22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ödüller üzerine

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

Doğu-Batı ilişkilerindeki eşitsizliğin bir sebebi de Batının standartları ve normları belirleme tekelini elinde tutması. Batılılar, yaşamın her alanında kendi prensiplerini evrensel doğ-rularmış gibi kabul ettirmeyi başarıyorlar.

Batılı kurumların dağıttığı fonlar, burslar ve ödüllerin temel işlevi de bu tekelin sürdürülebilirliğini sağlamak. Bu araçlar, kültürde, sanatta, akademide Batı egemenliğinin pekiştirilmesine hizmet ediyorlar.

Nobel’de, Cannes’da, Altın Ayı’da Pulitzer’de Goncourt’ta yapılan, “Batının diline, Batının kültürüne ve Batının beklentisine” uygun olanın onaylanmasından başka bir şey değil.  Böylelikle, “bakın normların tek adresi biziz” denilerek, hegemonya yeniden üretilmiş oluyor.

Zihnimizin fonlar ve ödüller yolu ile şekillendirilmesi kültür sanat alanı ile sınırlı değil. Batı, aynı enstrümanları kullanarak bilimsel araştırmaların yönelimini de belirliyor. Ve bu yönelim iddia edildiği gibi insanlığın yüksek ideallerine değil, Batının çıkarlarına doğru oluyor.

Araştırma fonları, vakıf bursları ve çoğu zaman da ödüller, bu yönelimlere göre şekilleniyor. Batının ihtiyaçlarına göre her dönem bazı kavramlar/alanlar öne çıkıyor. Bu kavramlar, paranın ve iltifatın akışında kilit rol oynuyor. Misal, şu sıralar en kolay destek bulan projeler, insan-karşıtı bağlamda gelişenler. Teknik veya felsefi anlamda trans-humanizme, meta-evren algısına, yabancılaşmaya, LGBT ideolojisine hizmet edenler…

Bilimsel araştırma fonlarının dağıtımındaki en büyük sorunlardan biri de Batılı büyük şirketlerin manipülasyonları. Şirketler, akademiyi ürün geliştirme çalışmaları için istismar ediyor. Özellikle Batılı olmayan ülkelere yönelik faaliyetler için hiç bir etik kurala ihtiyaç duyulmuyor.

İYİMSERLİK

Sadede gelelim. Eğer bir ülke tam bağımsız olmak istiyorsa, sadece paraya ve silaha sahip olması yetmiyor, zikrettiğimiz hegemonya araçlarının etkisinden de kurtulması gerekiyor. Türkiye’nin bu alandaki en anlamlı girişimi İlim Yayma Vakfı’nın düzenlediği İlim Yayma Ödülleri. Sosyal bilimler ve fen bilimleri alanında çalışan Türk bilim insanlarına verilen ödülün bu yıl üçüncüsü düzenleniyor.

Ödülün tanıtım toplantısında Vakıf Başkanı Bilal Erdoğan’ı dinleme imkanımız oldu. Erdoğan, ödül sürecini çok titiz tasarladıklarını ve önümüzdeki yıllarda ödülü uluslararası hale getirmek istediklerini söyledi.

Konuşmasındaki küçük bir detay çok dikkatimi çekti. Bilal Erdoğan, “Modern kapitalizmin iki yüz yıllık bir geçmişi var. Oysa bir ilacın istenmeyen yan etkilerini görmek için bile 30-40 yıl gerekiyor.” diyerek “Batı medeniyetine alternatif üretmek” konusundaki iyimserliğini ortaya koydu.

Devrimciliğin önemli bir koşulu iyimserliktir. İlim Yayma Ödülleri’ndeki mütevazı adımların büyük hedeflere varacağını kestirmek güç değil.

AZERBAYCAN’DAKİ

BÜYÜK TEHLİKE

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan seyahatine katılan gazetecilerden Hasan Öztürk’ün yazısındaki bir detay ilgimi çekti. Öztürk, Haber 7’deki yazısında Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin “yetkin olmayan bürokratlar” sebebi ile riske girebileceğini söylüyor ve hemen ardından Azerbaycan’da FETÖ tehdidin hala aktif olduğunu söylüyordu.

Hasan Öztürk, Bakü’yü çok iyi bilen bir gazeteci. Bunun için söyledikleri kafama takıldı, endişelendim. Bakü’deki ve Türkiye’deki Azerbaycanlı kaynaklarımı aradım. Anlattıkları şeyler gerçekten vahim. Bakü’de açıkça FETÖ unsuru olarak bilinen bazı kimseler hala etkinmiş.  Bakü’deki  kaynağıma, “Azerbaycan neden bunlara müdahale etmiyor” diye sorduğumda, “sorun Azerbaycan hükümetinde mi sanıyorsun” diye yanıt verdi! Şimdilik bu kadarını aktaralım.

TEKNE

Libya Tobruk’tan İtalya’ya kaçak göçmen taşıyan bir balıkçı teknesi Yunanistan açıklarında alabora olarak battı. İç savaşın pençesindeki ülkelerinden kaçmaya çalışan yüzlerce insan hayatını kaybetti. Aralarında çok sayıda kadın ve çocuk da var.

Bu insanlar, Avrupa’ya geçebilmek için insan kaçakçılarına kişi başı 4-5 bin Avro para ödüyorlar.  Son batan teknede 750 kişi varmış. Yani bu alçaklar, insanlardan 3 milyon Avro para alıp onları en çok 15 bin Avro değerinde bir “yüzen tabutla” ölüme göndermişler!

Libya’yı bu hale getirenlere de çaresiz insanları böyle ölüme sürükleyenlere de lanet olsun.