Oğul bu haber nasıl haber…
Türkiye bin yılın felaketini yaşıyor. Bugüne dek görülmemiş yıkıcılıkta iki deprem… Hem de aynı gün içinde, sadece 9 saat arayla aynı bölgeyi vurdu.
Yıkımın boyutları çok yüksek. Deprem, 13 milyon insanın yaşadığı, 10 il, onlarca ilçe ve sayısız köyü etkiledi. Danimarka ve Hollanda’nın toplam yüzölçümünden daha büyük bir alandan söz ediyoruz. Üstelik burası dağlık ve zorlu bir coğrafya. Yerleşim yerleri birbirine köprülerle, viyadüklerle, tünellerle bağlanıyor. Mevsim koşulları ise hiç olmadığı kadar zor. Yerleşim yerlerinde sıcaklık eksi 10 dereceye kadar düşüyor, kar ve tipi tüm çalışmaları olumsuz etkiliyor. Devletin imkan ve kabiliyetleri ne kadar büyük olursa olsun bu tablonun kolayca üstesinden gelmek mümkün olmuyor.
Tüm büyük afetler hepimizde kontrol edilmesi zor bir isyan duygusu oluşturuyor. Binlerce insanın enkaz altında yardım beklediğini biliyoruz. Hiçbir şey yapamadan beklemek zorunda olmak sinirlerimizi mahvediyor. Masum insanların bir anda yok olup gitmesini ve doğa karşısındaki çaresizliğimizi hazmedemiyoruz. Hiçbir yetersizlik, hiçbir mazeret bize inandırıcı gelmiyor. Çünkü çok büyük bir acıyı tam ciğerimizde hissediyoruz.
Oysa daha ilk saatlerden itibaren sahada çalışan on binlerce insan var. Bir tek can olsun kurtarabilmek için hayatlarını ortaya koyuyorlar. Bırakın insanları, kedinin köpeğin bile kurtuluşu için kendilerini paralıyorlar. Sadece bu insanların azmine ve inancına duyduğumuz saygı için bile fayda getirmeyen sözden kaçınmamız, dilimizi ısırıp susmayı bilmemiz gerekiyor.
Sosyal medya türlü çeşitli provokatörlerden geçilmiyor. Yalan bilgi, çarpıtılmış bilgi veya tahrik edici kuru sloganlar birbirine karışıyor. Maksat birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bir anda aramıza fitne sokmak. Halbuki ne enkaz altında kalanların, evsiz kalanların siyasi görüşünün bir önemi var ne de kurtarmaya gidenlerin. Böyle bir zamanda hepimiz, her şeyden önce insanız ve aynı milletin mensuplarıyız.
Bu tip büyük afetlerle baş etmenin tek yolu devlet aygıtına sahip olmak. Bunun dışındaki her tür yorum safsatadır. Allah’a şükür güçlü bir devletimiz, kahraman kamu çalışanlarımız, askerimiz, polisimiz var. Daha önemlisi onları bağrından çıkaran, arkasında duran milletimiz var. Hataları eleştirmek, yanlışa yanlış demek, doğruyu göstermek hepimizin boynunun borcu. Ama bozgunculuk, fırsatı ganimet bilerek devlet düşmanlığı, asker düşmanlığı yapmak bambaşka niyetlere hizmet ediyor.
Bu can pazarının ortasında, felaketin üzerinden daha bir gün geçmeden siyaset konuşmaya kalkmak ise tek kelime ile vicdansızlık. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, böylesi bir felaketten sonra bir insanın aklına ilk olarak siyasi çekişmeler geliyorsa oturup kendini bir sorgulaması gerekiyor.
Büyük felaketler, milletler için büyük dersler barındırır. En önemlisi de kardeş olduğumuzu, bir olduğumuzu, ele ele vermemiz gerektiğini hatırlatmalarıdır. Aynı toprağın çiçekleri, aynı ananın evlatlarıyız. Bugün bizler bir göçük altında değilsek sadece bahtlı olduğumuz içindir. Dolayısı ile felakete uğrayan kardeşlerimizle aramızda hiçbir fark yok. Bu felaket bizler açısından insanlığımızı ve kardeşliğimizi hatırlamak için bir fırsattır. Yurttaş sorumluluğu ile atacağımız her adım, ülkemizin bu enkazın altından kalkmasına, çocuklarımızın daha güzel bir geleceğe uyanmasına hizmet eder.
***
Malatya’da şöyle okurduk:
Oğul bu haber nasıl haber
Sinemden gahdı bahar
Biyanım guş gurt yemiş
Biyanım gara haber
Allah gidenlerin cümlesine rahmet eylesin, kalanlara, enkaz altındakilere dayanma gücü versin.