22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Olmayacak duaya amin: NATO sopasına sarılıp ABD’ye karşı denge kurmak

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

6 Şubat’taki büyük depremin ardından bir ayı doldurmak üzereyiz. Yavaş yavaş deprem gündeminden siyaset gündemine geçiyoruz. Siyaset şu sorunun yanıtına göre şekilleniyor: Depremin yarattığı siyasal ve toplumsal sarsıntının kısa, orta ve uzun vadeli etkileri ne olacak? Cumhurbaşkanı, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı. Hükümet, seçimleri kazanmak için her türlü imkanı seferber etmeye koyulmuş durumda. Altılı Masa ortakları ise henüz adaylık tartışmasını bitirebilmiş değil. Depremin yarattığı siyasal sarsıntıyı kazanca çevirmek peşindeki ABD ise, deprem felaketinin ardından artan hoşnutsuzluğu kullanarak iç yıkıcılığı harekete geçirmek amacıyla çeşitli tertipleri devreye sokarken eş zamanlı olarak dışarıdan baskıyı artırıyor. ABD’nin güncel planda Türkiye’ye yönelik baskısının yoğunlaştığı nokta Doğu Akdeniz’deki yığınak, en etkili aracı ise NATO.

İSVEÇ VE FİNLANDİYA’NIN ÜYELİĞİ

23 Şubat’taki yazımızda ele aldığımız, ABD Kongre Araştırma Servisi raporunda acil çözülmesi gereken sorunlar arasında gösterilen İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğinin onaylanması konusu, deprem hengamesinin arasında yeniden Türkiye’nin burnuna dayandı. 19-20 Şubat’ta Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in çantasındaki en temel talep, bu iki ülkenin NATO’ya üyeliğinin onaylanmasıydı. Blinken’in gelişi, Biden yönetiminin göreve gelmesinden iki yıl sonra ABD Dışişleri Bakanı’nın ilk Türkiye ziyareti olması nedeniyle de önemliydi. Aralık ayında Finlandiyalı ve İsveçli mevkidaşları ile Washington’daki görüşmesinden sonra “İsveç ve Finlandiya, Türkiye ile aramızda ikili bir meseleye dönüşmeyecek” diye Blinken, Ankara’da ağız değiştirdi. Blinken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında “Finlandiya ve İsveç NATO'ya üye olmalı. İki ülke gerekli adımları attı.” diye konuştu. Blinken ile görüşmeden sonra Çavuşoğlu, Ocak ayında İsveç’teki Kuran yakma eyleminin ardından askıya alınan Türkiye-İsveç-Finlandiya üçlü görüşmelerinin yeniden başlayacağını açıkladı. Görüşmeler 9 Mart’ta NATO Karargâhında yapılacak.

Geçerken vurgulayalım, Blinken, Türkiye’nin ardından Yunanistan’a gitti ve öncelikle Türkiye’yi ve yanısıra Rusya’yı hedefleyen Washington-Atina Stratejik Diyalog Mekanizması toplantısında, bölgedeki yığınağın güçlendirileceğini ve ortak tatbikatların süreceğini açıkladı.

Blinken’den önce, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 15 Şubat’ta Türkiye’ye gelmiş ve kameraların önünde “İki ülkenin üyeliğini onaylama zamanı geldi” demişti. 23 Şubat’ta Reuters’a konuşan Stoltenberg, İsveç’in NATO üyeliği için Türkiye ile yapılan müzakerelerde ilerleme kaydedildiğini söyledi. Stoltenberg hedefinin, İsveç’in Finlandiya’yla birlikte Temmuz’daki NATO zirvesinden önce ittifaka katılması olduğunu belirtti.

ABD’NİN SOPASINA SARILMAK

ABD’nin Türkiye uzmanlarının yaptığı bir analiz, gelişmelerin Washington’dan nasıl göründüğünü ortaya koyuyor. Washington merkezli Dış Politika Araştırma Enstitüsü’nün (Foreign Policy Research Institute: FPRI) 1 Şubat 2023 tarihli “Türkiye'nin Yeni Dış Politikası: Ankara'nın Hedefleri, Bölgesel Tepkileri ve ABD İçin Çıkarımlar” adlı raporunda dikkat çekici değerlendirmeler var. Aaron Stein ve Nicolas Danforth imzalı raporu daha sonra bir başka yazımızda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Bugün, bu yazının konusuyla ilgili bir değerlendirmeyi aktaracağız. Raporda, Ankara’nın politikası “NATO ile olumlu ilişkileri sürdürerek ABD’ye karşı bir denge kurmaya çalıştığı” şeklinde tarif ediliyor. Şöyle deniyor:

“Ankara'nın karar alma süreci ABD'yi fiilen düşman bir güç olarak görüyor. Bu nedenle Türkiye'nin NATO ile olumlu bağlarını korumaya yönelik çıkarları ile Washington'un Erdoğan hükümetini devirmeye kararlı olduğuna dair köklü endişeleri arasında denge kuran politikalar izlemeye çalışıyor.”

Tam da ABD’nin istediği şey. Sıklıkla vurguladığımız noktaya geliyoruz. Özetleyelim: ABD’li uzmanların da belirttiği ve apaçık ortada duran ABD’nin bugünkü Türkiye politikasının merkezinde, “Erdoğan’ı devirmek” var. Bu Ankara’da da saptanıyor. Peki buna karşı izlenen politika ne? NATO ile olumlu bağları sürdürerek ABD’yi “dengelemek”! “Ona karşı bunu, bunlara karşı şunları kullanırız” diyerek çıkılan “denge politikası”nda geldiğimiz yer işte burası. Böylece Ankara’nın, doğrudan Washington’da kurgulanan tezgaha düşerek, Washington’dan gelen baskıyı azaltmak gerekçesiyle ABD’nin sopasına sarılması sağlanmış oluyor.

NATO ABD Deprem Seçim