Osman Gazi ve Kemal Atatürk
İlhanlı Devleti Moğolların güney kolu olarak Cengiz Han’ın torunu Hulagu tarafından 1256 yılında kurulmuştu. Merkezi Tebriz’di. Orta Asya’nın şaman inançlarına sahip olan Hulagu’nun annesi Sorgaktani Hatun ve hanımı Dokuz Hatun Nasturi Hıristiyanıydı. Komutanı ve yakın arkadaşı Ketboğa da öyle.
Dedesinin yayılmacı politikasını sürdüren Hulagu İran coğrafyasına girerek önce Haşhaşi kalelerini birer birer yıkarak ele geçirdi. 1258 yılının başlarında da Abbasi Halifesi Mustasım’dan kendisine teslim olmasını istedi. Ancak Halife onun bu talebini reddetti. Bunun üzerine Hulagu Bağdat’ı ele geçirdi, şehirde bir hafta boyunca büyük katliamlar yapıldı, 90 bin kişi öldürüldü. Hulagu, dönemin Fransa kralına gönderdiği mektubunda, ordusunun yaklaşık 200 bin kişiyi öldürdüğünü yazmıştı.
Halife Mustasım yakalandıktan sonra halkının katledilmesi ve başkentinin yağmalanması kendisine izlettirildi. Daha sonra da, Moğol ve bozkır geleneklerine göre asil kanın yere düşmesi uğursuzluk sayıldığından, halife bir keçeye sarılarak atların ayakları altında çiğnetilerek öldürüldü.
İSLÂM RÖNESANSI
Katı Emevileri 750 yılında yıkarak İslam dünyasının lideri olan Abbasiler döneminde dört yüzyıl boyunca kültürel aydınlanma dönemi yaşandı. Antik Yunan dünyasının eserleri tercüme edildi, daha sonra Batı dünyası tarafından sahiplenilecek bilimsel buluşlar gerçekleştirildi. İslâm Rönesansı olarak bilinen bu dört yüzyıllık Abbasilerin başkenti Bağdat’ta bulunan kütüphaneler ve eserler 1258 yılındaki Moğol istilası sırasında yıkıldı, yakıldı, yağmalandı ve İslam Rönesansı olarak bilinen dönem sona erdi.
Aynı 1258 yılı içinde Anadolu’da Söğüt kasabasında bir çocuk dünyaya geldi. Oğuz Türklerinin Kayı Boyu’nun lideri Ertuğrul Gazi ve annesi Hayme Hatun oğullarının adını Osman koydular. Kayı Boyu, 1218 yılında Cengiz Han’ın Batı Türkistan’da hüküm süren Harezm Türk Devleti hükümdarı Alaeddin Harezmşah’a saldırmasıyla başlayan Moğol istilasıyla batıya doğru göç etmişler ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin toprağı Anadolu’ya gelerek Van Gölü’nün kuzeybatısında bulunan Pasinler ve Ahlat civarına 1223 yıllarında yerleşmişlerdi. Dört yüz kırk çadırdan oluşan Kayılar burada dört yıl kadar yaşadıktan sonra, Anadolu Selçuklularının halkı tarafından “Uluğ” lakabıyla anılan sultanı I. Alaeddin Keykubad’a katılmışlardı. Liderleri Ertuğrul Bey’in yönetiminde Ankara’nın Karacadağ bölgesinde ve en sonunda da 1231 yılında Alaeddin Keykubad’ın kendilerine yurt olarak verdiği Söğüt-Domaniç batı uç bölgesinde yaşamaya başlamışlardı.
1243 yılında II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Sivas-Erzincan arasındaki Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesiyle Anadolu Selçuklu Devleti artık yıkılmaya başlamıştı. 1258 yılında dünyaya gelen Osman, 1277 yılında Karamanoğlu Mehmed Bey’in isyanının kanlı bir şekilde bastırıldığını ve Anadolu’nun istila edildiğini yaşadı, 19 yaşında.
Bu umutsuzluk ortamında babası Ertuğrul Gazi’nin vefat etmesiyle 1281 yılında Kayı boyunun başına geçen Osman Gazi esmer tenli, çatık kaşlı, lider tabiatlı, cesur, doğuştan asker tabiatlı, sade yaşamayı seven, gözü malda mülkte olmayan, kişisel menfaat düşünmeyen bir insandı. Arkadaşları arasındaki lakabı Kara Osman’dı, Osmancık da derlerdi ona. Geçimini kendi koyunlarından elde ettiği süt, peynir ve yün gibi ürünlerle sağlardı.
BİRLEŞTİRİCİ VİZYONU
Osman Gazi, Anadolu’nun Moğol istilasından uzak bu batı kısmında Moğol istilasından uzak bir uç beyi olmanın da avantajıyla Bizanslılar ile savaşıyordu. Onları her yenişinde bir o kadar güçlendi. Bizans’a komşu konumunu liderliği, mücadeleci kişiliği ve birleştirici vizyonuyla bir avantaja dönüştürmeyi başardı. Artık istila altındaki Anadolu’dan gelen kendisi gibi diğer Türkmenler de onun kuvvetlerine katılmaya başlamışlardı.
Osman Gazi’nin savaşçıları kızıl börk giyiyorlardı. Başarılar yeni başarılar ve yeni katılımlar getiriyordu. Osman Gazi risk almasını bilen, sezgisi ve vizyonu kuvvetli, karizmatik, güçlü ve doğuştan lider tabiatıyla adeta zor bir tepenin üzerine tan vakti ilk çıkan ve güneşi herkesten önce gören kişi olmuştu. Osman Gazi’nin başarısının ardındaki toplumsal formül askeri başarılarını büyük bir toplumsal mutabakat ile Anadolu’nun zulüm altındaki tüm Türk unsurlarını birleştirerek güçlendirmesiydi. Selçukluların artık son yıllarını yaşadığı bu dönemde kaçınılmaz olarak Bilecik’i fethettikten sonra 28 Eylül 1299 günü Osmanlı Devleti’ni kurdu. Hatta sona ermekte Selçuklu Devleti’nin sultanları da kendisine hilat, tokmak, kılıç ve bayrak gibi hükümdarlık alametleri gönderek onun bu kurtuluş, var olma ve süreklilik hareketi yönünde önünü açmışlardı.
DURAKLAMA VE ÇÖKÜŞ
Osman Gazi’nin devleti bir dünya imparatorluğu oldu. Ancak üç yüzyıl kadar sonra kendisinin öncü vizyonerliğini koruyamadı. Coğrafi keşiflerin yarattığı zenginlikle ileri giden, Rönesansı Doğudan geri alan Batı’nın kültürel aydınlanmasını, bireyi ön plana çıkaran sosyal yapısını yakalayamadı, kuruluş ve büyüme aşamasında gücünü aldığı kendi Türk yöneticilerini tasfiye etti, üretim ilişkilerini değiştirip bir endüstri devleti olamadı. Önce durakladı, sonra geriledi, en sonunda çöküşe geçti. 1854-1875 arasındaki 21 yılda toplam 15 dış borç antlaşması yaptı. 237 milyon lira borçlandı. 1875 Osmanlı bütçesinde 25 milyon Osmanlı lirası gelir gösterilmesine karşın gerçek gelir 17 milyon liraydı. Bunun 13 milyon lirasını ise dış borç ödemeleri için ayırması, geriye kalan 4 milyon lirayla da devleti yönetmesi gerekiyordu. İflas kaçınılmazdı. Nitekim 1875’te yarıya indirdiği borç ödemelerini yapamadı, Mart 1876’da bütün dış borç taksitlerinin ödemelerini durdurdu. 1876 yılında Osmanlı ekonomik olarak batmıştı. 1881 yılında resmen iflas ederek maliyesini yabancıların yönetimine yani Düyun-u Umumiye’ye teslim etti.
ALİ RIZA BEY’İN OĞLU
Aynı 1881 yılında bu sefer Selanik’te başka bir çocuk dünyaya geldi. Ali Rıza Bey ile Zübeyde hanım oğullarının adını Mustafa koydular. (Öğretmeni de Kemal ismini ekledi.) 1258 yılında dünyaya gelen Osman Gazi’nin, yıkılan Selçuklulardan sonra bayrağı devralması gibi, Kemal Atatürk de ulusunun var oluş bayrağını Osmanlı’dan devraldı. 1912-1913’te Balkanlarını, 1914-1918’de de topraklarının Anadolu dışı çok büyük kısmını kaybeden, 20 Ağustos 1920’de de Sevr’de fiilen yıkılan Osmanlı’nın yerine ulusunu devam ettirdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu.
Kemal Atatürk 160 milyon lira borcu, 25 milyon lira yıllık geliri olan Osmanlı’nın tüm ağır borçlarına sadık kaldı, hepsini geri ödedi. Üstüne demiryolları, okullar, fabrikalar inşa etti, okuma yazma seferberliği gerçekleştirdi, Asya’daki atalarının olmazsa olmazı kadın erkek eşitliğini toplumuna geri kazandırdı. O da yönünü Selçuklu gibi, ilk Osmanlılar gibi hep Batı yönünde tuttu, güçlü tuttu, yüceltti.
Osman Gazi ve Kemal Atatürk aynı ruhun bedenleriydi sanki. Ulus yapıcıydılar. Biri 13. yüzyılda, diğeri 20. yüzyılda yaşadı. En zor iki döneminde Türk ulusunun varlığını sürdürdüler, yücelttiler.