18 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 12°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ölü ozanlar derneği

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Dışişleri Bakanlığı internet sitesine girdiğinizde, bakanlık açıklamaları bölümü var.
Orada, SC 06 sayı ve 9 Şubat 2019 tarihli açıklamada, “Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Uygur Türklerine yönelik ağır insan hakları ihlalleri ve Halk Ozanı Abdurrehim Heyit’in vefatı hakkındaki bir soruya cevabı” başlığı altına bakarsanız, 10 Şubat’ta bir video kayıtta “Yaşıyorum, sağlığım yerinde” açıklaması yapan Heyit’in hala “ölü bir ozan” olduğunu görebilirsiniz.
Heyit “ölmedim ben yaşıyorum” diyor, Türk Dışişleri Bakanlığı ise “Hayır, biz senin hapishanedeki ikinci yılında vefat ettiğin haberini teessürle öğrendik” diyor.
Ozan Abdurrehim, ‘yıkılmadım, ayaktayım’ diyor, Dışişlerimiz ‘bize göre sen öldün, seni rahmetle anıyoruz’ diyor, yalan haberden 9 gün sonra, 18 Şubat’ta hala açıklamasını kaldırmamakta ısrar diyor.
Zaten, Dışişleri Bakanımız da, bu ara dış mevzulardan çok tarım ve gıda konularıyla ilgileniyor.
“Kimse kusura bakmasın, en iyi en başarılı büyükelçilerimiz dışarıdan atadıklarımız” diyen Çavuşoğlu son olarak çiftçiye, “tohum, ilaç ve gübrede de tanzim satış geliyor” müjdesi verdi.
9 Şubat’taki Çin açıklaması, 24 Kasım 2015’teki Rus uçağının düşürülmesinden daha az bir dış politika fiyaskosu sayılmaz.
Strateji uzmaı Amiralimiz Cem Gürdeniz’in de dediği gibi, bu açıklama tam bir “Jeopolitik Harakiri”dir.
Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, Ermenistan, Karadeniz, Balkanlar, kısaca 4 bir yanımız doğrudan veya dolaylı Amerikan pususu iken Çin gibi bir potansiyel müttefiki düşman olarak karşımıza almamız, harakiriden başka bir sözcükle açıklanamaz.
Ama durun daha bitmedi.

NATO’YA GÜZELLEME
Yine Dışişyeri Bakanlığı sitesine dönüyoruz.
Aa bir de ne görelim.
18 Şubat 2019 tarihli bir açıklama var.
Hayır, 9 Şubat’taki Çin açıklamasının tekzibi değil.
Açıklama değil, adeta NATO’ya bir güzelleme...
Cumhurbaşkanımız Şanghay İşbirliği Örgütü diyalog üyeliği muhtırasını daha yeni Resmi Gazete’de yayımlamışken, NATO’ya girişimizin 67. Yıl dönümü için Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yayımladı.
Açıklamadan iki yeri cımbızlayacağım;
“NATO üyeliğimiz ülkemizin güvenliğine de önemli katkılar sağlamıştır” ve “NATO’nun temsil ettiği dayanışma ve kollektif güvenlik olgusunun her zamankinden daha fazla önem taşıdığı açıktır.”
Geçen sene böyle bir açıklamaya ben rastlayamadım. Yani geçen yıl NATO’ya üyeliğin 66. Yılı için bir açıklama gelmemiş ama 2017’de FETÖ/NATO darbe girişiminden sadece bir yıl sonra, bu son açıklamadan da daha fazla övgü sözcükleri kullanılmış.
2017’deki açıklama şöyle: "Bugün NATO'ya üyeliğimizin 65. yılını kutlamaktayız. 1952 yılında üye olduğumuz NATO'nun ülkemiz için önemi artarak devam etmektedir. NATO, Türkiye'nin savunma ve güvenlik politikasının temel yapı taşını oluşturmaktadır.”
En komiği de açıklamadaki şu cümle: “NATO'nun menfur FETÖ darbe girişimi sonrasında sergilediği destekten ve dayanışmadan memnuniyet duyulmuştur.”
Yahu 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ana üssü İncirlik değil miydi? İncirlik aynı anda hem ABD, hem de bir NATO üssü değil miydi?
FETÖ’cü darbeci subaylar Türkiye’de ihraç edilip yakalanma emriyle aranırken, NATO toplantı ve tatbikatlarında fotoğraf çektirmiyor muydu?
Anayasal Düzene Karşı Suçları Soruşturma Bürosu Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen koordinesinde Savcı Mustafa Gökçe'nin NATO'cu subaylara ilişkin yürüttüğü soruşturmaya bir göz atalım isterseniz.
Bu soruşturmada, birçok ülkede faaliyet yürüten NATO karargahlarında 462 Türk subayın görev yaptığı, bunlardan, aralarında generallerin de bulunduğu 237'si hakkında FETÖ'den adli ve idari işlem yapılmamış mıydı?
En önemlisi de, başta FETÖ ve buna benzer Amerikancı dini cemaat ve yapılanmalar, ABD’nin Sovyetler’e ve komünizmin yayılmasına karşı kullandığı “Yeşil Kuşak” projelerinin ürünleri değil miydi?
Bunlar son Polis Akademisi FETÖ raporunda da var.
1952’de NATO’ya üye olduk.
Gizli hükümet sözleşmesini imzaladık.
Buna göre komünizme ve sol hareketlere karşı devlet içinde NATO’ya bağlı unsurın barındırılmasını kabullendik.

KONTRGERİLLANIN BELGESİ
Bunun belgesi de var.
Bugün ortada olan 1956 yılındaki ABD Büyükelçilik belgesinde, Türk ve Amerikan orduları arasındaki işbirliği içinde bir kontrgerilla eğitiminden söz ediliyor.
Bunlar hep NATO kapsamında olan şeyler.
NATO kapsamında bu ülkede ne kontrgerilla işleri döndü, ne darbeler tertiplendi, gencecik çocuklar hayatlarının baharında söndü gitti.
NATO kapsamında ayrılıkçı PKK terörü yaşandı, Kuzey Irak’ta Kukla Devlet denemeleri kaç askerimizin kanına girdi. Daha önceki gün uçağı bir CIA sabotajıyla düşürülen Orgeneral Eşref Bitlis’in 26. ölüm yıl dönümüydü.
Bugün Asya’nın ve hatta gelişen dünyanın yeni lideri olmaya aday Çin ise Türkiye’ye hiç bir zarar vermedi.
Sadece belki NATO’ya girmek ve ABD’ye yaranmak uğruna hiç bir alakamızın bulunmadığı Kore’ye gönderilen Türk askerlerine zarar vermiş olabilir.
Uygur meselesiyse bambaşka bir konu.
Eğer Uygurların durumunu iyileştirmek istiyorsak, Çin ile dostluk politikası gütmeli, Kuşak ve Yol girişimini desteklemeliyiz.
Ha eğer Uygurlar beter olsun istiyorsak, 9 Şubat’taki gibi Dışişleri açıklamaları bunun için bire bir.
Hariciyemize naçizane çağrım şudur:
67 yıl öncesinin kötü hatıralarına takılmayın, “Ölü Ozanlar Derneği” filmindeki efsane öğretmen rahmetli Robin Williams’ın da dediği gibi, “Seize the Day” yani “Çağı yakalayın”.
Ha bir de, o gerçek dışı olduğu kesinleşen Abdurrehim Heyit açıklamasını da bi zahmet kaldırın.