Obama Doktrini iflas etmiştir
ABD, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana girdiği hiçbir açık savaşı kazanamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın dönüm noktası da, Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’na karşı kazandığı zaferdir. ABD, ya Güneydoğu Asya’da olduğu gibi açıkça savaş alanında yenilmiş, ya da savaşla elde etmeyi planladığı hedeflerin çok uzağında kalmıştır. Çünkü yakmak, yıkmak, öldürmek, kendiliğinden sonuç getirmez. “Başarı”, savaş sonrasında zoraki de olsa kabullenilen, dolayısıyla sürdürülebilir olan bir sistemin oluşturulmasını gerektirir.
AMERİKA’NIN YENİ GÜVENLİK STRATEJİSİ
Obama Doktrini, ABD’nin Afganistan ve Irak’taki askeri başarısızlıkları ile küresel iktisadi bunalımın bileşik etkisinin ürünüdür. Obama döneminde 2010 Mayıs’ında hazırlanan ilk güvenlik strateji belgesi, Amerika’nın gerileyişini frenleme ve küresel egemenliğini genişletmek için yeni olanaklar yaratma amacını gütmekteydi. Yeni stratejinin iki ayağından biri, Amerika’nın askeri konuşlanmasının ağırlık merkezini Pasifik’e kaydırmak; diğeri de, başka güçleri kendi hedefleri doğrultusunda savaşa sürmekti. Taşeron güçlerle yürütülecek harekâtların başarı ve denetimi için Amerikan Özel Kuvvetleri devreye sokulacaktı. ABD’nin 2015 yılında hazırlanan yeni strateji belgesi, ilk belgenin Avrasya’nın yükselişini yansıtan somut olgular karşısında uyarlanmış halidir.
ÇİN’İN KARŞI HAMLESİ
Amerika’nın askeri konuşlanmasındaki değişikliğin hedefinde Çin Halk Cumhuriyeti bulunmaktadır. Bu hamle karşısında Çin de, yeni bir güvenlik stratejisi geliştirdi. Pasifik’te füze erişim rekabetinde kendisine önemli üstünlükler sağlayan bir atılım gerçekleştirdi. Ama belki daha da önemlisi, Çin açısından “vatan savunması” ihtiyacını öne çıkaran bu süreç, yeni siyasal gelişmelere yol açtı. Çin’de Mao’nun mirasını yeniden canlandırma hareketinde vatan savunması gereksiniminin oynadığı tetikleyici rol yadsınamaz. Çin, “düşük profil” yaklaşımını terk ederek, uluslararası düzlemde daha etkin bir rol üstlenmeye başladı.
GÜÇLÜ “ORKESTRA ŞEFİ” İHTİYACI
Taşeron güçlerle savaş stratejisi, güçlü bir “orkestra şefi”ni gerektirir. Yeni güvenlik kavramı, Amerika’nın tam da bu gücünü yitirmekte olduğu dönemin ürünüdür. Bugün Amerika’nın söz geçirebildiği kuvvetlerin gücü yetmemekte, gücü yetecek olanlara da Amerika söz geçirememektedir. ABD’nin güçsüzleşmesi ile Avrasya’da milli uyanış ve direnişin güçlenmesi, aynı madalyonun iki yüzüdür. Günümüzde Ön Asya’da yükselen ve bütün ülkeleri etkileyen güç, emperyalizme karşı direniştir.
İKİ CEPHE İÇİN DE “SORUNLU” ÜLKE
Bölgemizdeki saflaşmada Türkiye, her iki cephe açısından da “sorunlu” ülkedir. Türkiye, PKK’ya ve Gülen Örgütü’ne karşı yürütülen mücadeleyle, emperyalizm açısından “hizadan çıkmıştır”. Bu hizadan çıkış, yalnızca ABD’nin piyon ve araçlarına ağır darbeler indirmekle kalmamakta, aynı zamanda milletin uyanış ve direnişinin önünü açmaktadır. Öte yandan, AKP iktidarının bugüne kadar izlemiş olduğu siyasetler, bölge ülkeleriyle birleşmenin önüne engeller çıkarmakta ve ABD’ye manevra alanı sağlamaktadır.
ARTIK DEVRİM SAVAŞI ÖNLEYEBİLİR
Ancak Türkiye’nin devleti ve milletiyle topyekûn birliği ve bölge ülkeleri arasında emperyalizme ve teröre karşı birliktelik rüzgarları her geçen gün daha da güçlü esmektedir. Bu rüzgar, kendisine karşı duranları altedecek bir güce ulaşmaktadır. Bu süreçte, ABD, çıkış arayan, ama aradığı çıkışı bulamayan güç konumuna düşmüştür. Obama Doktrini iflas etmiştir. Ama bu iflas, emperyalizm açısından daha elverişli seçeneklerin varolduğu anlamına gelmemektedir. ABD içinde giderek derinleşen çatlaklar da, ABD ile İsrail arasında bir türlü giderilemeyen ayrışmalar da, bu durumun bir sonucudur.
Bugün dünyadaki güçler dengesi, Amerika’yı yeni maceralara girmekten caydırmayı, diğer bir deyişle “devrimin savaşı önlemesini” olanaklı kılmaktadır. Ülkemizin emperyalizmin hizasından çıkmakla kalmayıp, bölge ülkeleri ve Avrasya’yla hizaya girmesi, bu açıdan yaşamsal bir önem taşımaktadır.