de akıllarına gelmemişti!
“Hamas” dedi Erdoğan, üzerine bastıra bastıra “vatanını savunan bir mücahitler grubudur”.
Erdoğan’ın sözleri çok önemli. Neden? Çünkü Siyonist propagandanın tam kalbini hedef alıyor. Haçlı ve Siyonist propaganda makinelerine göre emperyalist işgale direnen herkes aslında insanlıktan çıkmış bir teröristtir. Gazeteleri bunu yazar, TV’leri bunu gösterir, romanları filmleri tiyatroları bunu anlatır. Bu yeni bir şey değil, üç yüz yıldır böyledir. Anlatıya göre, emperyalizme taş atan bir çocuk bile aslında insanlıktan çıkmış bir canidir. Üstelik o çocuğun Müslüman olmasına gerek de yoktur. Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da hatta misal Paris’in Stockholm’ün bir mahallesinde bile emperyalizme direnmek “vahşi” damgası yemek için yeterlidir.
Batılı liderler ve ana akım medya kuruluşları Hamas’ı bir terör şebekesi gibi göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Oysa önümüzde başka bazı gerçekler var. Hamas’ın Filistin’de seçilmiş bir irade olması, sivil örgütlenmesi, askeri harekat tarzı, esirlere muamelesi tüm o söylenceyi çürütüyor. Geriye sadece “barbar Müslümanlar masalı” kalıyor.
Konuyu savaş estetiği ile açmamın sebebi de buydu. Kimileri Netflix dizilerinde rastladığı türde yakışıklı, “gusto sahibi” savaşçılar istiyor! Savaşın böyle bir şey olmadığını, savaşçıların da öyle tipler olamayacağını anlamamak için ileri düzeyde ahmak olmak lazım.
Daha aklı başında kimileri ise vatan savaşçısı deyince bizim Yörük Ali Efe gibi, Demirci Efe gibi karakterler bekliyor. Bu da başka tür bir romantiklik. Her ulus kendi kahramanlarını kendi evlatları ve kültürü arasından çıkarır. Filistin de kendi evlatları arasından kendi efelerini çıkarıyor. Nasıl giyindiklerinin, ne yiyip içtiklerinin bir önemi yok, önemli olan vatanları için mücadele etmeleri ve davranışları ile bu ahlaki üstünlüğü koruyabilmeleri.
Demek ki neymiş? Hamas, Filistin’in Kuvayı Milliyesidir demek hiç de anormal bir şey değilmiş. Basının ve siyasetin Siyonist aparatları 70’li 80’li yıllarda da Filistin Kurtuluş Örgütü’ne terörist diyordu. Ama onların demesi ile olmuyor işte, FKÖ tarihe onurlu bir kurtuluş hareketi olarak geçti. Bugün de o bayrağı taşıyan Hamas için durum aynıdır.
Biz sadece gazetecilik görevimizi yapıp hakkı teslim ediyoruz, etkimiz belirlidir. Ama bir devlet başkanının bu gerçeği açıkça haykırması Batı’nın suratına indirilmiş yeni bir “one minute” tokadıdır. O tokadı atanın elleri dert görmesin.