Okumak deyince…
Değerli okurlar, bu sayfaya konuk olmaya başladığımda niyetim olabildiğince kitap tanıtımı yapmaktı. Kitap tanıtımı yapmak, sorular sormak, tartışmalar açmak, özetle düşündürmek. Kesin somut bilgiler vermeyecekseniz ya da öngörü ve hükümleri kesin bilgi seviyesinde bir bilge değilseniz -var öyleleri- kendi kanaatlerinizi aktarmanın yararlı olmadığını düşünüyorum. Bu sayfanın hitap etmeyi hedeflediği okur kitlesi en modern sınıf diye tanımlanmış. (Öyle de gerçekten çağımızın iki sınıfı yok mu; biri burjuvazi diğeri işçi sınıfı. Burjuvazinin modernliği tartışmalı olduğuna göre...) Öyleyse de okuyacak, tartışacak, düşünecek, ayrıntılayacak. Biz de katkı yapacağız kendimize göre.
İşçi sınıfı en modern sınıftır, çağımızın bütün önemli hareketlerinde, çağın yüzünü değiştiren her olayda işçi sınıfı ideolojisinin damgası vardır. Ancak ideolojinin bilimsel temelleri inşa edilirken çağın karmaşık yapılarını yeterince incelemek ve aktarmak için zorunlu olarak kesitler alınıp incelenmiş, şemalar kullanılmış. Bu durum çoklukla literatür boyunca sürmüş İnsanoğlu da karmaşık şeyleri şema ve şablonlarla düşünme eğiliminde olduğundan şematize etmek, şemalara tanımlara sıkıştırma sürmüş de sürmüş, kökleşmiş.
Şemalar ve şablonlarla düşündüğünüzde ise bazı şeyleri çözemiyorsunuz. Mesela büyük demir kase siyaseti uygulayarak ekonomisi devlete ait işletmelerle yürüyen kendini sosyalist olarak tanımlayan bir ülke ile halkçılık siyaseti uygulayan ve ekonomisi devlete ait işletmeler üzerinde duran ve kendini sosyalist olarak tanımlamayan ülke arasında ne fark vardır? Ya da sosyalist bir ülkedeki ampul fabrikası da ayakta kalmak ve rekabet etmek için kapitalist ülkelerdeki gibi ömürlük ampul üretemediğine göre farkı nerede aramak gerekir?
Ya da Hakimiyeti Milliye’de yazılan yazılarla Kurtuluş Savaşı ve sonrasında TKP’ye karşı uygulanan siyaset niye uyumsuzdu? Halkçılarla sosyalistleri birleştirmesi gereken ve birleştirmeyi hedefleyen bir parti bu çelişkinin üstünden nasıl gelecekti?
Peki ya bir ülkede özel sektöre ait fabrikalar olması o ülkenin kapitalist olduğu anlamına gelmesine yeter miydi? Burjuva sınıfının sadece var olması o sınıfın iktidar olması anlamına gelebilir miydi?
Sayın Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim serisinden çıkan Kemalist Devrimin İdeolojik Kaynakları kitabında ince ince işlediği gibi devrimimizin ideolojisi burjuva ve işçi devriminin kaynaklarıyla yoğrulmuşsa, bunun sahadaki yansıması neydi?
Bu sorular benim kafamı kurcalar dururdu. Hepsinin cevabını aynı sayfada konuk olmaktan gurur duyduğum değerli Yıldırım Koç hocamızın Kemalist Devrimin Niteliği isimli kitabında buldum. (Kaynak Yay. 2020 basımı) Tabii cevaplardan başka yeni yeni sorular da buldum. Bunları da hocamla paylaşıp aktarmayı da planlıyorum. Kitabı hararetle öneririm. Yanına Teori mart sayısı, İlter Ertuğrul'un Cumhuriyet Kururlurken Devletçiliğin Ayak İzleri kitabı da eklenmeli.
Tam kitap okuma zamanı. Ayrıca bu tür kitapların insanın moral motivasyonuınu dolayısıyla bağışıklığını kuvvetlendirdiğini de unutmayalım. Kötü günler geçecek elbette. Bizler de güzel geçirelim.