23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Oblomov Nasıl Doğdu ?

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

“Şu gücü sınırsız ‘ileri’ sözcüğünü Rus ruhunun dilinde söyleyebilecek adam nerede? Yüzyıllar yüzyılları izliyor ve yarım milyon tembel, mıymıntı insan büyük bir uyuşukluk içinde pinekleyip duruyor; Rusya’da şu gücü sınırsız sözcüğü ağızlayabilecek adam pek ender çıkıyor”

Gogol

“Dört bir yanım Asya, gözlerime inanamıyorum. Atmış bin kişi yemek içmekten, üremekten başka bir şey düşünmüyor; yaşamla başka hiçbir ilişkileri yok. Burada ne bir yurtsever var, ne iş adamı, ne şair ne de doğru dürüst ekmekçi”

Çehov

Kendisine hayat veren yazarlar ile özdeşleşmiş, bazen yazarın önüne dahi geçen roman kahramanları vardır. İnsanlar yüzyıllar sonra bu roman kahramanlarından tarihin belli bir zaman diliminde ve mekânında gerçekten yaşamışlar gibi bahseder. Kurgu karakteri, damarlarında kan dolaşan, canlı bedene sahip kişi olarak zihnimizde canlanır. Şüphesiz Oblomov da bu ölümsüz roman kahramanlarının başında gelir. Gonçarov, Oblomov karakterini Rusya’nın tarihinin bir dönemindeki, belli bir sosyal sınıfın temsilcisi olarak yaratmıştı. Oblomov, Asyalı motiflerle süslü robdöşambrı ile işlenip sürülmeyen toprakları üzerinde hareketsizce oturan durağan, çürümüş feodalizmi simgeler. Gonçarov bu eserini 1859 yılında kaleme almıştı, 1861 yılında ise serflik kaldırılmıştı. Serfliğin kaldırılmasından sonra bile Oblomov karakterinin temsil ettiği insan tipi Rusya’da canlı şekilde gerek edebiyatın gerekse siyasetin merkezinde yer aldı.

Oblomov Nasıl Doğdu ? - Resim : 1

‘HAYIRLI BİR HATA’

Gonçarov’un "Hayırlı Bir Hata" öyküsünü okuduğumuz zaman Oblomov'u düşünmemek imkansız. Gonçarov bu öyküyü 1839 yılında kaleme almıştır. Öyküdeki Yegor Petroviç karakteri birçok açıdan Oblomov’un ön hazırlığı gibidir. İnsanı şaşırtan nokta, Gonçarov’un zihninde yirmi yıl boyunca Oblomov karakterini adım adım nasıl yarattığını fark etmemizdir.

Gonçarov, Gogol’un çağdaşıdır. Gogol dönemi edebiyatında ele alınan konuların başında malikanelerinde miskin ve amaçsızca oturan toprak soyluların eleştirilmesi gelmekteydi. Gogol "Ölü Canlar" (1842) eserindeki Çiçikov karakteriyle, Gonçarov ise Oblomov ile ölümsüz anti kahramanlara hayat vermişti. Böylesi ölümsüz karakterlerin yaratılmasındaki çıkış noktası ise her iki yazarın da feodal ilişkilerin neden olduğu bozuk, yozlaşmış toplumsal hayattan, özellikle sosyete hayatından tiksinmeleridir.

"Hayırlı Bir Hata" öyküsü de "Oblomov" romanındaki gibi karanlık bir sahneyle açılır. "Oblomov" romanı, panjurları kapalı, gün ışığının güçlükle içeri girdiği bir apartman dairesinde yatağında uyanmakta olan Oblomov’un esnemeleriyle başlar. "Hayırlı Bir Hata" öyküsü bir kış günü şafak vaktinin karanlığında, her odasında insanların horuldayarak uyuduğu sırada Yegor Petroviç’in sevgilisi Yelena’yı evde aradığı sahneyle açılır. Karanlık her iki eserde de Rusya’nın üzerine çökmüş tembelliği ve uyuşukluğu simgeler; insanlar uyurken bile iticidir, yatağı delen yayların ucunu sırtınızda hissedersiniz. İnsanlar uyanır uyanmaz yemek masasına otururlar, aralarında hiçbir anlam bağlantısı olmayan şeylerden söz ederler:“her şey sakin, sessiz; hiç kimse kıpırdamıyor; sohbetlerinde kelimeler sanki kerpetenle sökülür gibi; daldan dala atlıyor ve sabit, tek bir konuda hiç durmuyor”. Yemekler yenir sonra tekrar biraz daha şekerleme yapılır. Bütün gece süren baloları saymazsak yemek, uzun kış günlerinde soylu insanların yaptığı en önemli sosyal etkinliktir. Gonçarov’un “kış gelince hayatımızın önemli, kimileri için en önemli anları karanlıkta yaşanır. Yemektir bu” sözlerinin doğruluğunu Gogol eserlerindeki uzun ve eşsiz sofra betimlemelerinde gözlemleyebilirsiniz. "Ölü Canlar"daki Sabakeviç’in sofrası bir anlamda 19. yüzyıl Rus mutfağının canlı tarihidir. Rus soylusunun müzeleri sofralarıdır, yemekler birer başyapıt gibi sergilenir.

Loş yemek sofraları, yarı uykulu sahnenin önünde Petroviç ile Yelena’nın aşkları okura anlatılır. Petroviç, “ünlü Aduyev soyundan geliyordu...köylerinde üç bin can (serf) yaşıyordu, koca adayı olarak nitelikleri gayet tatmin ediciydi... Kızı ateşli biçimde, hayalci yüreğinin bütün gücüyle seviyordu.. aşksız ilişkilerde yorgun düşmüş, ihanetlerle katılaşmış yüreğinin başarısız arayışlarından sonra” gençliğinin son kavşağında, daha on sekizini girmemiş Yelena’ya tutulmuştur. Petroviç, hayalci, toplumsal ilişkilerin gerçekliğini göremeyecek kadar kör olmasıyla Oblomov’un özelliklerini gösterir. Diğer yandan Petroviç,

Avrupa’da yıllarca dolaştıktan sonra ülkesine gelip boşa geçen hayatının son günlerine soylu bir anlam vermek için genç bir kızın tazeliğine ve yaşam enerjisine sahip olmak ister, bir anlamda Turgenyev’in "Asilzade Yuvası" (1859) romanındaki Lavretski karakterini öncüller.

KADININ 'FETHEDİLMESİ' VE SEVGİNİN YOZLAŞMASI

Puşkin'in "Yevgeni Onegin"indeki Tatyana’nın sevgisini "ele geçirme" mücadelesiyle başlayan Rus edebiyatında kadının "fethedilen" bir varlık olma durumu Gonçarov’un bu öyküsünde de işlenir. İyi eğitim almış, birçok yabancı dil bilen, yılın yarısını Avrupa’nın büyüleyici, ışıklı kentlerinde geçiren bu zengin soylular, hayatta kendilerini adayacakları yüce bir amaç bulamazlar. Tarımın modernleştirilmesinden, köylülerin özgürlüğe kavuşmasından, anayasal özgürlüklerden dem vursalar da soylu ailelerin yemek masalarında, balolarda onları heyecanlandıran tek şey güzel ve soylu genç kadınlardır. Dile getirdikleri hiçbir fikri, hissettikleri hiçbir duyguyu eyleme dönüştürmeyen bu kibar soylular sadece kadınları fethetmek için harekete geçerler. Bu bayağı hedeflerini romantize ederek gerçek bir aşkın peşinden koştuklarını kendilerini de inandırırlar. Ne var ki o uğruna ölünesi kadının beli sıkıca sarıldığında gerçek trajedi başlar. Rudin, Natalya’ya “elbette yazgımıza boğun eğeceğiz. Başka ne yapabiliriz ki!” diyerek arkasını dönüp gider. Oblomov’u yatağından sadece Olga’ya olan aşkı çıkarır ne var ki Oblomov yatağının konforunu aşkın zorluklarına tercih eder. Aşkın coşkun selleri bile bu insanların çölleşmiş ruhlarında serap gibi görünüp kaybolur.

Toplumda kadının bu konumu salondaki etrüsk vazosundan, helenistik heykelden farksızdır; karanlık, sessiz ve miskin hayatı güzelleştiren herhangi bir nesnedir o. Kuşkusuz kadına dayatılan sosyal konum, daha gençlik dönemlerinde kadınların en saf ve temiz duygularının bozulmasına neden olur. Yelena, Petroviç’i sevmesine rağmen "ona teslim" olmamak için gardını alır. Soğuk, duygusuz şekilde mesafe koyar, onu aşağılar. Yelena neden böyle yaptığını kendisi de bilmemektedir. Genç kızların duyguları annelerinin bakışlarındaki, tavırlarındaki jest ve mimiklerle yozlaşır: “Güçlü bir maneviyatı, eğitimi, bir aklı olan kız o; yüreği temiz ve asil; Yegor Petroviç’e karşı birer silah olan davranışları da yetiştirilmesinden kaynaklanıyordu...çocukken, annesinin kendi sevgili eşine tıpkı bütün insanların birbirine baktığı gibi baktığını fark etmişti, ama delikanlılara başka bir türlü bakıyordu. Böylece Yelena’da iki farklı tür bakış olduğu anlayışı doğdu”. Genç kızları yozlaştıran sosyete hayatının eleştirisini Gogol’un "Ölü Canlar"

romanında da gözlemleriz: “Enstitü eğitimi böyle yapıyor kızları. Masumluk dedikleri bu işte!.. Annesi öğretmiştir ona böyle sürünmeyi. Bilirsiniz, o da yosmanın tekidir, ama kızı onu geçti”. Yelena’nın heykel gibi donuk davranışlarından sonra Petroviç, Yelena’yı "koketlik" ile suçlar. Aristokrasinin üst tabakasında soylu aşklar kutsanıp şiirsel sözlerle karşılıklı yeminler edilirken; kadınlar "koket" davranışlarıyla erkekler züppelikleriyle kutsal olan her şeyi bayağılaştırır, insani hiçbir değer hayatta kalamaz.

Uçsuz bucaksız, sessiz ve karanlık Rusya’nın topraklarında yozlaşma ve çürüme kalıtsal bir hastalık gibi kuşaktan kuşağa geçer. Yelena, annesinin bakışlarını, Çiçikov babasının cimriliğini, Oblomov ailesinin uyuşukluğunu alır. Hayat döngüsel şekilde ilerler. Günler günleri, nesiller nesilleri tekrarlar, adeta hayat ilerlemeyen bir çemberdir. Bu kısır çemberi kıracak ise eyleme geçmek, hayata müdahale etmek, karanlık salonları aydınlatacak yüce fikirlerdir.1870'lerin Narodnik hareketiyle bu fikirler, taşan ırmaklar gibi bütün Rusya'nın üzerindeki ölü toprağını süpürecektir. Tolstoy’un "Anna Karanina" romanında betimlediği, Levin’in Kiti’ye olan gerçek sevgisi, böyle bir yenilenmeyle hayat bulur.