On Parmak
Bir elin nesi var, iki elin sesi var, o anlamlı, o güzel deyişi, biliriz.
Gerçekten içinde bulunduğumuz koşullarda tek başına kurtuluş yok.
Bütün toplumlar gibi biz de oturup düşünmeli; üretip, bölüşmeliyiz.
Savaş, sömürü, soygun, yoksulluk, açlık, yabancılaştırma girdabına;
Ulus-devlet dalga kıranıyla direnmeli, uluslar-arasında dayanışmayla,
Burada ve her yerde gerçekten insancıl ve hakça bir düzeni kurmalıyız…
İlk türküyü biz yakalım, sözümüz kendimize olsun;
İlk birleşmeyi kendi ellerimizle yapalım, on parmakta “on madde” sayalım:
Bir; Türkiye’miz tarım ve enerji alanlarını “milli dava” olarak benimsemelidir.
Tarım alanı, kendine yeterlik, enerji konusuysa, denk bütçe için önemlidir.
Her ikisi birden; bağımsızlık, denk bütçe ve döviz birikimi açısından yaşamsaldır.
“İkinci parmak”/ikinci madde; para basma hakkını yerli yerinde kullanmaktır.
Para arzını üretimin damarlarında dolaşan bir kan akışı gibi değerlendirmek;
Enflasyonla mücadele ve mali disiplinle çelişmeden, çarkları çevirmektir.
Türkiye’de TL’ye sahip çıkmak, doları devlet işlerinde telaffuzdan çıkarmaktır.
Üçüncü madde olarak, işsizlik dahil tüm fonların yerli yerinde kullanılması;
(Özellikle bu süreçte) sosyal yardım şemsiyesi dışında hiçbir yurttaşın bırakılmaması;
“El işçiliği” gibi gelir kazandırıcı yönlendirmelerle, üretimin yarı-çapının genişletilmesidir.
O arada çalışma yaşamının tam zamanlı, insan emeğine dayalı niteliği tahkim edilmelidir.
Dördüncü olarak, vergi adaletinin mutlak anlamda tesis edilmesi gerekmektedir..
“Az kazanandan az, çok kazanandan çok” ve kar üzerinden “kayıpsız” bir düzen esastır.
Bundan böyle, kimi “müteahhitlerin” ve yatırımcıların “vergi borcu” silinmemelidir.
Tam tersine, küçük esnafa sicil affı, çiftçiye ve asgari ücretliye vergi kolaylığı sağlanmalıdır.
Türkiye tarımı, su ürünlerini, hayvancılığı ihya ederek bereketli sofralar kurmalıdır…
Tarladan, ovadan, denizden bin emekle elde edilecek ürün en az aracıyla sofraya gelmelidir.
Bu nedenle bir yandan kooperatifler desteklenmeli diğer yandan, tanzim satışlar geliştirilmelidir. Tanzim satış konusu pazarın dengesi ve nesillerin sağlıklı beslenmesi için de çok önemlidir. O arada, bu beşinci konuya, sevk ve tedarik zincirinin güçlendirilmesini de eklemeliyim.
Altıncı madde, mahşerin dört atlısı diye tabir ettiğim bazı kesimlerin hatırlanmasıyla başlar.
Gerçekten, içinde bulunduğumuz dayanışma ortamını dikkate almayan “kimi…” özel yabancı bankalar, özel okullar, özel hastaneler ve elektrik dağıtım şirketleri, yaşadığımız süreçte sosyal anlamda ikmale kalmışlardır. Bu olgu bize, kamucu ekonomi kurmak ödevimizi de hatırlatmıştır. Gerçekten yalnız biz değil, eğitiminden sağlığına, bankasından enerji tedarikine dünya da kamuculuğu keşfetmektedir…
Yedinci madde, tasarruftur. Pasif ve aktif tanımıyla iki yakamız bir araya gelmelidir.
Yerli mallara öncelik tanımalı, tüketime dayalı ithalata gümrük duvarını çekmeliyiz.
Öte yandan, kazancımızın en az dörtte birini doğru dürüst yatırımlara yönlendirmeliyiz.
Tasarruf edimi, devlet yönetenlerin örnek davranışlarıyla paylaşılacak bir itibarı da sağlar.
Sekizinci madde olarak; kendi paramızla dış ticaretin önemini vurgulamak isterim.
Gerçekten doların “rezerv para saltanatı” Berlin duvarı gibi yıkılmaktadır.
Bu gün, Avrupa ülkeleri bile yükselen Asya pazarlarında farklı seçenekler aramaktadır.
Türkiye’miz tarihsel bağlarından ve enerji hatları ile İpek Yolu hinterlandından aldığı güçle,
Komşularımız başta, gelişen ekonomilerle kendi para birimiyle ticareti desteklemelidir.
Bu noktada Asya Yatırım Bankası ve de bir yıllık kur sabitlemeleri kaldıraç oluşturabilir.
Dokuzuncu madde olarak ülkemiz, Gümrük Birliğini gözden geçirmelidir.
Arkada kalan dönemde “üçüncü ülkelere karşı elimizi kolumuzu bağlayan”,
Atlantik sisteminin ambargocu kısıtlamalarına karşı seçenek oluşturmayan,
Gümrük Birliği’ne “elveda” demeli, “Şangay İ.Ö.” gibi daha eşitlikçi yapılarda yer tutmalıyız.
İktisadi ilişkilerimizi zenginleştirirsek; Akdeniz’de de haklarımızı daha etkin koruyabiliriz.
Nihayet onuncu madde, üretim devrimi ve güvenlik anlayışıyla planlı kalkınmadır.
Bu doğrultuda Devlet Planlama Teşkilatı eskisinden de etkin değerlendirilmelidir.
Kalkınmamızı, gelişmemizi istikrara kavuşturmak; eğitimi, endüstrisi, girişimciliğiyle,
Etkince üreten, hızla ve güvenle gelişen, hakça bölüşen bir Türkiye’yi kurmalıyız…
İçinde bulunduğumuz koşullarda kısa-orta vadedeki önerilerimi bu on madde ile paylaştım.
Bu on maddeye, katkıların, itirazların, çok daha kapsamlı yanıtların olması da doğaldır.
Ellerimizi, emeklerimizi, yüreklerimizi birleştirip; tüm zorlukları, lehimize çevirebiliriz.
Bu zorlukları ve emperyalizmin tuzaklarını aşmak için, “Milli siyasetlerin” dayanışması gerekmektedir.
Hiç kuşkusuz, böyle bir dayanışmayı ‘kurumsallaştırmak’;
Millete güven verecek ve demokrasimizi güçlendirecektir.
Evet, “bir elin nesi var? iki elin sesi var!..”