29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Oksijen laiklik -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Cumhuriyet tarihinde laiklikle ilgili iki önemli tarih var: 10 Nisan 1928 tarihinde, “Türkiye Devleti’nin dini, dinî İslâmdır” maddesi ile andiçme metinlerinden (Md.16 ve 38) “vallahi” sözcüğü ve 26.maddeden Meclis’in yetkileri arasında sayılan “şer’i hükümlerin yerine getirilmesi” kuralı Anayasa’dan çıkartıldı. 5 Şubat 1938’de yapılan değişiklikle, devletin 6 temel ilkesinden biri olarak anayasaya girdi.

Yıllardır, “Laiklik, birey ve toplumu dinin (din adamlarının) vesayet baskısına karşı koruyan kalkandır” diye yazıyordum. Tanımın patenti bana ait. Bugün “Laiklik oksijendir”i ekleyeceğim bu tanımıma.

Açıkgöz sağcılar laikliğin din özgürlüğünün garantisi olduğunu söylerler ama laiklik tam tersine din özgürlüğünü sınırlandırır.

Bunları düşünürken, bir süre önce postayla gelen, İstanbul Barosu’nun 2008 yılında yayınladığı “Mahmut Esat Bozkurt Anısına Armağan” adlı kitabı karıştırmaya başladım. “Hilafetin Türklüğe Zararları” (s.194) adlı bölüme gelince durdum. Aynı bölümü “Atatürk İhtilali I-I” (Kaynak Yayınları) adlı kitapta aradım. 218. sayfadaymış.

Meğer Mahmut Esat Bozkurt’a doymamışım. Cumhuriyet’i laikleştiren ikinci önemli devrimci Mahmut Esat Bey’i okuyalım.

Hilafetin Türklüğe zararları

“Hilafet laiklikle uzlaşamazdı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni laik kılmak birkaç bakımdan zaruri idi.

1) Dinle devleti birbirinden ayırarak modern bir cumhuriyet kurmak için. 2) Dini Türk’ün ilerleme adımlarının önünde engel olmaktan çıkarmak için. 3) Ve nihayet modası ve manası yok olmuş, bütün tarih içinde Türk’e, yalnız ve sadece zararı dokunmuş böyle bir müesseseyi yok etmek için. 4) Ulusal duyguyu uyuşukluktan korumak, ona hız vermek için.

Laiklik, bazılarının anladığı ya da anlatmak istedikleri gibi dinsizlik değildir. Devletin dinle ayrılığıdır. Esasen dinle devleti izafe etmek kadar batıl bir şey tasavvur olunamaz. Biliriz ki, dinler mensuplarına bazı ödevler yüklerler. Mesela:

İslâm dininin şartı beştir: 1) Kelimei şehadet getirmek. 2) Namaz kılmak. 3) Hacca gitmek. 4) Oruç tutmak. 5) Zekât vermek.

Devlet ise tüzel bir kişiliktir. Bu ödevleri yerine getiremez. Bir devlet tasavvur olunabilir mi ki, hacca gitsin de hacı devlet efendi olarak dönsün?! Yine bir devlet tasavvuru mümkün müdür ki, abdest alarak beş vakitte namaz kılsın? Ramazanda oruç tutsun? Devlete din izafe etmek, bu kadar gülünç ve ahmakça bir şeydir.”](Atatürk İhtilali I-II, s.218)

M.E. Bozkurt, hilafetperestler ve laiklik karşıtlarıyla güzelce dalga geçiyor. Günümüzde İslâm’ın koşulunun “tesettür ve türban”a” indirgediğini duysa, “Kuran’da türbanla ilgili bir ayet yok. Uydurmuşlar!” derdi.

Gülünç ve zararlı

[“Osmanlı Kanunu Esasisi ve birinci ve ikinci teşkilatı esasiyelerimiz, “devletin dini din-i islamdır. Ahkâmı şeriyenin tenfizine Büyük Millet Meclisi memurdur” gibi birtakım maddeleri ihtiva ediyorlardı ki, hem gülünç, hem de zararlı idi.

Gülünç olmasının sebeplerini biraz önce göstermeye çalıştık. Fakat bu hükümler ayrı zamanda zararlı idiler.

Çünkü, dinle devlet birbirinden ayırt edilmedikçe din devlete direktiflerini veriyor ve zalim hükümdarlarla onların tabilerinin elinde bir tahakküm vasıtası oluyordu. Hükümdarların ve onların hükümetlerinin en fena hareketleri dinle meşru gösteriliyordu.

Bir iki misal:

Mecmaüledeb adında bir risalede deniliyor ki: “Padişah, halife zalim olsa da ona itaat gerekir. Çünkü her millet layık olduğu idareyi bulur kaidesi şeriatın esasıdır. Bunun aksine hareket edenler kâfir olurlar.”

Görülüyor mu? Pespayelerin elinde din nelere vesile ve vasıta oluyor?

II.Mahmud zamanında Mora‘yı kaybettiğimiz vakit, bunun dinen terki lazım geldiğine dair bir fetva çıkartılmıştı. Fetvayı vaktin şeyhülislamı Dürrizade Abdülvehab vermişti.

İdaresizlik kolayca şeriatın sırtına yükletiliyor ve akan sular durduruluyordu.

Bizdeki isyanların, kaytakların hemen hepsi şeriata arka verdi.”](age.s.218-219)

İkinci anayasa hazırlanırken

[“Hiç unutmam, İkinci Teşkilatı Esasiye projesi vekillerden ve mebuslardan meydana gelen hususi bir heyet tarafından Atatürk’ün reisliğinde Ankara İstasyonu’ndaki Cumhurreisliği Kalemi Mahsus binasında konuşulurken, dinle ilgili maddelerin projeden çıkartılmasını ben teklif etmiştim.

Dinle devlet işlerinin birbirine karışması Türk milletinin felaket sebebi olduğunu ileri sürmüştüm. Yalnız bizim değil, hatta Roma devletinin dahi yıkılış sebebinin Hıristiyanlık olduğunu iddia etmiştim.

General Karabekir fikirlerime asabiyetle hücum etti.

Bay Fethi Okyar: “Canım böyle şeyleri karıştırmayalım. Biz ihtilalci miyiz? Yoksa devlet idarecileri miyiz?” diyerek meseleyi kapatmak istedi.

Atatürk, “Zamanı gelir...” diyerek maddeler projede bırakıldı.

Fakat gün geçtikçe hakikat kendini göstermeye başladı.

1926 yılında Millet Meclisi’nin tasdikine kavuşan Türk Kanunu Medenisi‘nde ‘Reşit dinini intihapta serbesttir’ maddesi vardı.

Diğer taraftan Teşkilatı Esasiye’de sözü edilen maddeler duruyordu.

Bu müthiş çelişki devam edemezdi. Söz konusu maddeler Teşkilatı Esasiye’de kaldıkça bir gün irticaın, yakasından tutarak inkilabı mesul etmesi onun hak ve yetkisi icabı olurdu. Çünkü Teşkilatı Esasiye’ye muhalif hareket olunamaz.

Nihayet 1927 yılında İsmet İnönü ve arkadaşlarının bir önergesiyle Meclis söz konusu maddeleri, birlikte Anayasa’dan çıkartarak kaldırdı. Ve Türkiye Cumhuriyeti laik cumhuriyet oldu.”] (Age.s.219-220)

***

Ve 10 Nisan 1937 tarihinde Anayasa’ya girdi. Şimdi AKP, laiklik ilkesini Anayasa’dan çıkartmak istiyor. Ey Türk ulusu haberin olsun!

(Devam edecek)