Onat Kutlar ölmedi, aramızda yaşıyor!
Sinema tarihine Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan 1976 yapımı “Çağrı” filminin yönetmeni olarak geçen Suriye doğumlu Mustafa Akkad, 11 Kasım 2005’te Ürdün’ün başkenti Amman’da hayata gözlerini yumdu.
Bu cümle kuşkusuz ki yanlış değil, ancak Akkad’ın ölümüne dair büyük gerçeği gizliyor. O tarihte 75 yaşında olan Akkad acaba kalp krizi sonucu mu öldü, trafik kazasına mı kurban gitti? Öyleyse elimizin gittiği kadarıyla yeniden yazmaya çalışalım:
Sinema tarihine Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan 1976 yapımı “Çağrı” filminin yönetmeni olarak geçen Suriye doğumlu Mustafa Akkad, 11 Kasım 2005’te Ürdün’ın başkenti Amman’da bir terör saldırısı sonucu hayata gözlerini yumdu.
Bu cümle gerçeğe biraz daha yaklaşıyor, ancak bu kez de Akkad’ın ölümünün üstüne bir sis perdesi çekiliyor, failler görünmez kılınıyor. Öyleyse şimdi de cesaretimizin yettiği kadarıyla yeniden yazmaya çalışalım:
Sinema tarihine Hz. Muhammed’in yaşamını anlatan 1976 yapımı “Çağrı” filminin yönetmeni olarak geçen Suriye doğumlu Mustafa Akkad, 11 Kasım 2005’te Ürdün’ın başkenti Amman’da kaldığı otele El Kaide’nin düzenlediği bombalı saldırı sonucu kızıyla birlikte katledildi. Aynı gün Amman’da iki otele daha benzer saldırı gerçekleşti ve sorumluluğu Irak El-Kaidesi üstlendi.
FAİLİ GÖRÜNMEZ KILMAK
Onat Kutlar da İstanbul’da bir otelin kafesine düzenlenen bombalı saldırı sonucu katledildi. 30 Aralık 1994’te gerçekleşen saldırı sonucunda genç mimar Yasemin Cebenoyan hemen, Kutlar ise 11 gün komada kaldıktan sonra öldü. Saldırıyı önce İBDA-C üstlendi, bir süre sonra bombanın PKK tarafından yerleştirildiği kesinlik kazandı.
Ancak faillere dair sis perdesi aradan geçen onca yıla rağmen kimi zihinlerde yoğunluğunu koruyor, eller katilin adını yazmaya gitmiyor, “Onat Kutlar PKK saldırısı sonucu katledildi” demeye cesaret yetmiyor.
Küçük bir örnek vereyim… Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin sponsorluğuyla 2006’da 43. Altın Portakal Film Festivali kapsamında bir “Onat Kutlar Kitabı” hazırlandı. 608 sayfalık, büyük boy kitapta Onat Kutlar, öykücülüğü, şairliği, denemeciliği, sinemacılığı, dergiciliği ve dostluğu açısından değişik isimlerce anlatılıyor. Onat Kutlar’ın kitapları genellikle incedir, anısına hazırlanan bu kitap ise hayli kalın.
SERSERİ BOMBA
Dönemin belediye başkanı Menderes Türel, sunu yazısında “59 yıllık hayatını edebiyata ve sinemaya adayan ve bir terör saldırısı sonucu kaybettiğimiz…” diye giriyor lafa.
Ferit Edgü, “Kör gözlü terör onu aramızdan aldı” demiş.
Atilla Dorsay, “Vestiyere bırakılmış bir serseri bombanın kurbanı oldu Onat. Asla bilinmemiş katili/katilleri, o serseri bombanın ne denli güzel güzel bir insanı öldürdüğünü bilseler, hayatları nasıl kararırdı diye hep düşünmüşümdür” diye adres göstermiş: Serseri bomba! “Yorgun bomba” da diyebilirdi.
Nedim Gürsel hepsinden açık sözlü: “Hain saldırı”.
LAFI UZATMAYA GEREK YOK
Bu küçük burjuva “aydın” korkaklığı, pısırıklığı, sinikliği ve gerçeğe ihanet konusunda üşenmesem daha onlarca örnek verebilirim ama ne gerek var… “Hrant’ın Dostları”, cenaze töreninde ABD elçisine en önde yer açarak Hrant Dink’in katilleriyle birlikte yürümüş, gerçek failleri gizlemek için elinden geleni yapmıştı. Katilin kimliği konusunda tam 30 yıldır “Onat’ın Dostları”nın dili de bir türlü dönmüyor, elleri gitmiyor, cesaretleri yetmiyor. İnsanın böyle “dostları olursa…” demek yeterli sanırım.
Kurucuları arasında Onat Kutlar’ın da bulunduğu, benim de halen üyesi olduğum Sinema Yazarları Derneği-SİYAD’ın bu yılki mesajı hakkında ne demeli peki: “Kurucularımızdan Onat Kutlar’ı sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.”
Woody Allen’ın “Olay Rusya’da geçiyor” demesi gibi bir açıklama… Sadece afişine bakarak film eleştirisi yazmak gibi bir değerlendirme… “Tüm o filmleri boşuna mı seyrediyoruz?” diye düşündürten bir anma… Gelecek yıl uzun lafa gerek yok, şöyle dolu dolu “Onat Kutlar ölmedi, aramızda yaşıyor!” demek yeterli olacaktır. Sonrasında da “Onat ölümsüzdür” falan diyerek durum idare edilir. Hatta tekrar “Onat’ın katili İBDA-C’dir” demek çok daha sinematografik olacaktır eminim ki.