23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Öngörülebilirlik açısından 2023

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

2023’e girerken dünyayı ve bizleri nelerin beklediğine ilişkin öngörüler önem kazanıyor. Bir yıl içinde nelerin olacağını öngörmek, uzun erimli öngörülere oranla daha zordur. Çünkü toplumsal olaylarda insanın sahip olduğu bilinç ve irade faktörleri mutlak kesinliklere ulaşmayı güçleştirir. Hesaba katılması gereken değişken sayısı çoktur ve kısa vadede bunlar birbirleri üzerinde anlık etkiler yaratırlar. Kesin öngörülere yaklaşabilmek bütün değişkenleri anlık olarak izlemeyi gerektirir. Bilimsel sosyalizmde somut durumun somut tahlili diye formüle edilen durum bunun sonucudur.

Öte yandan sıcak ve anlık değişmelerin içinde yaşayanların onun tarihsel olarak neye tekabül ettiğini algılamaları o kadar kolay değildir. Hâlbuki bundan yirmi-otuz yıl sonra hem dünyadaki hem de Türkiye’deki gelişmelerin tarihini yazanlar, içinden geçmekte olduğumuz yılların büyük bir kırılma dönemi olduğunu tespit edecekler.

Bu öngörünün temel nedeni, genelden özele giderek yani tümdengelimsel bir akıl yürütmeyle baktığımızda Türkiye’nin dünyadaki gelişme ve eğilimlerden ayrı bir tecrübe yaşamadığı gerçeğidir. Türk toplumunun başka hiçbir topluma benzemediği ya da âlem Mersin’e giderken bizim tersine gittiğimiz türünden folklorik eleştiriler ve biriciklik algısı hoşumuza gitse de, nesnel gerçekle ilişkisi yoktur. Türkiye dünyanın bir parçasıdır ve bilimsel açıdan öngörülemez bir tekillik halinde değildir.

Türkiye’yi dünyadaki siyasal güçler dengesinin değişmeleri içinden okuduğumuzda şunları görüyoruz: Arkada kalan dönemde ABD gücünü dünyada karşılıksız bastığı doları satmaktan ediniyordu. Ancak dünya ticaretindeki payı istikrarlı bir baş aşağı gidiş halinde. Bundan otuz yıl önce sadece Aydınlık okurlarının öngörebildiği Çin yüzyılına girdiğimiz gerçeği, artık adi bilgiye dönüştü ve sağır sultanın bile malumu oldu. Çin önderliğinde Asya’nın Atlantik’e meydan okuması, dünyadaki siyasal gelişmeleri anlamanın anahtarıdır. ABD’nin PYD’yi silahlandırarak devlet kurdurmaya çalışması, Rusya’nın üzerine Ukrayna’yı sürmesi, Avrupa’yı elden kaçırmamaya çalışması, bütün ülkelerde etnik ayrımcılığı ve cinsel yozlaşmayı teşvik etmesi, dünyaya silah göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmaması vb. Hepsi toplamda ipleri elinde tutma çabasıyla bağlantılı. Türkiye bu baskıların hepsini iliğine kadar hissediyor ve içerideki siyasal güç dengeleri, partilerin küresel güç dengelerinin değişimine verdikleri tepkiler üzerinden oluşuyor.

Uluslararası ilişkiler bakımından bu tür nicelik birikmelerinin nitel dönüşümlerle sonuçlanması, yani uluslararası ilişkilerde güç dengelerinin değişmesinin hukuki ifadesine kavuşması için genellikle savaşmak gerekir. Geçmişte küresel güçlerin yer değiştirmesi sırasında ya kuvvetli olanlar fiili durumu hukuki hale getirmek için savaştılar ya da savaşların içinden büyük güçler doğdu. Nitekim o savaş şimdilik ABD’nin gidişatı durdurma çabaları ile sınırlı olarak başlamış halde. Rusya’nın Ukrayna’da bir ayda varabileceği sonuca bir yılda varamamış olmasının nedeni, gerçekte ABD ve Avrupa ile savaşması. Suriye DEAŞ ile savaşmamıştı. Türkiye gerçekte PKK-PYD ile savaşmıyor. Hepimiz ABD ile savaşıyoruz.

Dolayısıyla 2023’te dünya durumu açısından ABD’nin durumunu umutsuzca da olsa koruyabilmek adına yeni bölgesel hesaplaşma cepheleri açması beklenmelidir. ABD’nin üzerimize Yunanistan’ı sürmeye çalışması bu eğilimlerin içinde anlam kazanmaktadır.

Türkiye’deki siyasal güç dengeleri en genel düzlemde bu küresel saflaşmanın uzantısı olarak oluştu. Daha doğru bir ifadeyle, küresel çelişmelerin keskinleşmesi, içeride de güç dengelerine yansıdı ve milli/gayrimilli yarılması yarattı. Yedi-sekiz yıl öncesine kadar Türkiye’de tam bağımsızlık, NATO’dan çıkma, komşularımızla dostluk ve işbirliğini esas alan bölge merkezli dış politika ve üretime dayalı ekonomi türünden siyasetler Vatan Partisi’nin şahsında temsil ediliyor ve “marjinal” olarak görülüyordu. Bugün gelinen noktadan 2023’e baktığımızda, milli siyasetlerin marjlardan merkeze doğru hareketini sürdüreceğini görüyoruz. Şüphesiz kuramsal bir yaklaşımla, toplumsal değişmelerin her şeyin pürüzsüz ilerlediği doğrusal bir biçimde değil, geriye düşmeler ve ileri sıçramalar içeren helezonik bir biçimde olmasını beklemek gerekir.

Bütün okurlarımızın yeni yılını kutluyor, sağlık ve mutluluklar diliyorum.