Ohannes ile Akyiğit savaşının bugünü
Osmanlı’da iktisat biliminin ortaya çıkışına ve cepheleşmesine ilişkin ilk sınıflandırmayı Yusuf Akçura yaptı denebilir. Vaziyetimiz ve Vazifelerimizden Birisi başlıklı makalesinde herkesi yerli yerine koymuştu. Daha sonraki tarihlerde Hilmi Ziya Ülken’in, Tevfik Çavdar’ın, Cihan Dura gibi yazarların yazıları aynı bilgi çizgisini izleyince sınıflandırma pekişip yerleşti.
*
19. yüzyılın ikinci yarısında “ilmi servet” ya da “ilmi iktisat”ı Osmanlı okullarında öğreten Sakızlı Ohannes ve Portakal Mikail paşalar, İngiltere’nin Manchester Okulu’ndan çıkma serbestiyet, açık pazar, liberallik için “çağın tek ve kaçınılmaz yolu” demişlerdi. Aynı, bizim yaşadığımız küresel sömürgecilik çağında küreselcilerin dediği gibi… Sakızlı Ohannes Mektebi Mülkiye’de verdiği derslerle yeni kuşakların zihin yapısını ve bürokrasideki görevleriyle devletin temel tercihlerini etkilemiş, kısacası Osmanlı’nın sömürgeleşme sürecini “bilimsel”leştirmişti.
Bu yanlış yola karşı devlet ricali içinden ilk itiraz eden Cevdet Paşa idi. İktisatçılar içinden ise, zamanın deyişiyle “hürriyetperver iktisat mesleği”nin yani liberalliğin mutlak bilim olmayıp farklı görüşlerden yalnızca biri olduğunu ilan eden ilk kişi Akyiğitzade Musa Bey olmuştu. Akçura, yaptığı sınıflandırmaya kendisini dahil etmemişse de, biz bu tarafın listesine Yusuf Akçura’nın kendisini de dahil etmeliyiz. Elbette Ziya Gökalp’i de…
*
Ohannes gibi Musa Akyiğitzade de hem Mektebi Mülkiye ve Mektebi Harbiye’de iktisat dersleri vermiş, hem Galata ve Sirkeci gümrük idareleri de içinde olmak üzere bürokraside görev yapmıştı. Ama çok şaşırtıcı olmasa gerek, akademideki varlığı Sakızlı Ohannes gibi iktisat zihniyetine kelepçe gibi geçecek kapsamda ve çeyrek yüzyıl değil, aksine pek kısa sürmüştü. Devletteki görevlerinden çıkarılmış, çıkardığı gazeteler kapatılmış, İstanbul’dan uzaklaştırılmıştı. Akçura’nın zarif deyişiyle “pek mütevazi bir hayatla henüz yaşayan” Akyiğitzade, belli ki zor durumlara düşmüş. 6 Eylül 1923’te yaşama veda ettiğinde, 1865 doğumlu olduğuna göre, henüz 60 yaşına varmamıştı.
*
“Barbarlıktan kurtulup uygarlığa, ilkellikten kurtulup asriliğe varmak için ülkenizi açık pazara çevirin” diyen sömürge iktisatçılarıyla “uygarlık da asrilik de kendi dinamiklerini bağımsızca besleyip yükseltmekten geçer” diyen bağımsızlık iktisatçıları, 125 yıl önce böyle karşı karşıya gelmişlerdi.
Sömürge iktisatçıları yenildiler.
Sosyalist devrimler, Türk Devrimi, 1929 bunalımının ardından devletçilik ve ‘sosyal’ ya da ‘refah devletçiliği’, kurtuluş savaşları, bağımsızlıkçı iktisatçıların zafer taçları taktılar.
Taa 1980’lere kadar!
1980’lerde başlayan küreselci sömürgecilik, aslına bakarsanız o eski tanıdıktı. Ohannes’in Manchester Okulu, yüz yıl sonra Şikago Okulu oldu. Aynı laflar torbalara doldu. Sefaları bu kez 30 yıl kadar sürdü.
Şimdi yine, hiç kuşku yok, sömürgeci liboşluğun küreselci türü de uzun bir uyku dönemine girecek. Ama her tarihsel olay gibi, bu da kendiliğinden olmayacak.
Küresel düşün yerel davran diyenlere ‘olmaz, biz ulusal düşünüp dünyayla davranmalıyız’ diyenler olarak Akyiğitlerden güç alıp geleceğe uzanmalı, “yeni dünya”nın inşasına kafa yormalıyız.
***
Bugün, tanımış olmayı ayrıcalık ve onur saydığım, çok önemli edebiyat-kültür adamlarımızdan birini, Mümtaz İdil’i yitirdik. Çok üzgünüm. Türkiye’nin başı sağolsun.